Türkan Şoray’lı Ferhat ile Şirin/Bir Aşk Masalı Hangi Ülkede 25 Milyon Seyirci Topladı?

Rus sineması inanılmaz devlet desteğiyle ve dünya çapında büyük yeteneklere sahip olmasıyla her dönemde mucize sayılabilecek filmlere imza atmıştır.

Bu filmlerin ülkenin en güçlü şekilde propagandasını ve tanıtımını yaptığı da tartışılmaz bir gerçektir.

Nazi Almanyasının Rusyaya Saldıracağını Öngören Film: Alexander Nevsky

Sovyet yönetmenler Sergei Eisentein ile Dmitri Vasilyev’in “Alexander Nevsky” adlı filminin ilk gösterimi 25 Kasım 1938’de Moskova’da gerçekleştirildi. Film Rusya’ya 700 yıl önceki (13. yüzyıldaki) Alman saldırısını anlatıyordu; bununla da kalmıyor adeta ikibuçuk yıl sonra Haziran 1941’de üç milyon Alman askerinin Sovyetler Birliği’ni istilâya kalkışmasını haber veriyordu!

Eisentein “Korkunç İvan 2. Bölüm”ün Gösterim Yasağının Kalktığını Göremedi

Yönetmen Sergei Eisentein’ın “Korkunç İvan 2. Bölüm” adlı filmiyse 1946’da çekilmesine rağmen sakıncalı bulunarak 1958’e kadar Sovyet halkına sunulmayacaktı. Yönetmeni 1948’de öldüğünden filminin yasağının kalktığını da göremeyecekti.

Gözü Dönmüş İstilâcılar Rus Halkına Büyük Acılar Yaşattı

Napoleon ve Hitler’i, “Rusya’nın Derinliği”, “Amansız Kışı” (Rusya’nın dondurucu, öldürücü soğuğu Napoleon’a eksi 35 derece, Nazilere eksi 32 derece olarak korkunç yüzünü gösterdi) ve “Dişiyle Tırnağıyla Bile Mücadele Eden Rus Halkı” durdurmuş, bozguna uğratmıştır. Bu iki diktatör dünyaya egemen olabilmenin yolunun Rusya’ya diz çöktürmekten geçtiğini kavramışlardı. İlki başkent Moskova’ya girdi, Ruslar tarafından yakılan şehri elde tutamadı, diğeri Moskova önlerine kadar geldi, Moskova’ya 24 kilometre kadar yaklaştı…

Kuduruk Hitler, Napoleon’un istilâ silsilesini aşmaya (Rusya’yı ele geçirmeye ve halkını esir etmeye) kalkışmış ve bu korkunç çatışma 27 milyon Sovyet vatandaşının ölümüne neden olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin adeta akıttığı/yağdırdığı yardım malzemeleri, araç gereç, silâh, cephane Rus halkının ve ordusunun ayakta kalmasına, Almanları yenmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

“Enemy at the Gates-Kapıdaki Düşman” (2001; yönetmen Jean-Jacques Annaud; yapım bütçesi: 68 milyon dolar) filminde anlatıldığı gibi Ruslar en azından İkinci Dünya Savaşı’nın başında Almanların önüne sürdükleri askerlerin bir bölümüne silâh sağlayamamış, bu da korkunç sayıda Sovyet askerinin ölümüne, yaralanmasına, sakat kalmasına yol açmış, silâhsız olanlar çatışmada hayatta kalabilmişlerse ancak ölen askerlerin silâhını kapabilirlerse savaşa dahil olabilmişlerdir.

Rus Halkının Sinema Aşkı Dillere Destandır!

Bugün yapılsa 700 milyon doların bile yetmeyeceği Sergei Bondarchuk’un ölümsüz yazar Tolstoy’dan satır satır uyarladığı “War and Peace-Savaş ve Barış” (1967) ölümsüz Rus filmlerinden biridir. O dönemde bu filme 100 milyon dolar harcanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde yabancı film Oscar’ını kazanan “Savaş ve Barış”ı Sovyetler Birliği’nde 135 milyon 300 bin kişi seyretmiştir.

Bondarchuk yaşadığı dönemde 3 milyon 500 bin kişinin ölümüne yol açan Napoleon’un 1812’deki Rusya istilâsını ve bozgununu anlattığı “Savaş ve Barış”tan sonra Napoleon’un 18 Haziran 1815’teki son savaşını da “Waterloo”da (1970) anlattı. Rus versiyonu 4 saati bulan bu filmin bütçesi de 25 ilâ 35 milyon dolar arasındadır. Bu film 1972’de “Waterloo Savaşı” adıyla ve kısa versiyonuyla Türkiye sinemalarına geldi.

Sergei Bondarchuk’un bir başka filmi “They Fought for Their Country-Vatanları İçin Öldüler”dir (1975’in filmi Türkiye’de 1978’de gösterilmiştir). Alman istilâcılara karşı Sovyet halkının kahramanca direnişini konu alan bu filmin Sovyetler Birliği’ndeki seyirci sayısı 40 milyon 600 bine ulaşmıştır.

İkinci Dünya Savaşı acıları, vahşeti, sıkıntıları ve zaferi Sovyetlerde 66 milyon kişiyi sinema salonlarına çeken “The Dawns Here Are Quiet-Sakindi Oranın Şafakları” (Yönetmen: Stanislav Rostolsky; 1972’nin filmi Türkiye’de 1977’de gösterildi) ve 56 milyon 100 bin kişiye ulaşan “The Great Battle-Tankların Savaşı”nın da (1969’un filmi Türkiye’ye 1974’te geldi) konusudur.

İç Savaşın Acıları

Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmeleriyle sonuçlanan İç Savaş’ın toplam ölü sayısı da en az on milyon kişi olarak hesaplanmıştır. Kızılların yendiği ve öldürdüğü (1920’de) Beyaz Ordu’nun komutanının (Alexander Kolchak) hikâyesi de 22 milyon dolar harcanan ve dünya hasılatı 78 milyon doları bulan “Admiral-Amiral” (2008; yönetmen: Andrey Kravchuk; başrolde Konstantin Habenski) adlı muhteşem filme kaynak olmuştur.

Sergei Bondarchuk’da “Ten Days That Shook the World-Dünyayı Sarsan On Gün”de (1983) Çarlık yönetiminin yıkılmasını konu almıştır.

Bolşeviklerce katledilen Çarlık Ailesini konu alan Rusların 18 milyon dolarlık büyük prodüksiyonu “The Romanovs: An Imperial Family” (2000; yönetmen: Gleb Panfilov) ise Amerikalıların aynı konudaki “Nicholas and Alexandra”sından (1971) hiç de aşağı kalmaz.

Rus-Japon Ortak Yapımı: Dersu Uzala

Rusya’ya yabancı film Oscar’ını kazandıran “Dersu Uzala” (1975; Rus-Japon ortak yapımı) ise Japonya’nın çıkardığı en müthiş, en büyük yaratıcı yönetmen olan Akira Kurosawa’nın imzasını taşır. 4 milyon dolara malolan filmi sadece Sovyetler Birliği’nde 20 milyon 400 bin kişi seyretmiştir. Bu film Türkiye’ye ancak 1978’de gelebilmiştir.

Larisa Shepitko’nun Erken Ölümü Sinema Dünyası İçin Büyük Bir Kayıptı

Yukarıda Sovyet Rus sinemasının temel konusunun Nazilerle dişe diş mücadele olduğunu belirtmiştik. Bunlardan biri de Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı’ya (1964’te Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” adlı filmi de aynı ödülü kazanmıştı) layık bulunan “The Ascent”dir (1977). Filmin kadın yönetmeni Larisa Shepitko (6 Ocak 1938 doğumlu) ne yazık ki 2 Haziran 1979’da trafik kazasında öldüğünde 41 yaşını tamamlamamıştı. Geride 8 yaşındaki oğlu Anton’u (1971 doğumlu) ve kendi gibi yönetmen olan eşi Elem Klimov’u (1933-2003) bıraktı.

Shepitko’nun Kocası Elem Klimov’un Filmleri de Uzun Yıllar Yasaklıydı

Ülkesindeki Yeniden Yapılanma (Perestroika) döneminden yararlanarak, Mayıs 1986’da Sovyet Film Yönetmenleri Sendikası’nın Genel Sekreteri seçilen Elem Klimov, Sovyet Komünist Partisi’nin katı, bağnaz sansürcülerinden çok çeken, pek çok filmi uzun yıllar yasaklı kalan yönetmenlerden biriydi.

Elem Klimov, Larisa Shepitko’yu konu alan 25 dakika uzunluğundaki “Larisa” (1980) adlı belgesel yanı sıra Son Rus İmparatoriçesini (Çariçesini) etkisi altına alan gizemli adam Rasputin üzerine “Agoniya”ya da (Agony: The Life and Death of Rasputin; 1981) imza atmıştır.

“Elveda Matyora-Farewell to Matyora/Proschanie” (1983) Shepitko’nun başlayıp kazada ölünce bitiremediği, kocası Elem Klimov’un devraldığı, tamamladığı ve Shepitko’nun senaryo yazarlarından biri olduğu filmdir. Sovyetler Birliği’nde 1 milyon 300 bin kişi tarafından seyredilmiştir. Film baraj suları altında kalan bir yerleşim yerinin ve oradan istemeye istemeye, göç etmek zorunda kalan insanların göz yaşartıcı hikâyesini konu alır.

Oscar Ödülüne Aday Olsun Diye Yollanan “Gel ve Gör”ün Aday Olamaması Skandaldı!

Elem Klimov’un bir sonraki filmi “Come and See-Gel ve Gör”ün Sovyetler Birliği’ndeki seyirci sayısı 28 milyon 900 bini bulur. “Gel ve Gör” Hitler felâketini en çarpıcı ve sarsıcı şekilde anlatan filmlerden biridir. “Gel ve Gör”, yabancı film Oscarına aday olabilmesi için ülkesi tarafından Los Angeles’a gönderilmiş ve skandal sayılabilecek bir seçimle Oscar adaylığı kazanamamıştır. Bu film Türkiye sinemalarına 1997’de gelebilmiştir.

Rusya’nın Süperstarı: Innokenti Smoktunovsky

Sovyetlerin en ünlü erkek yıldızı Innokenti Smoktunovsky’dir (1925-1994). Onun Hamlet’i canlandırdığı “Gamlet” (1964) Sovyetler Birliği sinemalarında 21 milyon 100 bin kişiye ulaşırken, besteci Çaykovski’yi canlandırdığı “Çaykovski” (1970) 23 milyon 700 bin kişiyi bulmuştur.

Çaykovski Biseksüel miydi, Heteroseksüel miydi?

Rus filmi “Çaykovski” İngiliz yönetmen Ken Russell’ın “The Music Lovers-Yalnız Kalpler”ine (1970) Rusya’nın yanıtıdır. “Women in Love-Aşık Kadınlar”la yönetmen dalında Oscar adayı olan ve Glenda Jackson’a ilk Oscar ödülünü kazandıran Ken Russell, Richard Chamberlain’ın Çaykovski’yi, Glenda Jackson’ın Çaykovski’nin karısını canlandırdığı “The Music Lovers-Yalnız Kalpler”de Çaykovski’nin eşcinsel olduğunu, karısının cinsel isteklerini karşılayamadığını ve bu nedenle kadının akıl hastanesine düştüğünü iddia edince Ruslar çok kızmış, çok alınmıştır. Rus Devleti’nin resmi görüşüne ve onu dile getiren sözcülerine göre “Çaykovski eşcinsel, biseksüel değildir; sapına kadar heteroseksüeldir.”

Oscar Ödüllü “Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor”

Yabancı film Oscar’ıyla ödüllendirilen “Moscow Does Not Believe in Tears” (1980’in filmi Türkiye’de 1987’de “Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor” adıyla gösterildi) 84 milyon 400 bin kişiyi Sovyetler Birliği’nde sinemalara çekmeyi başarmıştır.

“Andrei Rublev” Beş Yıllığına Rafa Kaldırıldı!

Dünyanın en iyi, en değerli yönetmenlerinden biri olan Andrey Tarkovski’nin “Andrey Rublev”i Komünist Partisi bürokratlarını rahatsız ettiğinden Sovyetler Birliği’nde yaygın dağıtıma ilk gösteriminden (1966) beş yıl sonra 1971’de girebilmiştir. Bu büyüleyici filmin Sovyetler Birliği’ndeki seyirci sayısı 2 milyon 980 bin olarak açıklanmıştır.

Türkan Şoray’lı “Ferhat ile Şirin/Bir Aşk Masalı” 25 milyon 400 bin kişiyi sinema salonlarına çekmişti

Yapımcı Sabah Duru ile eşi Yılmaz Duru’nun elinden çıkan, Sovyetler Birliği’ne yerleşmek zorunda kalan Nazım Hikmet’in tiyatro için yazdığı eserden uyarlanan Türk-Rus ortak yapımı “Ferhat ile Şirin/Bir Aşk Masalı”da (1978) Sovyetlerde 25 milyon 400 bin kişiyi sinema salonlarına çekmeyi başarmıştır. Çekimleri öncesinde Moskova’daki Mos Film Stüdyoları’nda Topkapı Sarayı’nın dekoru oluşturulan bu filmde başrollerde Türkan Şoray, Faruk Peker, Yılmaz Duru, Alla Sigolava, Armen Cigarhanyan, Anatoli Papanof, Vsevolod Sanayev, Adil İskenderov’da vardır. Bu halk masalı daha önce Fuzuli ve Nizami tarafından da yorumlanmıştı. Filmin yönetmeni de Azeri Ejder İbrahimof’tur.

Türkan Şoray “Sinemam ve Ben” kitabında bu filmin çekimlerinde ne yazık ki atların öldüğünü söyler ve öğrendiği Rusça kelimeleri sıralar: “Sıpa siba” (Teşekkür ederim), “Siyonka” (Çekim), “Haroşo” (Çok Güzel).

Bazı Önemli Rus filmleri:

* Dostoyevski uyarlaması “The Brothers Karamazov-Karamazov Kardeşler” (1969) Sovyetler Birliği’nde 28 milyon 300 bin kişiyi sinema salonlarına çekti.

* “Vor/The Thief-Hırsız” (1997; Türkiye’de 1999’da gösterildi) Yabancı Film Oscar’ına aday Gösterildi. Maliyeti iki milyon dolardı.

* “The Turkish Gambit-Türk Hamlesi” (2005). Boris Akunin’in Türkiye’de Altın Kitaplar Yayınevi tarafından basılan romanının uyarlaması. Maliyeti üçbuçuk ilâ dört milyon dolar arasındadır. Sadece Rusya sinemalarında 18 milyon dolar hasılat toplamıştır.

Rusları, Rusyayı, Rus tarihini Konu Alan Diğer Ülke Filmlerinden Bazıları:

* “Doktor Jivago” (1965) David Lean
* “Testimony” (1988) Tony Palmer
* Tolstoy’dan uyarlama ”Anna Karenina” (1935) Clarence Brown
* “Peter the Great-Büyük Petro” (1986) Marvin J. Chomsky ile Lawrence Schiller
* “Stalin” (1992) Ivan Passer
* “Nicholas and Alexandra” (1971) Franklin J. Schaffner
* The Last Station-Aşkın Son Mevsimi” (2009) Michael Hoffman
* “Reds” (1981) Warren Beatty
* “The Assassination of Trotsky-Meksika’da Cinayet” (1972) Joseph Losey
* “The Fixer-Kiev’deki Adam” (1968) John Frankenheimer
* Nikolai Gogol’den uyarlanan “Taras Bulba” (1962) J. Lee Thompson
* “Rasputin: Dark Servant of Destiny” (1996) Uli Edel
* “Fiddler on the Roof-Damdaki Kemancı” (1971) Norman Jewison
* Tolstoy uyarlaması “War and Peace-Savaş ve Barış” (1956) King Vidor
* “The Russians Are Coming” (1966) Norman Jewison
* “Enemy at the Gates-Kapıdaki Düşman” (2001) Jean-Jacques Annaud
* “The Hunt For Red October-Kızıl Ekim” (1990) John McTiernan
* “Nijinsky” (1980) Herbert Ross
* “Anastasia” (1956) Anatole Litvak
* “The Music Lovers-Yalnız Kalpler” (1970) Ken Russell

(09 Nisan 2013)

Hakan Sonok

[email protected]

Danis Tanovic’in Filmi Festivale Bomba Gibi Düştü

32. İstanbul Film Festivali’nin ‘Sinemada İnsan Hakları Yarışması’ hızlı başladı. Aday filmlerden biri olan, son Berlin Film Şenliği’nden iki ödüllü (En İyi Erkek Oyuncu ve Jüri Büyük Ödülü) ‘Bir Hurdacının Hayatı / Epizoda U Zivotu Beraca Zeljeza’, Bosna Hersekli tanınmış sinemacı Danis Tanovic’in neredeyse bütçesiz çekilmiş son filmi. Berlin’den sıcağı sıcağına festivalimize gelen bu mucizevi küçük film tümüyle gerçek kişilerle çekilmiş, gerçekten yaşanmış olayları anlatıyor. Şehir merkezinden uzak bir çingene köyünde ailesiyle birlikte yaşayan Nazif, tıpkı komşuları Kasım ve Rıfkı gibi hayatını hurda demir toplayıp satmak suretiyle güç belâ sürdürmektedir. Hiçbir güvencesi yoktur ancak kazandığı üç beş kuruşla karınları doyar, ocakları tüter. Lâkin gün gelip karısı düşük yaptığında yolları şehrin soğuk hastane kapısına düşmek zorunda kalır. Hamile kadının ölü bebeğinin bir operasyonla alınması gerekmektedir, ancak sağlık karnesi olmadığı ve ameliyat parasını da ödeyemedikleri için doktorlar Nazif’in karısına müdahale etmeyi reddeder.

Filminin Beyoğlu Atlas Sineması’ndaki ilk gösterimine katılan Tanovic, bu iç acıtan gerçek hikâyeyi bir gazete haberinden öğrenmiş. Çok öfkelenmiş önce. Daha sonra haberin gerçek olup olmadığını araştırmış. Ve nihayet aileyi ziyaret ederek onları bu filmi çekmeye ikna etmiş. Proje aşamasında zor bir süreç yaşamışlar. Filmin finansmanı uzun vakitlerini almış. Sonunda 17.000 avro gibi çok düşük bir mali kaynakla, bütçesiz denebilecek bu projeyi hayata geçirmişler. Şöför dahil 9 kişilik bir ekip, üç kamera ve 10 günlük bir çekimle çıkmış ortaya bu mucizevi yapım. Motor dendiğinde orta metrajlı bir belgesel yapma düşüncesindeymiş Tanovic. Çekim ilerledikçe sinemanın kendine özgü mucizeleri bir bir gerçekleşmiş. Hiçbir deneyimi olmayan Nazif ve ailesi tüm doğallıklarıyla değme oyuncuları aratmamış. Çekimin son günü yağan kar, o güzelim finale beklenmedik bir armağan olmuş.

‘Bir Hurdacının Hayatı’ festivaldeki diğer filmlere hiç benzemeyen, bizlere 60 küsur yıl öncesinden İtalyan Yeni Gerçekçiliğinin unutulmaz örneklerini hatırlatan çok etkileyici bir film. Festivalde iki kez daha gösterilecek, kaçırmamaya çalışın. (Kadıköy Reks / 10 Nisan Çarşamba, 19.00; Beyoğlu Atlas / 11 Nisan Perşembe, 11.00)

(09 Nisan 2013)

Ferhan Baran

[email protected]

Beyaz Saray Düştü

Roland Emmerich’in yönettiği ve Channing Tatum, Jamie Foxx, Jason Clarke ile Joey King’in oynadığı Beyaz Saray Düştü (White House Down), 12 Temmuz 2013’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Polis John Cale, Başkan James Sawyer’ı korumak için başvurmuş ancak kabul edilmemiştir. Küçük kızını hayal kırıklığına uğratmak istemeyen Cole, onu Beyaz Saray turuna götürür. Beyaz Saray’ı gezdikleri sırada, ordu mensubu olmayan askerler Beyaz Saray’ı kuşatır. Küçük kızını, başkanı ve ülkeyi kurtarmak için Cale’in zamana karşı yarışması gerekmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Beyaz Saray Düştü yazısına devam et
  • Koşulsuz Sevgi

    Rufus Norris’in yönettiği ve Tim Roth, Eloise Laurence, Cillian Murphy ile Rory Kinnear’ın oynadığı Koşulsuz Sevgi (Broken), 05 Nisan 2013’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    11 yaşında zeki bir kız olan Skunk, şeker hastasıdır. Yaz tatili tatlı umutlar getirir Skunk’a. Ta ki komşuları Bay Oswald, sevimli ama rahatsız Rick’i tecavüzle suçlayıp dövene kadar. Evi, mahallesi, okulu onun için hain alanlara dönüşür. Çocukluğunun tasasız belirsizliği, yerini önce korkunç şüphelere, ardından ani, nedensiz, neşeli bir keşmekeşe bırakır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • IMDb
  • Festivalin Onur Konuğu Costa Gavras Çağdaş Diktatörlere Karşı

    32. İstanbul Film Festivali’nin önemli konuklarından biri de Yunan asıllı büyük usta Costa Gavras idi. Festival programında yer alan son filmi ‘Kapital / Le Capital’in Beyoğlu Atlas Sineması’ndaki gösterimi öncesinde ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ ile onurlandırılan efsanevi sinemacıya ödülü, festival yönetmeni Azize Tan’ın kısa ve özlü konuşması sonrasında takdim edildi. Gavras’ın teşekkür konuşmasında, 1982 yılı Cannes Film Şenliği’nde büyük ödülü paylaştığı yakın dostu Yılmaz Güney’i anması gecenin en duygusal anlarından biriydi.

    Filmografisi boyunca her türlü baskı rejimine ve diktatörlüğe karşı duran filmler çekmiş olan usta, bir roman uyarlaması olan ve kendisini gayet formunda bulduğumuz yeni filminde bu kez günümüzde demokrasiye en büyük baskıyı uygulayan uluslararası finans sistemini sorguluyor. Yazar Stephane Osmont’un bankacılık ve finans sektörü özelinde çokuluslu şirketlerin çağımız dünya ekonomisini ve siyasetini yönlendirmeye yönelik kapalı kapılar ardında oynanan oyunları üzerine bu son derece ilginç metni, 2008 dünya ekonomik krizi öncesinde kaleme alınmış. Amerika ve Avrupa’da eşzamanlı patlayan kriz üzerine Gavras filmini çekmeye karar vermiş.

    ‘Kapital’ Fransızların önde gelen finans kuruluşlarından Phenix Bank’in yeni CEO’su Marc Tourneuil’ün önlenemez yükselişinin, Şekspiryen güç ve iktidar savaşımında ayakta kalma mücadelesinin hikâyesi. Lâkin bu kez -benzer örneklerinde görüldüğü gibi- silâhlar konuşmuyor, kan dökülmüyor, bitmek tükenmek bilmeyen araba takipleri de yok. Aksine, Fransız patronların sermayeyi Amerikalılara kaptırmamak için verdiği mücadele müthiş bir kara mizah içeriyor. Ancak, Tourneuil’ün eski tüfek amcasına, hayalini kurmuş olduğu enternasyonalizmin günümüzde çokuluslu şirketlerin egemenliği olarak gerçekleştiğini söylediği sahnede doruğa çıkan acı bir mizah bu. Peki kaybedenin her zaman olduğu gibi tüm dünyanın yoksulları olduğu bu kurt dövüşü nasıl sonuçlanacak. ‘Sistem kendi kendini havaya uçurup yok edene kadar’ diyor Costa Gavras, Tourneuil’ün ağzından. Ve devam ediyor, ‘O zamana kadar zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul kılmaya devam edeceğiz, bizler bankacıyız çünkü’. Kapital’in festival kapsamındaki gösterimleri sona ermiş bulunuyor. Ancak üzülmeyin, ustanın bu yaman filmi yakında sinemalarda gösterime girecek.

    (09 Nisan 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    32. İstanbul Film Festivali’nde 02 Nisan Salı

    Oscar adayı sinemacı, senarist ve besteci Mike Figgis, bugün 32. İstanbul Film Festivali kapsamında iki film ve bir sinema dersiyle sinemaseverlerle buluşacak. İstanbul’da geçen Çok Yaşa Aşk’ın Pera Müzesi’nde saat 14:00’teki gösterimine Figgis de katılacak. Mike Figgis’in gün içinde gösterilecek diğer filmi Gördüğüne İnan ise Atlas Sineması’nda seyirci karşısına çıkıyor. Festivaldeki tüm gösterimleri büyük ilgi toplayan Lizbon’a Gece Treni’nin bu kez yapımcısı gösterime katılıyor. François Ozon’un son filmi Başka Bir Hayat, festival kapsamında Cine Majestic’te basına gösteriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    32. İstanbul Film Festivali’nde 02 Nisan Salı yazısına devam et
  • Altın Ayı Ödüllü Romanya Filmi Festivalde

    Geçtiğimiz Şubat ayında Berlin Film Şenliği’nden büyük ödülle dönen ‘Çocuk Pozu / Pozitia Copilului’nin 32. İstanbul Film Festivali kapsamındaki ilk gösterimi filmin yönetmeni Calin Peter Netzer’in katılımıyla gerçekleşti. Netzer’in -yine festivalde izlenmiş olan- 2010 yapımı ikinci uzun metrajlı filmi ‘Şeref Madalyası / Medalia Di Onoare’, ülkesinin komünizm sonrası 90’lı yıllarını etkileyici bir dille anlatır. Netzer yeni filmini, otobiyografik özellikler taşıyan bir hikâye üzerine kurmuş. Yönetmenden aldığımız bilgi doğrultusunda, 60’lı yaşlardaki Cornelia ile biricik oğlu arasındaki nevrotik ödipal ilişki, büyük ölçüde Netzer ve ortak senaryo yazarı Razvan Radulescu’nun kişisel deneyimlerinden şekillenmiş. 34 yaşına gelmiş koca oğlan varlıklı ailesinin tek evlâdı, Cornelia’nın hayatının projesidir. Annesinin onaylamadığı bir beraberliği sürdüren genç Barbu bu patolojik duruma çoktan kazan kaldırmıştır gerçi, lâkin beklenmedik trajik bir trafik kazası ana ile oğulu fırtınalı bir hesaplaşmaya sürükleyecektir.

    Kendi toplumumuzda da çok benzer örneklerine rastladığımız bu ezeli ebedi evrensel hikâye, Netzer ve ekibinin elinde çağdaş Romanya sinemasının temel özelliklerini taşıyan çarpıcı bir drama haline gelmiş. Film çok kısıtlı bir bütçeyle, yalnızca iki el kamerasıyla ve toplam 30 gün içinde çekilmiş. Gerçekçi olabilmek ve izleyiciyi olayların içine alabilmek amacıyla kamera operatörleri çekimlerde büyük ölçüde özgür bırakılmış. Bu bilinçli seçim doğrultusunda, benzer bir deneyimden geçmiş olan Netzer olan bitene dışarıdan bakabilme fırsatı bulabilmiş. Açık uçlu bir finalle noktalanan ‘Çocuk Pozu’, bu anlamda yönetmenin kişisel terapi çalışması görünümünde. Birçok Romanya filminde irili ufaklı rollerde izlemiş olduğumuz usta oyuncu Luminita Gheorghiu’nun anne kompozisyonu da ayrıca övgüye değer. Film festivalde iki kez daha gösteriliyor (Kadıköy Reks / 9 Nisan Salı, 19.00; Nişantaşı Citylife / 10 Nisan Çarşamba, 13.30)

    (09 Nisan 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Özür Dilerim

    Cemil Ağacıkoğlu’nun yönettiği ve Güven Kıraç, Sema Poyraz, Köksal Engür ile Gökhan Kıraç’ın oynadığı Özür Dilerim, 20 Aralık 2013′te M3 Film dağıtımıyla Yol Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    Hayatı boyunca birine bağımlı yaşamak zorunda olan Selim’in geleceği, annesi Neriman Hanım’ın en büyük endişesidir. Selim’in kardeşi Zafer evlenmeye karar verince evde başlayan düğün hazırlıkları ailedeki gündemi değiştirir. Düğün telâşı sırasında Selim açılan kapıdan çıkar ve kaybolur. Gidişiyle çözülmeler başladığında, aileyi Selim’in bir arada tuttuğunun farkına varırlar.

    Özür Dilerim yazısına devam et

    Multikulti Haberler

    Almanya ile imzalanan ilk işçi göçü anlaşmasının 50. yılı anısına bir dörtleme olarak hazırlanan Almanya’da Yarım Asır belgesellerinin ikincisi Multikulti Haberler, 06 Nisan Cumartesi günü seyirci ile buluşacak. Yönetmenliğini Semra Güzel Korver’in üstlendiği filmin galası TRT İstanbul Radyosu’nda gerçekleştirilecek. Belgeselde, Türkiyeli göçmenler Alman medyasında haberlere nasıl yansıyor, göçmenlerle ilgili önyargılarda medyanın rolü nedir, Almanyalı Türk gazeteciler Alman medyasında çalışırken ne tür sıkıntılar ve kolaylıklar yaşıyorlar gibi sorulara yanıt aranıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Multikulti Haberler yazısına devam et
  • NTV Belgesel Kuşağı, 02 – 09 Nisan Tarihleri Arasında Beyoğlu Sineması’nda

    32. İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Festivalin NTV Belgesel Kuşağı’nda ses stüdyolarından balıkçı teknelerine, bal kovanlarından istihbarat bürolarına dünyanın dört bir köşesinden 20 çarpıcı belgesel, 02 – 09 Nisan tarihleri arasında Beyoğlu Sineması’nda izleyicilerle buluşacak. Bölüm kapsamında, 05 Nisan Cuma günü saat 16.00’da Akbank Sanat’ta Bir Deneysel Sinema Tarihi filminin yönetmeni Pip Chodorov ile festivalci ve sinemacı Heinz-Peter Schwerfel’ın katılacağı bir söyleşi de gerçekleştirilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    NTV Belgesel Kuşağı, 02 – 09 Nisan Tarihleri Arasında Beyoğlu Sineması’nda yazısına devam et
  • Okitay Duanay, Dünyaya Aksiyon Dersi Verecek

    Türkiye’de sinema sektörü önemli atılımlar yaparken oyuncularımızda dünya piyasasına hızla açılıyor. Avusturya Cumhurbaşkanı Thomas Klistel tarafından en iyi Winnetou karakteri oyuncusu olarak Avusturya Ödülüne layık görülen Okitay Duanay, Stunt-Fighter Akademi İstanbul adı altında, oyunculara aksiyon sahneleri için özel bir eğitim verecek okul açma girişimlerine başladı. Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı isimli filminde danışman ve misafir oyuncu olarak yer alan Okitay Duanay, Karaoğlan sinema filminde ise Prens Caganbay karakterini canlandırırken, yapımda aksiyon sorumlusu ve koreografi eğitmenliğini de üstlendi.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Okitay Duanay, Dünyaya Aksiyon Dersi Verecek yazısına devam et
  • Aylak Yaşam Film Gösterimleri Ankara’da Devam Ediyor

    Ankara Üniversitesi İLEF Sinema Topluluğu’nun gerçekleştirdiği Aylak Yaşam Film Gösterimleri, devam ediyor. Mart ayının son etkinliği Üçüncü Sinema’ya odaklanarak gerçekleştirildi. Bu akımı tarif eden manifestonun kaleme alınmasından önce çekilen Kızgın Fırınların Saati’nin ilk bölümünün ardından Kurtuluş Yolunda Hareket Etme ve Şiddet ve Kurtuluş adlı bölümleri izlenecek ve bir önceki gösterimde olduğu gibi yeniden Tahsin Başkavak’la birlikte Üçüncü Sinema üzerine söyleşi yapılacak. Tüm sinemaseverler 02 Nisan 2013 Salı günü 18:30’da yapılacak olan ücretsiz film gösterimlerine davet ediliyor.

  • Basın Bülteni
  • Blog: 1 / 2
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aylak Yaşam Film Gösterimleri Ankara’da Devam Ediyor yazısına devam et
  • Kış Uykusu, Altın Palmiye Adaylığını Elde Edebilir

    Kenan İmirzalıoğlu’ndan İlker Aksum’a kadar pek çok oyuncu Nuri Bilge Ceylan’ın kendilerine de bir rol yazmasını ve yönetmenin filmlerinde yer almayı sabırsızlıkla bekliyor.

    Yönetmen ve senaryo yazarı Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde yeni filmi “Kış Uykusu”yla büyük ödül Altın Palmiye için yarışması da sürpriz olmayacak… Türk, Fransız, Alman ortak yapımı olan ve Kapadokya’da çekilen “Winter Sleep-Kış Uykusu”nun “şanslı oyuncuları”ysa Haluk Bilginer, Demet Akbağ ve Melisa Sözen… Bu film Avrupa Sineması’nı destekleyen Eurimages Fonu’ndan 450 bin Euro almaya da hak kazanmış bulunuyor…

    Cannes 1939’dan bu yana dünyanın bir numaralı festivali, daha önemlisi yok! Bu festivalin ana vitrininde bugüne kadar Türk sineması Yılmaz Güney, Şerif Gören ve Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri haricinde ne yazık ki yer alamadı. Fatih Akın ise Cannes’da Almanya’yı temsil etti.

    “Yol”dan Başka Altın Palmiye’yi Kazanan Filmimiz Bulunmuyor!

    1939 yılından bugüne Cannes Film Festivali büyük ödülü Altın Palmiye’yi kazanan ilk ve tek filmimiz Şerif Gören’in yönettiği “Yol” olmuştu. 1982 Cannes Film Festivali’nde gösterilen “Yol”un senaryosunu Yılmaz Güney yazmış, başrolünü Tarık Akan üstlenmişti. “Yol” Kuzey Amerika’da Altın Küre Ödülü’ne de Yabancı Film Dalında aday gösterilme başarısını kazanan ilk ve tek filmimizdir.

    Yine 1939’dan bu yana Altın Palmiye adaylığı elde edebilen diğer filmlerimiz de şunlar: Yılmaz Güney’in “Duvar”ı (1983), Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” (2003), “İklimler” (2006), “Üç Maymun”u (2008), “Bir Zamanlar Anadolu’da”sı (2011) ve Türk asılllı Alman yönetmen Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında”sı (2007)…

    Üstelik Nuri Bilge Ceylan “Mayıs Sıkıntısı” adlı filmiyle de Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı adaylığı elde ettiğinden Türk sinemasındaki tüm meslektaşlarından birkaç adım ötede bir kariyere sahip bulunuyor.

    Nuri Bilge Ceylan’la Cannes Arasında Eşsiz Bir Aşk İlişkisi Var!

    Aşağıda Cannes’da ödüllendirilen sanatçılarımızın listesini bulabilirsiniz.

    * “Yol” Cannes’dan Altın Palmiye ödülü yanı sıra FIPRESCI (film eleştirmenleri) Ödülü ve Ekümenik (Kilise temsilcilerinden oluşan) Seçici Kurul tarafından verilen Özel Mansiyon ile döndü.

    * “Uzak” Cannes’da büyük jüri özel ödülüne ve erkek oyuncu ödülüne (Muzaffer Özdemir ve Mehmet Emin Toprak) layık bulundu.

    * “İklimler” Cannes’da FIPRESCI (film eleştirmenleri) Ödülü’nü elde etti.

    * “Üç Maymun” Cannes’da Yönetmen Ödülü’nü kazandı.

    * “Bir Zamanlar Anadolu’da” Cannes’dan Büyük Jüri Ödülü’yle döndü.

    * “Yaşamın Kıyısında” Cannes’da Fatih Akın’a Senaryo Ödülü’nü kazandırdı.

    (08 Nisan 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu