Bu Ne Perhiz Bu Ne Lahana Turşusu

Sayın Sadi Bey,

Aşağıdaki maili Film Yönetmenleri Derneği’nin e-mail adresine yolladım ama mail hata vererek geri döndü. Bu metni yazdım çünkü yönetmenler olarak yapımcıları eleştirme hakkını kendisinde görenlerin olduğu yerde seyirciler olarak yönetmenleri eleştirme hakkımı kendimde görüyorum. Ama sizin de göreceğiniz gibi (bir e-mail atarsanız görürsünüz) bu derneğin sitesi cevap hakkı alternatifi dahi sunmuyor hiç kimseye. Uygun görürseniz kendi sitenize bu metni koyabilirsiniz. Koymasanız da benim gibi insanların bu vakalara nasıl yaklaştığını tecrübe etmiş olursunuz.

Saygılar.

*****

Sevgili Yönetmen Kardeşlerimizin Birliği,

Sitenizin kapağına “ceteris paribus” gayet haklı bir eleştiri koymuşunuz. Hakikaten bir yapımcının bu şekilde davranması sineye çekilir bir durum değil. Ama bunun başınıza (tamamiyle genel konuşuyorum) gelmesine sevinmedim dersem yalan olur. Çok iyi olmuş… “Bu ne kin bu ne kabalık” diyorsanız, “Sayenizde” derim.

Olaya iki türlü yaklaşalım. Bir, bu memleketin sinemacıları olarak önce sinema kalitesi adına ne yapıyorsunuz, buna bakmak lâzım; örneklemiş ya Sayın Altıoklar, “Budala’nın başına yayınevi ‘kendimin yapıtıdır’ diye yazsa olur mu!” Olmaz orası tamam da “O… Çocukları” gibi bir filmi klâsik mertebesine iki dakikada nasıl yerleştiriyor hayret yani… Önce sinema adına gerçekten kaliteli şeyler yapın, sonra istediğinizi istediğinize söyleyin. Bir tarafta “Emret Komutanım: Şah Mat” diye bir acayip şeyin yapımcılığını üstlenen biri var, bir sinema eleştirmeni gayet haklı olarak bu şeyi “gerzeklik” olarak nitelemesine, “benim filmimim izlenmesini etkiledi” diye dava açıyor, sonra da böyle üst – perdeden yönetmenlere yapılan saygısızlığı eleştiriyor. Peki seyirciye yapılan saygısızlığı kim eleştirecek? Bizleri enayi yerine koyup, olmadık saçmalıkları film diye önümüze çıkarın, sonra da yapımcılara sayıp sayıştırın. Yani lütfen şöyle bir dönün, geçen iki seneye bir bakın; zırvalıktan başka bir şey görebiliyor musunuz? Bıraktım arkadaş, yerli filmlere gitmeyi, hatta korsanda dahi zerre para vermiyorum, onu bile hak etmeyen işlere imza atıyorsunuz. Bu benim seyirci olarak kalite anlayışım, ha bir de bu işin kompetanı sayılan yerlerde kıymet-i harbiyeniz nedir kısmına bakarsak; orada da pek parlak değilsiniz. 2 – 3 film bir-iki kıytırık festivalden ödülle dönmüş o kadar. Sağlam ödülle dönen de kalitesinden çok politik doğruculuk adına, kozmopolit bir Avrupa adına bir tür bağış mantığıyla mazhar olmuştur o kadar.

Gelelim ikinci kısma; yönetmenler olarak sinemanın geleceği adına ne yapıyorsunuz? Etrafınızdaki yeni nesile ne faydanız var? Para almadan eğitim filân veriyor musunuz? Yaşamınızın bir – iki saatini benim gibi bu işe hevesli yazar, çizer, yönetmen adayı insanlara onları dinlemek adına ayırıyor musunuz? Kurduğunuz yapım şirketlerini profesyonel bir şekilde yönetiyor musunuz? Şirketinize gelen mailleri okuyor musunuz? Okuduklarınıza (?) doğru dürüst şekilde dönüyor musunuz? Çektiğiniz filmlerin başarısını, yeteneğinizi gerçekten sorguluyor musunuz? Yenilgiyle karşılaştığınız zaman “Ya dur, birde ben yeni birileriyle ön yargısız, müdahale etmeden çalışayım” diyor musunuz? Richard Linklater’ın ajansının yaptığını (maillere geri dönmek, okumak vesaire) yapabiliyor musunuz?

Tabi ki yapmıyorsunuz. Öyle yakınıyorsunuz; yapımcılara böyle, işte neden memlekette yazar yetişmiyor, senarist yok vesaire vesaire… Bunlar sanki uzaydan yetişip, E. T. olarak dünyaya geliyor da hiçbir şey yapmadan her şey olsun istiyorsunuz. O kadar kendi halinde insanlarsınız ki, üyeler kısmına 70 küsur adam adı yazmışınız, bir tanesine iletişim linki koymamışınız. Siz hep parası olan insanlarla mı çalışırsınız? Parası olan bizi bulsun mu diyorsunuz? İşte bak bulmuş sizi parası olan, üstelik üzerinize çizgi bile çekmiş. 🙂

Size sizler gibi yapımcılar yakışır; ki bulmuşunuz, buna çok sevindim etik bir davranış olmasa bile…

(06 Haziran 2008)

Mete Dağhan