23 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul Sultanahmet Meydanında, tarihi, büyük bir protesto mitingi yapılır. Amaç, İzmir’in Yunan-lılarca işgâlini protesto etmektir. Bu mitingde (kara çarşafı ile / yüzü açık) Halide Edip (Adıvar) Hanımefendi de konuşur. Bu miting Malûl Gaziler Cemiyeti adına Cemil (Filmer) Bey tarafından belgesel olarak filme çekilir. O günlerden söz eden birçok kitapta yer alan Halide Edip’in mitingdeki konuşmasının fotoğrafı -sanırım- bu filmden alınmadır. Tarihi bir belge olan bu filmin saklanması ve korunması milli bir görevdir.
Dört yıl sonra -1923 de- Kurtuluş Savaşı bitmiştir, savaş içinde yazılan (yine) Halide Edip’in Ateşten Gömlek filmi (ilk kez) Muhsin Ertuğrul tarafından filme çekilir. (İkinci çevrim 1950’de Vedat Örfi Bengü tarafından yapılacaktır.) 1919’da Sultanahmet Mitingi’nde çekilen film bir belgesel, tarihsel bir filmdir. Sanmıyorum ki o film üzerinde oynanarak, kurgusal olarak değişiklikler yapılmış olsun. Böyle bir müdahale filmi zedelemekten başka bir şey değildir. (Belgesel ve kurmaca olan her iki filmde sessizdir.)
Aradan yıllar geçer, sinemamız gelişir, bir ara doğrudan sesli filmlerde yapılırsa da, sonradan dublaj ile seslendirilmiş filmlerle, 1960 yılına gelinir. 1960 yılının 28 / 29 Nisan günleri öğrenci olayları başlar ve 26 Mayıs 1960 tarihine kadar sürer, o gece, ertesi gün yeni şeylerin olması beklenirken, beklenilmeyen (belki de beklenen ve “geliyorum” diyen) Ordunun yönetime el koyması gerçekleşir. 27 Mayıs sabahı, tüm dengeler değişmiş, öğrenciler meydanlara rahatlıkla çıkmışlardır. 27 Mayıs bir süre Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlanır, sonraları sorgulanmaya başlanan 27 Mayıs Bayram olmaktan da çıkarılır. Ordunun yönetime el koymasından birkaç gün sonra gazetelerde de yer alan bir haberde, 28 Nisan günü başlayan öğrenci hareketleri ve buna bağlı olarak 27 Mayıs’ta sonlanan toplumsal olaylarla ilgili olarak Kanlı Perşembe ismi ile bir film yapılacağı yazıyordu. Bu filmi heyecanla bekledim, fakat hiç bir zaman yapılmadı. Sinemamızın güncel olayları filmleştirmede inanılmaz bir tembelliği vardır, dolayısıyla Kanlı Perşembe de filmleşememiştir. (Çok da iyi olmuştur) Nasıl yapılacaktı, sonraki yıllarda açıktan açığa tartışılan konulara filmde nasıl yer verilecekti?
Yıllar ilerledikçe sinemada (özellikle Televizyon filmlerinde) 27 Mayıs çok sert eleştirilerle ele alınacak, o zaman suçlanan yöneticiler demokrasi kahramanı ilân edileceklerdi. 27 Mayıs’tan hemen sonra başlayan Yassıada Duruşmaları, orduda görevli muvazzaf Muh. Alb. Nusret Eraslan tarafından iki filmlik bir belgesel ile (Düşükler Yassada’da ve Düşüklerin İçyüzü) sinemalaştırılacaktı. Bu filmler -belgesel olmalarına rağmen- (o günlerde bu tarz filmlerin sinemalarda gösterilmesine pek rastlanmazken) sinemalarda gösterilmiştir. (Sonradan bu tutum da 27 Mayıs ile birlikte eleştiri konusu yapılacaktır.) 27 Mayıs günü tutuklanan yüzlerce kişi, mahkemeler sonunda mahkûm olsalar da, sonradan çoğunun tutukluluk / hükümlülük hallerine son verilmiştir. İnfaz edilen üç idam cezası hâlâ tartışılan bir konudur. Bu durumlar karşısında toplum içinde, zamana bağlı olarak çok farklı gözlerle görülen olaylar hakkında -hele sıcağı sıcağına- film yapmak çok riskli bir şeydir.
İmdi, Gezi olaylarının sürdüğü günlerde görüştüğüm sinema ile ilgili bir kişiye orada film çekilip çekilmediğini soduğumda, “çekiliyor” şeklinde cevap aldım. Sinemanın bugün geldiği noktada, kameraların özelliği ile aynı olayı çok farklı şekilde görültülemek mümkün. Gezi sakinleri kendi kameraları ile mutlaka oradan çeşitli görüntüler almışlardır. Profesyonel sinemacıların da bu işi yaptığını düşünüyorum. Hükümetin hazırladığı bir filmde sadece polisin yaptığı temizlik eylemlerinin filme alındığı belirtiliyor, resmi kayıtlara girecek bu film gezi eylemcilerini suçlamak için kullanılacaktır. Aksi görüntüler ise, bazı televizyonlara yansıyan, yabancı kanalların çektiği filmler ise aksi sonuçları doğurabilecektir. Bütün bunlardan sonra bu olayların belgesel filmi yanında mutlaka kurmaca filmlerinin de yapılması yanındayım. AMAN DİKKAT diyorum, çok hassas olan bir konuda olumlu veya olumsuz abartmalarla yapılacak bir (veya bir kaç) film tartışmaların devamından başka bir işe yaramayacaktır.
Olmaması gereken olaylar olmuştur, tabi bunun görselleştirilmesi gerekir, bunlardan yapılacak her tür film ise dediğimiz riskleri taşır. Kimseyi, özellikle “orantısız güç kullanan” güçlerden yana bir yorum (çıkarılabilecek) bir yapımın, olayın -ki tarihte ki yerini almıştır- yanlış değerlendirmesine neden olacağı unutulmamalıdır.
(16 Haziran 2013)
Orhan Ünser