Bellek, Duygular ve İnsan Olmak Üzerine

Geçtiğimiz yıl Sundance ve ardından Cannes festivallerinin ilgiye değer filmleri arasında yer almış olan Kogonada imzalı ‘Yang’dan Sonra / After Yang’ biraz gecikmeli de olsa sinemalara gelmiş bulunuyor. Kore asıllı tanınmış video denemecisinin belirsiz bir yer ve gelecekte geçen ikinci uzun metrajı, Alexander Weinstein’ın ‘Yeni Dünyanın Çocukları / Children of the New Wold’ adlı seçki kitabında yer alan ‘Saying Goodbye to Yang’ adlı kısa hikâyesinden yola çıkmış. Anlatı, Jake (Colin Farrell) ve siyahi karısı Kyra’nın (Will Smith’in uğruna Oscar tokadı attığı eşi Jodie Turner-Smith) evlât edindikleri Çinli kız çocukları Mika’ya kendi kültürüne aşinalık sağlaması için satın aldıkları android Yang’den (Justin H. Min) oluşan çekirdek ailenin çevresinde gelişiyor. Eşlikçi (ya da bakıcı) Yang filmin açılışında televizyondan yayınlanan 4 kişilik aileler senkronize dans yarışmasında kuralları ihlal ettiği için arıza veriyor. Küçük kızın can dostu ve ailenin bir ferdi haline gelmiş olan Yang’ı tamir ettirmek ve insani dokusu çürümeden ona yeniden hayat vermek için girişimlerde bulunuyor Jake. Ancak kanunen çekirdek belleğe müdahale etmek yasaktır ve ikinci el edinilmiş robot geri dönüşüme verildiği takdirde aile hakkında bir dolu bilginin ortaya dökülmesi söz konusudur. Yang’ı tamir ettirmek için kanun dışı yollara başvurmaktan kaçınmayan Jack, androidin ‘kara kutusu’na ulaştığında onun yaşamı boyunca biriktirdiği anılarla yüz yüze geliyor. Bu onun için insan olmak adına aydınlatıcı bir deneyime dönüşecektir.

Kogonada aralarında Robert Bresson, Ingmar Begman ve Stanley Kubrick’in de bulunduğu seçkin auteur sinemacılar için video denemeleri çekmiş ilginç bir şahsiyet. Sineması üzerine doktora tezi yazdığı Japon usta Ozu’ya hayranlığı ise önde geliyor. Takma adının esin kaynağı Ozu’nun senaryo yazarı Kogo Noda’dan başkası değil. Bizde sinemalara ve festivallere uğramayan, bir dijital platformda yakalama şansı bulduğum, yazıp yönettiği ve kurgusunu yaptığı 2017 yapımı ilk uzun metrajı ‘Columbus’ onun bir New York Times makalesinde keşfettiği kente ve benzersiz mimarisine aşk mektubudur. Film, Columbus, Indiana’lı genç kız ile mimar babasının ölümcül rahatsızlığı için Seul’den kalkıp gelmiş 40’lu yaşlardaki Asyalı adamın kentin büyüleyici mimari estetiğinde yalnızlıklarını paylaşmaları ve üst düzey mimarinin (Eero Saarinen, I. M. Pei, Deborah Berke gibi mimarlardan söz ediyoruz) tuhaf bir şekilde rahatlatıcı, sağaltıcı etkisi üzerine Ozu’nun izini süren çok başarılı bir mizansen örneğidir.

Yönetmen bilim-kurgu alanına girdiği ikinci uzun metrajında mükemmelliyetçi mizansen estetiğini sürdürürken bu defa adı konmamış banliyö mahallinde bir kez daha insan ilişkilerinin peşine düşüyor. Teknolojik tırmanışın aile ilişkilerini çok daha mekanik kıldığı, insanların yoğun çalışma saatleri içinde en yakınına yeterli ilgi gösteremediği muğlak bir geleceği karanlık ve soğuk bir renk paleti ile aktarmayı seçmiş. Uzaktan uzağa disiplinli (ve de baskıcı) bir toplumu çağrıştıran bu yeni düzende ailenin küçük ferdi bir robota teslim edilmiş. Mika’ya yalnızca göz kulak olmuyor ya da kendi kültürüne dair onu beslemekle kalmıyor, yoğun işlerine dalmış ebeveynlerin yerine ona annelik babalık yapıyor.

Ancak Yang devreden çıktığında Jack önünden geçip gitmekte olan hayatı ıskaladığını fark ediyor. Bir diğer aydınlanmayı ise Yang’ın bir çipe yüklenmiş anıları ile başbaşa kaldığında yaşıyor. Kogonada bu noktada bir yapay zekânın, donanımlı bir robotun zengin duygu dünyası üzerine tartışma kuruyor. Kültürel amaçlı bir teknosapiens’in romantik ilişkiler kurup kuramayacağını araştırıyor. Diğer canlıların hep insan olmak isteyebileceği düşüncesini sorguluyor. İnsanların da doğuştan programlanıp programlanmadığı sorusunu ortaya atıyor.

Kogonada’nın soruları gelecek çalışmalarında devam edecektir. Onu takip etmek ve yeni meditatif denemelerini beklemek heyecan verici kuşkusuz. ‘Yang’dan Sonra’ ilginç çıkış noktasına ve geleceğin çok düzenli ama soğuk dünyasını yansıtan kusursuz mizansenleriyle ilginç ancak kişisel olarak ‘Columbus’un doğa-mimari-insan şiirinden çok daha haz aldığımı itiraf etmeliyim.

(03 Temmuz 2022)

Ferhan Baran

[email protected]