Eril Şiddetin Çeşitlemeleri

Alex Garland, geçtiğimiz yıl Cannes’da görücüye çıkan son filmi ‘Adamlar’ ile bu haftadan başlayarak sinemalarımızı ziyaret ediyor. Film, Londralı genç bir kadının trajik bir kaybın ardından yaralarını sarıp iyileşmek umuduyla İngiltere kırsalına gelişiyle açılıyor. Fırtınalı bir evliliğin ardından geçmişi 500 yıl kadar öncesine dayanan yeşilin tam göbeğindeki hayal taşra evine yerleştiğinde ve çiseleyen yağmur altında bedenini doğaya bıraktığında mutludur Harper. Ancak bu anlar çok uzun sürmez. Etrafını çevreleyen ormanda onu takip eden tekinsiz şahsı fark ettiğinde dehşete kapılır. Kaldığı evin kapısına dayanan anadan üryan adamın polis tarafından yakalanması tehdidi ortadan kaldırmayacak, köy civarında karşılaştığı her yaş ve meşguliyetten adamların küçümser bakışları genç kadının rüya tatilini kâbusa çevirecektir.

Yönetmenlik koltuğuna oturduğu 2015 yapımı çok ses getirmiş ‘Ex Machina’dan beri toksik erillik üzerine bir kadın yönetmeni aratmayacak keskinlikle lafını esirgememiştir Garland. Uzaydan dünyaya sirayet eden ve canlı genetiği ile oynayan esrarengiz parıltının gizemini çözmeye çalışan kadın bilim adamı askerlerden oluşmuş ekibin dehşetengiz serüvenini anlatan 2018 yapımı ‘Yok Oluş / Annihilation’ın ardından, son çalışmasıyla eril buyurganlığa neşter atmayı sürdürüyor. Tehlike bu defa yapıtaşları yozlaşmış bitki ve hayvanlar değil, bizzat kanlı canlı erkekler. Harper’ı takip eden meczup adam dışında, ev sahibi tuhaf taşralı Geoffrey’den başlayarak köyün sakin ve buyurgan papazı, küfürbaz ergen delikanlısı, küçük barın işletmecisi ve barın müdavimlerine ilaveten yerel erkek polis dozu giderek artan bir eril baskıya tabi tutuyorlar genç kadını. Çıplak meczup bir şey çalmadığı için polis tarafından salıveriliyor. Köy papazı onu güzelliğini kontrol almamakla ya da ona kaba davranmış eski kocasının özrünü kabul etmediği için suçluyor. Taşralı ev sahibi genç kadınla ilk karşılaştığında bahçedeki elma ağacından ‘yasak meyva’yı kopardığı için amiyane bir şaka yapmaktan kendini alamıyor vs.

Garland Hristiyanlığa ve Pagan döneme ait imgelerle erkeğin kadına bakışını görselleştirmiş. Elmayı ısıran Havva ya da Orta Çağ ertesinde kiliselerde de sıkça rastlanan ‘abartılı vulvaları’ ile dikkat çeken ‘Sheela na gigs’ adı verilen taşa oyulmuş kadın figürlerini defalarca kullanıyor. Çıplak adam karakterini yaratırken yine eski çağların ‘Yeşil Adam’ (Green Man) mitolojisinden yararlanıyor. Bu ikonografik sembollerin eşlik ettiği korku sarmalıyla Harper’ın başına gelenleri anlatmaya koyulurken, genç kadının siyahi eski eşi dışında bütün erkeklerin makyaj ve bilgisayar efekti marifetiyle aynı aktör (tanınmış Shakespeare oyuncusu Rory Kinnear) tarafından canlandırıldığı dahiyane bir buluşla, hangi konumda olursa olsun toksik erkekliğin her adamda bir nebze olsun barındığına dikkat çekmek istiyor.

Harper’ın her saldırıda aynı adamı görüp görmediği duygusunu, keza yaşananların gerçek mi yoksa genç kadının kurtulamadığı suçluluk duygusunun tezahürü olup olmadığını izleyiciye bırakmış Garland. Geriye dönüşlerde öfkeli turuncunun, iç mekânda tekinsiz kırmızının ve doğada yeşilin binbir çeşidinin kullandığı bir renk paleti tercih edilmiş. Başrolde son olarak ‘Karanlık Kız / The Lost Daughter’da izlediğimiz son dönemin başarılı kadın oyuncularından Jessie Buckley’i izlediğimiz yapım ikonografik semboller, Homeros’tan alıntılarla ilerlerken ortaya somut gerçekler sunarak bıyık altından gülercesine kafa karıştırmayı seçmiş İngiliz sinemacı. Bunlar da yetmemiş, ürkütücülüğün doruğa ulaştığı kanlı finalde kafa kol yararak ve de doğurganlığı erkek bedenine taşıyarak ardı arkası kesilmeyen erkek eril şiddetini abartılı bir biçimde görselleştirmeye yönelmiş. Bu şiddet sarmalını Lesley Duncan’ın Elton John ile seslendirmiş olduğu ‘aşka açılır kapı’ sözleriyle başlayan 70’lerin popüler aşk şarkısı ‘Love Song’ ile ti’ye almayı da ihmal etmemiş.

‘Adamlar’ ya sevilecek ya da nefret edilecek o cehennemi bıçak ucu yapıtlardan. Kalabalık bir salondan çıktığımda özellikle kadın izleyicilerin ‘tiksinme’ duygusunu bastıramadıklarına tanık olduğum aşırılıklarla dolu bir yapım. Ancak kadına şiddetin ülkemizde ulaştığı boyut ve kadınların devlet başkanı tarafından ‘sürtük’ ilan edildikleri bir ülkede uyuyanları uyandırmak açısından şok etkisi yaratacak bir işlevi olduğunu düşünüyorum.

(02 Haziran 2022)

Ferhan Baran

[email protected]