Bu sinema sezonunda sinemaseverleri heyecanlı filmler bekliyor. Her türden ve her zevke göre film var. Çağan Irmak, James Cameron, Martin Scorsese, Roland Emmerich, Guy Ritchie son filmleriyle sinemaseverlerin gözlerini pedeye kilitleyecekler.
Bu yılki sinema sezonu, hem pahalı gösterişli filmlerle hem de sanatı öne alan filmlerle sinemasevere heyecanlı bir yıl vaadediyor. Çağan Irmak, sezona geçen yıl gibi iddialı bir film olan “Karanlıktakiler”le giriyor. Pelin Esmer’in “Altın Koza”da ödüllerle dönen “11’e 10 Kala” filmi sezonun iddialı bir diğer filmi. Michael Haneke’nin 62. Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” kazanan siyah-beyaz filmi “Das Weisse Band-Beyaz Kurdele”den henüz bir haber yok. 2009-2010 sinema sezonunda, öncelikle Hollywood gösterişli ve pahalı filmleriyle perdeleri kuşatacaklar. Martin Scorsese’nin “Zindan Adası”, James Cameron’ın “Avatar”ı, Robert Zemeckis’in “Yeni Yıl Şarkısı”, Guy Ritchie’nin “Sherlock Holmes”u, Roland Emmerich’in “2012”si hem pahalı hem de perdede ihtişamlı filmler.
İyi yerli filmler…
“Oyun” adlı filmiyle ödüller kazanan Pelin Esmer’in Adana Altın Koza Film Festivali’nde “En İyi Film” ve “En İyi Senaryo” ödüllerini kazanan filmi “11’e 10 Kala” 25 Eylül’de vizyona giriyor. Başrollerini Nejat İşler ve Mithat Esmer’in oynadığı film, bir koleksiyoncuyla bir kapıcının hikâyesi. Bu iki farklı kültürden insan, birbirlerinin kaderlerini etkiliyorlar. Çağan Irmak’ın son filmi “Karanlıktakiler” dünya prömiyerini sinemanın en prestijli festivallerinden biri olan Montreal Film Festivali’nde yapmıştı. Film Türkiye sinemalarında 2 Ekim’de gösterime giriyor. “Issız Adam” filmiyle geçtiğimiz yılın en çok ses getiren yönetmeni olan Irmak, yine iddialı bir filmle sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. Egemen, otuzlu yaşlarını aşmış, bir reklâm ajansında ofis boy olarak çalışan ve annesi Gülseren’le aynı evde yaşayan bir genç adam. Annesinin zihinsel kararmalarıyla geçen bir hayat Egemen için, evlerinin içine gizlenmiş, belki de sadece onlar için hazırlanmış ufak bir cehennem. “Karanlıktakiler” sanki, yönetmenin “Kâbuslar Evi”nin ruhunu taşıyor. Senaryosunu da yönetmenin yazdığı “Karanlıktakiler”in sinemaskop görüntüleri ve kurgusu çarpıcı olabilir. Filmin kameramanı da muhteşem görüntü ustası olma yolunda ilerleyen Gökhan Tiryaki. Filmde Erdem Akakçe (Egemen), Meral Çetinkaya (Gülseren), Derya Alabora (Umay) ve Rıza Akın (Ramiz) oynuyor. 10 Ekim’de gösterime girecek “Uzak İhtimal”i Mahmut Fazıl Coşkun yönetmiş. 8. Rotterdam Film Festivali’nde yarışan film, “Tiger Ödülü”nü kazandı. Filmin başrollerinde de Nadir Sarıbacak, Görkem Yeltan ve Ersan Uysal var. Senaryosunu Tarık Tufan, İsmail Kılıçarslan, Bektaş Topaloğlu ve yönetmenin yazdığı “Uzak İhtimal”de İstanbul’a resmi tayini çıkan Musa’nın müezzin olarak Galata’da küçük bir camiye yerleşmesi anlatılıyor. “Üç mesele”, üç farklı insanın hayatını gerçek bir dille anlatırken, sıradışı bir aşkın insani sıcaklığını taşıyor deniliyor filme.
16 Ekim’de gösterime girecek “Coco Chanel ve Igor Stravinsky”, 62. Cannes Film Festivali’nin kapanış filmiydi. Jan Kounen’in yönettiği filmde Mads Mikkelsen, Anna Mouglalis, Anatole Taubman oynuyorlar. Film, 1913 yılında Paris’te açılıyor. Modacı Gabrielle “Coco” Chanel’le Rus besteci Igor Stravinsky arasındaki büyük ve derin aşkı kuşatıyor perdeyi. Bu sezonun “şaşırtıcı” filmlerinden biri olacak denilen “(500) Days of Summer-Aşkın (500) Günü”, Ekim ayında vizyona çıkıyor. Aşka inanmayan Summer ve ona sırılsıklam aşık olan Tom’un hikâyesi, önde gençlik filmi gibi gözükse de, özgün bir film olarak değerlendiriliyor. “Aşkın 500 Günü”, Marc Webb’in ilk uzun metrajlı filmi. Filmin senaryosunu, 2009 yapımı “The Pink Panther 2-Pembe Panther 2” filmini de yazan Scott Neustadter-Michael H. Weber ikilisi yazdı. Bu filme, “Facebook kuşağı”nın filmi de deniliyor. Siyah-beyaz ve renkli bu sinemaskop filmin görüntüleri de çarpıcı. Bu film aşkın sıcaklığını hissettirecek herhalde. Filmde Carla Bruni’nin “Quelqu’un m’a Dit” ve Simon and Garfunkel’ın “Bookends” şarkıları da duyuluyor.
Mahşer yaşanacak…
13 Kasım’da gösterime çıkacak Roland Emmerich’in mahşer filmi “2012”, Mayaların takviminin izini sürüyor. Maya takvimine göre, 2012’de dünya bir kaos yaşayacak ve her şey yerle bir olacak. Binalar toprağa gömülecek, dev dalgalar şehirleri yutacak. Filmin senaryosu, 2008 yapımı “10,000 BC-M.Ö. 10:00”i de yazan Harald Kloser’e ait. Aslında Kloser bir besteci. Birçok filmin müziklerini besteledi. “2012” ve “The Day After Tomorrow-Yarından Sonra” öne çıkanları. “2012”de John Cusack, Thandie Newton, Woody Harrelson, Danny Glover gibi iyi oyuncular var.
18 Aralık’ta gösterime girecek James Cameron’ın “Avatar”, gelecekte Pandora adlı gezegende geçen bir bilimkurgu. Elbette “üç boyutlu” (3D) bir film bu. 1997 yapımı 11 Oscarlı “Titanic-Titanik”in yönetmeni Cameron, “Avatar” için, “sinemada çığır açacak” diyor. Bu panoramik ve “üç boyutlu” film, sinemaseverlere perdede değişik deneyimler yaşatacak gibi. Filmin başrolünde de Sigourney Weaver var. Senaryosunu da yönetmenin yazdığı bu film, belki de sinemanın ulaştığı “şimdilik” son nokta.
1980’lerdeki “Back to the Future-Gelceğe Dönüş” serisi ve “Who Framed Roger Rabbit-Masum Sanık Roger Rabbit”le unutulmaz filmler yaratan Robert Zemeckis, 20 Kasım’da gösterime girecek “A Christmas Carol-Yeni Yıl Şarkısı”yla İngiliz yazar Charles Dickens’a (1812-1870) bir selâm gönderiyor. Dickens’in 1848’de yazdığı bu eser, Victoria döneminde geçiyor. Victoryen ahlâka eleştiri getiren bu eser, yoksulluk içindeki halkın arasında dolaşırken, sosyal dengesizlikleri de gözler önüne seriyor. Dickens’ın sosyal yönü güçlü bu eseri, bir anlatım ustası olan Zemekis’in ellerinde perdede de umut veriyor. Birbirinden önemli oyucu da performans gösteriyor bu filmde. Elbette en başta da Jim Carrey. Bu büyük oyuncu bu filmde gerçekten de “binbir surat” benzetmesini hak ediyor. Gary Oldman da bu filmde birkaç karakteri canlandırmış. Robin Wright Penn, Colin Firth, Michael J. Fox, Bob Hoskins de diğer önemli oyuncular.
Gerilim dolu…
15 Ocak 2010’da gösterime girecek Guy Ritchie’nin “Sherlock Holmes”u, Arthur Conan Doyle’un defalarca beyazperdeye uyarlanan polisiye romanının son durağı şimdilik. Sherlock Holmes ve korkusuz ortağı Dr. John Watson, İngiltere’yi yok etmek isteyen Lord Blackwood’a karşı mücadele ediyorlar. Hikâye de 1891 yılında geçiyor. Filmdeki karakterlerin daha dinamik hale getirildiği söyleniyor. “Sherlock Holmes”ta Robert Downey Jr. ve Jude Law başrolü paylaşıyor. Filmin kameramanı da Fransız Philippe Rousselot. Bu büyük kameraman, John Boorman’ın 1985 yapımı “The Emerald Forest-Zümrüt Ormanı”, Jean-Jacques Annaud’nun 1988 yapımı “L’Ours-Ayı”, Bertrand Blier’nin 1991 yapımı “Merci La Vie-Teşekkürler Yaşam”, Tim Burton’ın 2005 yapımı “Charlie and the Chocolate Factory-Charlie’nin Çikolata Fabrikası” filmleriyle hatırlanıyor. Guy Ritchie’nin bir önceki filmi “RocknRolla”nın ülkemizde sinemalara gelmemesi sinemaseverler için gerçek bir kayıp olmuştu.
12 Mart 2010’da sinemalara gelecek Martin Scorsese’nin “Shutter Island-Zindan Adası”nın başrolünde Leonardo DiCaprio ve Mark Ruffalo var. Bu film, Dennis Lehane’in aynı adlı romanından beyazperdeye aktarıldı. Yazar Lehane’in “Mystic River-Gizemli Nehir”, 2003’te Clint Eastwood tarafından sinemaya uyarlanmıştı. Polisiye türün gizemlerinde dolaşan “Zindan Adası”, öncelikle akıl hastanesi temasını kullanan filmler için de iyi bir örnek deniliyor. Filmde, akıl hastanesinde gerçekleşen bir kayıp olayını araştıran iki dedektifin gerilimle karışık hikâyesi yansıyor perdeye. Film, Massachussets açıklarındaki bir ada hapishanesinde geçiyor. Filmde Ben Kingsley, Emily Mortimer, Max von Sydow, Patricia Clarkson gibi iyi oyuncular da yer alıyor. Filmin kameramanıysa, Oliver Stone’la Quentin Tarantino’nun vazgeçemediği Robert Richardson.
(14 Eylül 2009)
Ali Erden