2000’li yıllarda hayatımıza giren -benim çocukluğuma rast geliyor biraz- Son Durak serisi ilk vizyona girdiğinde, “vaay be süper film” dediğimi hatırlıyorum. Tabii yıllar geçtikçe beğeni anlayışı farklılaşıyor, beklentiler artıyor. Yıllar geçip de Son Durak serisi sayı arttırırken, benim gözümde tadını-tuzunu iyiden iyiye yitirmişti çoktan… Çünkü öyle klişe, öyle sıradan bir senaryosu var ki, birkaç yaratıcı zincirleme Azrail numarası izlemek için vakit harcamaya değer mi diye, düşünmeden edemiyordum.
Tabii son film 3D olunca işler biraz değişti. Yoksa gerçekten izlenecek gibi değil. Bu kez bir yarış alanında olması plânlan olan toplu Azrail kıyımı, yine çakraları açık, temiz yüzlü, iyi kalpli bir çocuğa malûm oluyor. Bu arada kahramanlarımız 4 kişilik bir arkadaş topluluğu, daha doğrusu 2 çift. Birinci çiftimiz, yani esas kız ve esas oğlan sinir bozucu mükemmellikte, diğer çiftse ise bir o kadar itici…
Yarış pisti faciasından son anda yırtan bu dörtlü, Tanrının kendilerine ikinci bir şans verdiğini düşünüp mutlu mesut hayatlarına devam ediyorlar. Uzun sürmüyor elbet. Kısa bir süre, yarış pisti faciasından kendileri gibi kurtulup sonra da bir bir ölen insanları gördükçe bir şeylerin ters gittiğini anlıyorlar. Tabii esas oğlana öteki alemden mesajlar gelmeye devam ediyor. Azrail elini masaya vurup, “sizin de orada ölmeniz lâzımdı, ölenlerin nesi eksikti, Tanrıya karşı mı geliyorsunuz” diye düşüyor yollara ve de peşlerine… “Ben size yapacağımı bilirim” diyerekten de zavallı fanileri birbirinden acımasız yöntemlerle hakkın rahmetine kavuşturuyor. Bir taraftan da bizim kahramanlarımız da Azrail’i alt etme umuduyla çırpınıp duruyorlar.
Nihayetinde, 3D olmasının -oldukça başarılı olduğunu da söyleyelim- dışında pek tadı tuzu yok filmin. Bir de kaderin hesap kitap işlerine inanıyorsanız, işte sırası gelen gidiyor, alnında ne yazıldıysa o mantığına sahipseniz bir nebze daha sevebilirsiniz filmi. Onun dışında pek bir numarası yok.
(28 Ağustos 2009)
Gizem Ertürk