‘Monsieur Aznavour’ Fransa’nın simgesi bir büyük sanatçının parlak biyografisi. Göçmen bir ailenin oğlu olarak Fransa’da dünyaya gelen Mehdi Idir ve Grands Corps Malade takma adıyla bilinen Fabien Marsaud’nun birlikte yönettikleri film, Charles Aznavour’un (Tahar Rahim) başarıya ulaşmak için büyük fedakârlıklar yaptığı baş döndürücü yaşamını çocukluk yıllarından başlayarak anlatıyor. Klasik bir çizgide ilerleyen yapım, baba Aznavourian’ın mütevazı lokantasında dostları ile eğlenirken, sonradan oğlunun yeni bir düzenleme ile meşhur edeceği ‘Les Deux Guitarres’ geceye eşlik ediyor. Ailenin tehcir yıllarından Fransa’ya kapak atışına araya serpiştirilmiş siyah beyaz görüntüler tanıklık ediyor.
Vatandaşlığa entegrasyonda yaşanan sorunlara İkinci Dünya Savaşı ve uğursuz Nazi işgali eklendiğinde Ermeni cemaati diğer azınlıkların güvenliği için destek veriyor. Bu kargaşa yıllarında yirmili yaşlarını süren Aznavour’un tek hedefi ünlü bir şarkıcı olmaktır. Charles Trenet (Dimitri Michelsen) şarkılarını taklit etmekle başlıyor işe. Bu alemdeki yoldaşı piyanist şarkıcı Pierre Roche (Bastien Bouillon) ile birlikte Lille’deki dans kulübünde iki striptiz arası gösteri başına 50 Frank’a sahne alıyor. Derken bir radyo kaydı esnasında Edith Piaf ile (Marie-Julie Baup) tanışıyor. Fransız ’minik serçe’nin ona verdiği şansı iyi kullanıyor. Ülke içi turnelerin ardından herşeyin mümkün olduğunu düşündüğü Amerika’da, serçenin New York turnesine katılıyor. Piaf desteğiyle Montreal’de Fransızların rağbet ettiği ‘Quartier Latin’ kabaresinde çalışmalarını sürdürüyor.
Lakin bir Fransız sanatçının önce ülkesinde meşhur olması gerektiğinin altını çiziyor Piaf. Ama boğuk sesiyle burnundan söylediği şarkıları ile bunun pek imkân dahilinde olmadığını da ilave ediyor. Şarkılarını yazabilmek için Paris sokaklarına dönen genç adam gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Bu uğurda en yakınlarını, ilk eşi Micheline (Ella Pellegrini) ve küçük kızının yüzünü bile görmüyor.
Şöhret geç geliyor Aznavour’a. Piaf’ın ‘her şarkıyı yaşamış gibi yazmalısın, yaşamamış olmasan bile’ öğüdüyle günde 17 saat çalıştığı 30’lu yaşlarının ikinci yarısında hem besteleri, hem de sahne şovuyla şeytanın bacağını kıran müzisyen, bundan sonra 94 yaşına kadar sürecek olan uzun yaşamında hiç durmadan dünyanın dört bir yanında konser vermeyi sürdürecektir. Zirvedeyken bile yavaşlamayan Aznavour, tüm hedefleri gerçekleştiğinde ne yapacağını bilemez belki ama yavaşlarsa öleceğinin farkındadır.
Yönetmen ikilinin Grand Corps Malade’ın hayati rahatsızlığı üzerine yazdığı kitabından sinemaya uyarladıkları yeniden doğuş hikâyesi ‘Patients’ın (2016) ardından çekilen bu ikinci uzun metraj filmleri Aznavour’un yaşamının kilit noktalarını ustaca birbirine bağlayan yaman kurgusu, Tahar Rahim’in prostetik desteği ile kalıbına büründüğü müzisyenin şarkılarını bizzat seslendirdiği müthiş performansı ile ilgiye değer bir biopic örneği övgüsünü hak ediyor. Aznavour’un araya François Truffaut imzalı ‘Piyaniste Ateş Ediniz / Tirez sur le Pianiste’i (1960) de sıkıştırdığı çok renkli sanat yaşamında karşılaştığı Gilbert Bécaud (Lionel Cecilio), Johnny Halliday (Victor Meutelet) ya da Frank Sinatra (Rupert Wynne-James) gibi ünlü isimler kısa sahnelerinde kendilerine çok benzeyen oyuncular tarafından canlandırılmış. Keza Marie-Julie Baup’un Piaf kompozisyonu çok başarılı.
Fırtınalı yaşamı süresince dünyanın her yerinde krallar gibi karşılanmış olan ünlü sanatçının konvansiyonel yaşam öyküsü genç izleyiciyi ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama 60’lı 70’li yıllarda onun şarkılarıyla büyümüş biz frankofon kuşaklar için onun değeri paha biçilmezdir. ‘La Bohème’de kanımızın deli gibi aktığı gençlik yıllarımız vardır. ‘La Maman’da çoktan yitirdiğimiz annemizi hatırlar, gözlerimiz dolar. Ve bu yazıya başlık olan ‘Hier Encore’ ile hızla yitip giden gençliğimize ağıt yakarız. Bu nostaljik makaleyi dilerseniz Aznavour’un kendi yaşamının aynası olan unutulmaz eseri ‘Hier Encore’un dilimize çevrilmiş birkaç dizesiyle noktalayalım:
Daha dün yirmiydi yaşım
Zamanı okşardım, aşkla oynar gibi
Hayatla oynardım ve gece yaşardım
Zaman içinde kaçan günlere ümit bağlamadan
Daha dün yirmiydi yaşım
Harcardım zamanı, durdurdum sanarak
Hâttâ önüne geçmek için sadece koştum
Ve nefessiz kaldım
Nerede şimdi yirmi yaşım
(05 Mayıs 2025)
Ferhan Baran