Sanat Dünyamız Dergisi’nin 2024’te 50. yılını kutlamak amacıyla başlattığı Sanat Dünyamız Film Günleri bu yıl ikinci kez 25 – 27 Ocak 2025 tarihleri arasında Yapı Kredi Kültür Sanat Loca’da düzenleniyor. Küratörlüğünü sinema yazarı Engin Ertan’ın üstlendiği seçki, arşiv materyallerini kullanarak bir anlatı oluşturan kısa ve uzun metraj filmlerden, videolardan oluşuyor. Seçkideki eserler arşiv materyalleri aracılığıyla muktedirlerin hikâyelerini sorunsallaştırıyor ve tarihe farklı yerlerden bakmayı öneriyor. Bu nedenle seçkinin başlığı Bir de Buradan Bak olarak belirlendi. Güncel sanatla sinemanın kesişiminde yer alan filmleri gösteren etkinlik üç gün sürecek.
Günlük arşivler: 9 Ocak 2025
Reality Show’dan Film Çıktı
Anlatırsan Film Olur isimli Reality Show’unu Youtube kanalı üzerinden yapan usta yönetmen Yunus Şevik, 42 bölüm çekerek ve 25 milyon kez izlenmeye ulaşarak önemli bir başarıya imza attı. Bölümler içinde en çok ilenen hayat hikâyesinden birini senaryolaştırıp Yaşamak İstiyorum adıyla filme alan yönetmen Yunus Şevik, “Sevgi Görmez ismindeki kadının çocukları için mücadelesi ve yaşam savaşı bizi çok etkiledi ve beyazperdeye aktardık. İlk kez ünlü olmayan, halktan birinin hayatının gördüğü ilgi dolayısıyla sinema filmi oldu.” şeklinde konuştu. Filmin başrollerinde Ayşegül Kaygusuz, Osman Fındık, Yavuz Aksoy ve Gazel Yüksel oynuyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Gala Gecesi Karantina’ya Alındı
Beyza Alkoç’un en çok satanlar listesinin en başında yer alan Karantina adlı kitabının, aynı isimle sinema uyarlaması olan filmin gala gecesi sinemaseverler tarafından büyük ilgiyle karşılandı. Filmin konusu gereği karantinaya alınan bir lisede gecen olayların heyecan dolu bir dille anlatıldığı filmin bu özel gecesinde, lise sırası ve yaşanılan olaylar özel bir dekor ile canlandırıldı. film ekibinin ve kalabalık bir davetli topluluğunun ilgi gösterdiği galada film, ayakta alkışlandı.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Karanlıkta Işığı Hayal Etmek
‘Aydınlık Hayallerimiz / All We Imagine As Light’ yeni bir günü karşılamaya hazırlanan Mumbai’den sokak manzaraları ile açılıyor. Kamera her büyük metropol gibi aslında hiç uyumayan bu şehrin karanlık köşelerini tararken, kırsaldaki baba ocağından büyük umutlarla kargaşanın içine dalmış yoksul insanların yüzlerini görmeden seslerini duyuyor, zorlu mücadelelerine kulak veriyoruz. Biri 23 yıldır bu kentte yaşadığını, ama her zaman ayrılmak zorunda kalacağı hissinden kurtulamadığı için buraya ev demekten korktuğunu söylüyor. Bir diğeri babası ile kavga ettikten sonra tası tarağı toplayıp soluğu başkentin tersanesinde çalışan kardeşinin pis kokulu evinde aldığından söz diyor. Hamileliğini gizleyen bir başkası, iş bulduğu zengin evinde meçhûl geleceğini şimdilik düşünmeden başını sokacak, karnının doyduğu bir yer bulmanın geçici sevincini yaşıyor. Kırsaldaki her ailenin en ez bir ferdinin hayatını kazanabilmek için büyük kente göçtüğü bu düzende zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyor hiçbiri. Şehir karanlıkta ışığı hayal edenlerden zamanı çalmaktadır.
2021 yılında ‘Hiçbir Şey Bilmediğimiz Bir Gece / A Night of Knowing Nothing’ adlı çalışmasıyla Cannes Film Festivali’nde en iyi belgesel dalında ‘Altın Göz’ ödülünü kazanmış olan bağımsız Hint sinemasının yükselen yıldızlarından Payal Kapadia, geçtiğimiz yıl yine aynı şenlikte Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen ilk uzun metrajında bu kez belgesel ile kurmacayı harmanlıyor, devasa kentin canlı keşmekeşinden aynı hastanede çalışan ikisi hemşire üç kadının sevgi, arzu ve özgürlük hayallerine odaklanıyor. Babasının planı doğrultusunda görücü usulü ile evlenmiş olan, akabinde Almanya’ya işçi olarak giden kocasından
bir yılı aşkın bir süredir uzakta haber alamayan hemşire Prabha (Kani Kusruti), aynı evi paylaştığı kendinden daha genç meslekdaşı Anu (Divya Prabha) ile hastanenin mutfağında görevli orta yaşlı Parvaty’nin (Chhaya Kadam) büyük kentin acımasız, vurdumduymaz, dur durak bilmez temposu içinde ayakta kalma hikâyelerini ilgiyle izlemeye koyuluyoruz. Prabha Almanya’dan posta yoluyla gelen mutfak aletini kucaklayarak hiç tanıyamadığı kocasını bekler, ona olan duygularını çok zarif bir şiirle ifade eden taşra kökenli doktora verecek yanıt bulamazken, Anu ailesinin kabul etmeyeceğini bildiği Müslüman sevgilisi Shiaz (Hridhu Haroon) ile kaçamak buluşmalarda arzularını tatmine çalışıyor.
Parvaty ise çok daha zor bir durumdadır. Pamuk tarlaları inşaata açılıp işinden olduğunda kocasına tahsis edilen konut, eşi öldüğü ve elinde evin onlara ait olduğuna dair belge niteliğinde bir kanıt olmadığı için oturduğu mahalleye yeni gökdelenler dikecek olan müteahhidin tehdidi altındadır. Öyle ya, ‘büyük kentte sadece belgelerin varsa gerçek gibi görünürsün, yoksa kolaylıkla havaya karışıp yok olabilirsin. Şehir seni yutar, kimse de farkına varmaz’. Burası Shiaz’ın ifade ettiği gibi ‘hayaller’ değil ‘yanılsamalar’ şehridir. Kentin illüzyonuna kanmayanların delirmesi işten bile
değildir. ‘Onlar kulelerini daha da yükseğe çıkararak Tanrı katında olacaklarını düşünüyorlar’ dediği şehri haraca kesen inşaatçılarla daha fazla mücadele edemeyeceğini anlayan Parvaty, birkaç valizlik eşyası ile dalgaların kıyıyı dövdüğü balıkçı köyündeki baba evine dönmeye karar verir. Hindistan kırsalındaki Ratnagiri’nin okyanus ve ormanla çevrili yerleşim bölgesine yolculukta, üç kadının bastırılmış arzuları ve içsel çatışmalarıyla yüzleşmelerine tanık oluruz. İklimin değiştiği, kırsalın huzurunda zamanın sakin bir ırmak gibi aktığı, hatta neredeyse durduğu doğaüstü bir atmosferin devreye girişiyle büyüleniriz.
Kapadia’nın iki ayrı bölümde iki farklı mekân kullanarak karakterlerin içsel yolculuğuna ayna tuttuğu eşine seyrek rastlanır incelikteki ilk uzun metrajını beğeniyle izliyoruz. İki farklı dünyanın usta işi geçişlerinde hayat arkadaşı görüntü yönetmeni Ranabir Das’ın değişen renk paleti, Clément Pinteaux ve Jeanne Sarfati’nin ilk yarıda nefesleri kesen, tek bir günü perdeye taşıyan ikinci bölümde zamanın durduğu huzurlu dinginliğe erişen kurgu çalışması ile sarsılırken, gencecik Anu’nun saf arzularına eşlik eden caz tınıları bizlere ne pahasına olursa olsun yaşamanın, aşık olmanın büyüsünü yeniden hatırlatıyor. Genç sinemacının,
Modi’nin yönettiği totaliter Hindistan’daki sosyal eşitsizlik ve her türlü ayrımcılığı alt perdeden ancak ustalıklı bir dille aktarışına hayranlık duyuyoruz. Ve film doktor Manoj’un (Azees Nedumangad) hemşire Prabha’ya okuması için verdiği dizeler misali son derece zarif ve dokunaklı bir şiirin kendisi oluveriyor. ‘Hayallerim günlük şeylerden, geride bıraktığım küçük ve dağınık şeylerden yapılmış. Umudum gittiğim her yere taşıdığım bir sandık dolusu şeyden ibaret’ diyor genç adam. ‘Şimdi orada, komşunun evindedir’ gönül verdiği kadın. ‘Işıltısını izlediği, geceleri onu ısıtmak için yanan bir lamba misali.’
(16 Ocak 2025)
Ferhan Baran