Miyazaki’nin veda filmi olduğu söylenen 2013 yapımı ‘Rüzgar Yükseliyor / Kaze Tachini’yi Berkin Elvan’ı kaybetmenin kederi ile izlemiş ve kaleme aldığım yazımı; yüzemediği denizlerin, okuyamadığı kitapların, izleyemediği filmlerin, yaşayamadığı aşkların ondan çalındığı küçük çocuğa ithaf etmiştim. Aradan 10 yıl geçti. Yükselen rüzgârlarda küçük Berkin’lere daha mutlu ve özgür bir yaşam sözümüzü yerine getiremedik. Bunun … Devamı…»
Günlük arşivler: 29 Ekim 2023
Önümüzdeki Sezonun Merakla Beklenen Filmi Zaferin Rengi İlk Teaser’ını Yayınladı
2024’ün beklenen filmi Zaferin Rengi çekimleri devam ederken ilk teaser’ını yayınladı. Abdullah Oğuz’un yönettiği Zaferin Rengi, oyunculukları, makyaj ve kostüm tasarımlarıyla bir dönem filmi olarak içinde geçen zamanı, tüm gerçekliği ile perdeye taşınacağının sinyallerini veriyor. Film, benzersiz bir aşk ve tarihe damga vurmuş bir spor müsabakasının nefes kesen hikâyesini 1918 – 1923 döneminin işgal altındaki İstanbul’unda, düşman kuvvetlerine karşı örgütlenerek Anadolu’da başlatılan eşsiz bir direnişi, Cumhuriyet tarihinin en büyük spor başarılarından biri olarak kabûl edilen General Harington Kupası efsanesinin etrafında kurgulayarak beyazperdeye taşıyacak.
- Basın Bülteni
- Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Bir İlişkinin Anatomisi
İnsan sadece yaşadığı şeyleri yazabilir mi? Üretken kadın yazar Sandra Voyter Fransız Alplerindeki dağ evinde kendisi ile röportaj yapan edebiyat öğrencisi genç kıza, geniş kitlelere ulaşmış polisiye metinlerinde neyin gerçek neyin kurgu olduğunun yaşam kadar belirsiz olduğunu anlatmaktadır. Neşeli, keyifli samimi bir tonda yol alan söyleşi yüksek volümlü müzik ile kesintiye uğrar. Sandra’nın (Sandra Hüller) çatı katında çalışan kocası Samuel Moleski’nin (Samuel Theis) görüşmeyi sabote etme niyetinde olduğunu anlarız. Çiftin küçük yaşta geçirdiği kaza sonucu gözleri görmeyen 11 yaşındaki oğulları Daniel (Milo Machado Graner) biraz da evin gerilimli ortamından uzaklaşmak için sadık köpeği ile yürüyüşe çıkar. Eve geri döndüğünde 50 Cent şarkısı P.I.M.P.’in looplanmış enstrümantal kalipso remix’inin yüksek volümde çalmaya devam ettiği işitilir. Daniel köpeğin yardımıyla kapıya yakın odunluğun biraz ilerisinde babasının karlı zemini kana bulamış cesedine ulaştığında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını idrak ederiz.
Cannes Film Festivali’nin bu yılki galibi Altın Palmiyeli ‘Bir Düşüşün Anatomisi / Anatomie d’une Chute’ önceki ilgiye değer filmleri bizde gösterilmemiş Justine Triet’nin dördüncü uzun metrajı. Fransız sinemacı 2016 yapımı ‘Victoria’ ve 2019’da çektiği ‘Sybil’de çocuklu güçlü bekâr kadınların duygusal yaşam mücadelesini alter ego’su Virginie Efira üzerinden vermeyi denemişti. Bu kez gerçek yaşamda partneri olan sinemacı yazar Arthur Harari ile birlikte pandemi döneminde geliştirdiği iddialı metniyle edebiyatçı bir çiftin öyküsünü anlatıyor.
Fransız koca öykünün hemen başında aramızdan ayrılıyor ve bizler olay anında evde yalnız bulunan Alman asıllı karısının mahkeme sürecine yoğunlaşıyoruz. Genç adam dağ evinin üçüncü katındaki çatı odasından düşüşü bir kaza ya da intihar mıdır, yoksa bir mücadele sonunda aşağıya mı itilmiştir. Uzun süren mahkeme sürecinde masum kurbanı oynamayı reddeder genç kadın. Gözyaşı dökmez, katılığını güçlü duruşundan alır. Bu dimdik duruş yerel dile hakimiyetindeki yetersizliği ile birleşince kendisi aleyhine bir tehdide dönme riski de taşır. Triet’nin mükemmel dialoglarının bu tehlikeyi hep canlı tuttuğu süreçte, bizler de Daniel ya da mahkeme heyeti gibi gerçeği tam olarak göremez, olan biteni el yordamıyla anlamaya çalışırız.
Herkes konuşurken Sandra sessiz doğallığını korur. Hikâyenin kendine ait olduğunu, kocasının gizli ses kaydında ortaya çıktığı gibi meşum düşüşün bir gün öncesinde şiddetli bir kavgaya giriştiklerini kabûl eder. Daniel’in geçirdiği kaza sonrası seks hayatlarının bitişinin ardından bir hemcinsi ile cinsel doyum arayışını itiraf etmekten çekinmez. Aralarındaki entelektüel çatışmadan, oğullarının başına gelenlerden kendini sorumlu tutan babanın hayata geçiremediklerinden her koşulda üretmeyi sürdüren karısını sorumlu tuttuğundan haberdar oluruz.
Sandra’nın samimi duyguları ve dürüst itirafları hukukçuların rasyonel suçlamaları ile çelişmeyi sürdürür. Zaman zaman bizler de kararsız kalırız. Yazar karaktere dönüşür mü ya da boşluklar varsayımlarla doldurulur mu gibi sorular kafaları meşgûl eder. Adalet ile edebiyatın birbirine karıştırılma sürecini eleştirir Triet. Gizem, Daniel’in göremedikleri ama duydukları ve hissettikleri ile aralanacaktır belki de.
Triet’nin Fransa’da kendisinin bile beklemediği kadar ilgi gören filmi 2,5 saatin nasıl geçtiğini hissettirmeden soluk soluğa izleniyor. Klâsik mahkeme filmlerinin bildik klişelerine düşmeden, bir ilişkinin çözülmesinin adım adım sahnelenişini izlerken, filmin lokomotifi Sandra Hüller denen büyük oyuncunun her türlü ödülü hak eden müthiş performansına bir kez daha şapka çıkarıyoruz.
(05 Kasım 2023)
Ferhan Baran