Yaşanan bir büyük trajedinin insan hayatını geri dönülmez bir biçimde değiştirmesi üzerine çok çarpıcı bir film ‘Paris Hatıraları.’ Ya da özgün adıyla ‘Revoir Paris’ yabancı dil çevirmeni Mia’nın ait olduğu kenti bambaşka gözlerle yeniden keşfetme deneyiminin öyküsü. Huzurlu akşam randevusu erkek arkadaşına gelen acil çağrı nedeni ile yarıda kalan genç kadın, gece vakti motosikleti ile eve dönerken hem ani bastıran yağmurdan kaçmak, hem de bir kadeh içki eşliğinde yalnızlığından bir süreliğine de olsa sıyrılmak üzere eğlenen insanlarla dolu bistroya uğrar. Yakın bir masada doğum günü kutlanan adamın çapkın bakışları ya da iki Japon turistin salyangoz ile imtihanını gözler ve önündeki deftere notlar alırken kalemin eline bulaşan mürekkebini temizlemek üzere lavaboya yönelir. O an herşeyin karardığı ve eğlencenin bittiği andır. Makinalı tüfekli adamlar önüne geleni tararken ‘L’Etoile d’Or’ bir ölüm kalım savaşına sahne olur.
Sonrasında ne olmuştur? Genç kadın karnından yara almıştır ancak nasıl olduğunu ve insanların patır patır düştüğünü gördükten sonrasını hatırlamaz. Annesinin kır evinde üç ay kaldıktan sonra şehre döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir artık. İnsanlar ona farklı biriymiş gibi davranırken o da meşum gecenin izinde hafızasının dağılmış parçalarını toplama derdindedir. Bir ses, bir bakış, bir imaj, arayışında ona yol gösterirken, aynı felâketten kimi daha fazla hasar görerek kurtulmuş kişilerle temas kurmayı deneyecektir.
Ağırlıklı bir gece filmi olan yapım, Aralık 2015’te Paris’te meydana gelen seri katliam olaylarından yola çıkmış. Yönetmen Alice Winocour’un erkek kardeşi Jerome o meşum Aralık gecesi 90 kişinin katledildiği Paris’in ünlü Bataclan Tiyatrosu’nda izleyiciler arasındaymış ve saklandığı alanda kurtarılmayı beklerken ablası ile telefon irtibatını sürdürmüş. Fransız sinemacı tüm bir kenti dehşete boğan olayların sonrasında yaralı ve sağ kurtulan kurbanlar ile görüşmeler yapmış. ‘Paris Hatıraları’ işte bu izlenimlerin topluca paylaşımı ve yönetmenin ifadesi ile ‘bir iyileşme filmi’.
Tam da bu yüzden saldırı anına yalnızca Mia’nın gözüyle tanık oluyoruz. Saldırganların yüzünü görmüyor, o cehennem anında kaçmaya çalışırken vurulup yere düşen insanların şok edici görüntüleri ile kısa süreliğine baş başa kalıyoruz. Sonrası malûm bir karanlık boşluk. O geceden bölük pörçük bir şeyler hatırlayabilen Mia tekrar hayata dönebilmek için mağdurlar ile iletişime geçmek sureti ile anılarını bir yapbozun parçacıkları misali bir araya getirmeye gayret ediyor. Bu süreçte restoranda çalıştıran personelin önemli kısmının Afrikalı kaçak işçilerden oluştuğunu öğreniyor. Eski hayatında ilişki kurmayacağı insanlarla temasa geçerken, toplu iyileşme güdüsü ile büyük travmaların ardından yeşeren yeni dostluklar, yeni birliktelikler ortaya çıkıyor, toplumun farklı katmanlarından farklı diller konuşan insanlar bir araya geliyor.
Derinden yaralan Paris’in de filmin ana karakterlerinden biri olduğu yapım, cehennemden çıkmak için ellerini birleştiren ölümde eşit çağımız tedirgin insanının evrensel portresini melodrama yuvarlanmadan vermeyi başarıyor. Çok dürüst ve çok etkileyici.
(18 Temmuz 2023)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com