Araba çalarken sahibinin kalp krizi sonucu ölmesi sonrasında olaylar beklenmedik bir şekilde gelişir. Keyifli, izlenirliği yüksek, temposu düşmeyen, güçlü kadrosuyla da yüksek gişe yapacak bir film Tamirhane.
Bir gazetede, filmin yönetmenliğini üstlenen Erkan Kolçak Köstendil’in, bir takımda kalecilik yaptığı haberi vardı. Orada, Köstendil, “Bir çocuk benden görüp bir kulübün altyapısına başlarsa bu bana yeter de artar.” diyor. Onun bu sözünü rehber alıp da seyircinin bu denli güçlü bir kadrolu ve tempolu filmi keyifle izleyeceğini öngörmek çok da zor değil.
Tabii ki, daha çok film çekilsin, daha çok insan sinemaya gitsin, daha çok izlensin filmler… Sanat her sorunun çözümünde hepimize yol gösterir, kurgu da, mizah da olsa.
Ancak…
Bir “ancak” var ama. İşte orası belirleyici. Aynı haberde Köstendil, içine sindiğini ifade ediyordu. Gerçekten içine sindiği doğru mu acaba?
Öncelikle herkes film çekebilir. Herkes resim de yapar, oynar da, heykel de yontar, şarkı da söyler… Beceremediğinin farkına kendisi var(a)mazsa, yaptığı işin yeterli olmadığını hedef kitlesi gösterir.
Bülent Şakrak’ın yazdığı ve önemli bir karakteri canlandırdığı Tamirhane’de senaryo rejiye göre çok daha ileride. Yönetmen biraz daha özenli olsa veya dersine çalışmış olsa senaryoyu taşıyabilirdi. Taşırdı da, çünkü kadro gerçekten çok iyi. Yönetmen oyunculara mizansen ver(e)mediği için olsa gerek, istenilen düzey yakalanamamış. Bu haliyle olmamış mı? Olmuş. Çok da izlenir. Dijital platformlarda da öne çıkar (televizyonlarda “bip”ler ve RTÜK sansürü nedeniyle izlemenin keyfi hiç kalmaz). Ancak popülerliği, bir süre sonra biter ve unutulur.
Eril dil, cinsiyetçi küfür
Bülent Şakrak, belki de gündelik dilde, hemen herkesin diline pelesenk olmuş cinsiyetçi küfürleri vara yoğa savuran karakterler yaratmış. Konuşmalardan onları çıkardığınızda ne konuştuklarını anlamak pek mümkün değil. Kadınların temel haklarının (referandum bile gündeme geldi de, temel haklarda referandum mu olurmuş, diyerek vazgeçildi, iyi de oldu) konuşulduğu, kadın mücadelesinin verildiği bu günlerde, bunca eril dil, çok da yakışık almadı düşünsel olarak. Ama hak vermemek de elde değil senariste, “para tatlı”.
Peki, unutulsun mu? Yazan da, yöneten de, oynayanlar da unutulmasını isterler mi? Hayır, tabii ki, istemezler. O zaman neden biraz daha çalışmazlar, neden titizlenmezler? Çünkü her şeyi biliyorlar değil mi? Onlarca filmde çalışmış ya da oynamışlardır muhakkak, deyim yerindeyse gözleri kapalı en iyisini yaparlar. Doğrudur, yaparlar, inanıyorum. Ama yine de inanmak yeterli gelmiyor.
Biz bu öyküyü biliyoruz…
Biraz dostluk, sorgusuz sualsiz bağlılık, platonik aşk, aralara biraz vurdu kırdı, birinin biraz daha zeki, diğerinin biraz daha ne derlerse yapması ve bol konuşma… Resmin estetik yanı olmasa da olur, çekim ölçeklerine kim bakar, seyirci zaten bunalmış ekonomik sorunların batağında… Ver gazı, biraz gülsün (futbol seyircisinin uluorta bağırıp küfretmesi gibi) boşalsın yeter… Bu ilişkinin arasına serpiştirilen birkaç (bilinen ve daha önce izlediğimiz) sürpriz, senaryonun o çok bilinirliğini silmiyor.
Erkan Kolçak Köstendil, yönetmen olmanın gerçekten meşakkatli ve zor bir süreçten geçilmesi olduğunu anlamıştır sanırım. Yeni filminde (umarım yeniden geçer kamera arkasına) hazırlık ve rejiye daha bir çalışarak “motor” diyecektir.
Tamirhane, mizah, Yönetmen: Erkan Kolçak Köstendil, Oyuncular: Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu, Merve Dizdar, Erkan Can, Engin Hepileri, Bülent Şakrak… 11 Kasım 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…
(09 Kasım 2022)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com
Yazık olmuş desene.