Hayatı Akışına Bırakmak

Amerikan sinemasının bağımsız kalmakta direnen yeni kuşak yönetmenlerinden Mike Mills’in son çalışması ‘Yaşamaya Bak / C’mon C’mon’, radyo programcısı Johnny ile kısa bir süreliğine bakma görevini üstlendiği minik yeğeni Jesse arasındaki yetişkin-çocuk bağları üzerinden gelişen sımsıcak bir yol filmi. Amerika’yı bir uçtan diğer uca kat ederek çocuklarla röportaj yapan deneyimli gazeteci onlarla hayatları hakkında konuşuyor, gelecekten neler bekledikleri, nelerin nasıl değiştiği, nelerden ilham aldıkları ya da nelerden heyecan duyduklarına dair sorular soruyor. Aldığı basit yanıtlarla üzerinde yaşadığımız gezegenin gidişatı hakkında endişelerinin sağlamasını da yapıyor. öte yandan: doğanın tahribatı nelere yol açacaktır, şehirlerimiz nasıl değişecektir, aileler aynı mı kalacaktır, bizlerden geriye ne kalacaktır ya da neler unutulacaktır.

Bu karşılıklı alışverişte orta yaşlara gelmiş gazeteci kendi kişisel arayışlarına, hayata dair sorularına da bir yanıt arar gibidir. Yalnız yaşamaktadır. Oğluna toz kondurmamış annesini çileli bir Alzheimer süreci sonrasında bir yıl önce kaybetmiştir. Pek anlaşamadığı kız kardeşi ondan bir ricada bulunur. Ciddi psikolojik sorunları depreşmiş müzisyen kocası ile ilgilenmek için oğlunun bir süre dayısı ile birlikte kalmasını ister. Bu bakıcılık olayı elde olmayan nedenlerle biraz uzayınca dayı-yeğen Johnny’nin farklı kentlerdeki çalışmalarını birlikte sürdürme yolunu seçerler.

Mills kişisel hayatını filmlerine kaynak olarak kullanan bir sinemacı. Bizde sinemalara gelmeyen ama festivallerde izlenen 2013 yapımı ‘Aşkın Halleri / Beginners’ta yetmişli yaşlarının sonlarına doğru eşcinselliğini açıklayan babasından, 2016 yapımı ’20. Yüzyılın Kadınları / 20th Century Women’da yetmişli yılların Güney Kaliforniya’sında annesi ile ablasının kadın olma mücadelesinden ilham almıştı. Bu defa bugünden geleceğe bakarak yetişkin-çocuk ya da ebeveyn-çocuk ilişkisinden yola çıkıyor ve gezegenin geleceğine dair kaygıları üzerine serbest vezin bir denemeye girişiyor. Yönetmen filmini büyük ölçüde doğaçlama çekmiş. Küçükleri dinliyor, onlarla yakın bir bağ kurma çabası içine giriyor. Doğaçlama röportajlar ile Jessie ile Johnny’nin kurgusal ilişkisi koşut olarak gelişiyor. Sinemacı ebeveynlik denen deli sorumluluğun zor hallerini dile getirirken, çocuğun yetişmesinde kadınlara haksızca aşırı bir biçimde yüklenilmesini tartışıyor. Karşı cephede ise çocuk olmanın zor hallerini Jesse’in huzursuzluklarında, arayışlarında, özlemlerinde gözlemliyoruz. Velhasıl birbirlerine iyi geliyor bu ikili. İçinde bulunduğumuz o mutlu, üzgün, dolu, boş, sürekli değişen hayata anlam vermeye çalışacağız elbet, ancak tuhaf güzellikteki bu dünyada çoğu şey unutuluyor her geçen gün. Johnny çocuktan alıyor öğüdü: hayatı akışına bırak hadi, hadi.

Siyah beyaz özenli sinematografisiyle yağmurlu gri New York kentine selam çakan bu çok farklı deneme, rengarenk Joker personasını silkinip göbeğini salmış radyo gazetecisine bürünen usta oyuncu Joaquin Phoenix ile 9 yaşındaki büyük yetenek Woody Norman’ın enfes performansları eşliğinde keyifle izleniyor.

(16 Haziran 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com