İnsanlık Tarihi Sessiz Kalmayı Reddediyor

Yetmişli yaşlarında ülkesinin demokrasi ve özgürlük mücadelesine ışık tutmayı sürdüren Pedro Almodóvar’ın Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış ve baş oyuncusu Penelope Cruz’a en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandırmış son filmi ‘Paralel Anneler / Madres Paralelas’ İspanyol ustanın en iyi çalışmalarının sentezi olarak görülmeyi hak ediyor.

Kadınların özeni ve şefkatiyle büyümüş Almodóvar bir kez daha onların renkli ve savaşçı dünyalarına konuk ediyor bizleri. Doğum yapmaya hazırlanan iki kadın hastane odasında karşılaşıyor. İkisi de bekâr ve istemeden hamile kalmışlar. Kırklı yaşlardaki Janis bu belki de son şansını değerlendirmeye, evli partnerinden hiç bir talepte bulunmadan çocuğunu tek başına büyütmeye kararlıdır. Bir toplu tecavüz ertesinde çok genç yaşta hamile kalan, ilgisiz annenin ve ortalarda gözükmeyen babanın küçük kızı Ana ise geleceğine dair endişeler içindedir. Adını küçük yaşta kaybettiği Janis Joplin hayranı annesinin koymuş olduğu orta yaşlardaki kadın ile toy genç kız arasında gelişen şefkat bağı, beklenmedik bir gelişme ile farklı bir yöne evrilecektir.

İspanyol sinemacı bir kez daha tek başlarına yaşamı sırtlayan güçlü kadınlar üzerinden geliştiriyor hikâyesini. Erkeklerin sıvıştıkları bir dünyada birbirlerine destek oluyor, aile kuruyor kadınlar. Hippi annesini küçük yaşta aşırı dozdan kaybetmiş Janis’i büyükannesi büyütmüştür. Yaşlı kadın ise henüz kundaktayken falanjistler tarafından katledilmiş babanın yetimidir. Janis ülkesinin acı geçmişi ile hesaplaşmak arzusundadır. Kızının babası adli arkeolog Arturo’nun girişimi ve İspanya’da geçtiğimiz Temmuz ayında parlamentodan geçen Tarihsel Hafıza Yasası ile devreye giren destek fonuyla faşist Franco yıllarında evlerinden alınıp katledilmiş Venezuella asıllı büyük büyük babasının da aralarında bulunduğu fail-i meçhullerin toplu mezarlarını ortaya çıkarma çabasını sonuçlandırmaya kararlıdır.

Almodóvar’ın 27 Mart’ta açıklanacak Oscarların en iyi kadın oyuncu adaylarından biri olan Cruz ile ilk kez çalıştığı 1997 yapımı ‘Çıplak Ten / Carne Trémula’, Franco diktatörlüğünün sonlandığı 70’li yılların soğuk bir kış akşamında Madrid’de bir yolcu otobüsünde doğum yapan bekâr annenin görüntüleriyle açılır. İspanyol sinemacı bir çocuğun doğumunu ve özellikle annelik kavramını Franco sonrası özgürlük yıllarının bir sembolü olarak kullanmayı, kadınların penceresinden Franco rejimi ile hesaplaşmayı sürdürüyor. Günümüz Madrid’inin şık apartmanları, zarif sokak kafeleri ve kırmızıdan sarıya, yeşilinden moruna parlak renklerin hüküm sürdüğü coşkulu Almodovaryen alem Alberto Iglesias’ın ustalığını konuşturduğu müzik çalışmasıyla bir kez daha sarıp sarmalanıyor.

Cruz, İspanyol ustanın alter ego’su bu filmde. Genç kuşakların (ve bu filmde Ana’nın) ‘geleceğe bakmalıyız, eski yaraları yeniden açmayalım’ söylemine karşın onlara ‘yaşadığın ülke hakkında gözlerini açma zamanıdır’ şeklinde karşılık veriyor Almodóvar. Katolik dininin buyurduğu ataerkil dayatmacı aile düzenine alternatif olarak, sevgi ve şefkat odaklı bekâr anne ailelerini öne çıkartıyor. Yönetmenin bu incelikli politik filmi, benzer bir acı geçmişten muzdarip Uruguaylı aktivist gazeteci yazar Eduardo Galeano’nun şu dizeleriyle sonlanıyor:

‘Sessiz bir tarih yoktur
Onu ne kadar yaksalar da
Ne kadar ezseler de
Ne kadar tahrif etseler de
İnsanlık tarihi sessiz kalmayı reddediyor’

(17 Mart 2022)

Ferah Baran

[email protected]