Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Yeni yetme bir film festivalinin bülteninde şöyle bir cümle gördüm: “Öğrenci ve 65 Yaş Üstü: 20 TL (Girişte kimlik gösterilmesi gerekmektedir.)” Bu festivali tebrik ediyorum, çok güzel düşünmüşler. İnsanları sinemadan soğutmak için bu kadar güzel bir incitmeyen cümle bulunamazdı. Eski Türkiye’de biz festivalleri öncelikle insanları sinema salonlarında film seyretmeye teşvik edici etkinlikler olarak görürdük ve cezbedici tedbirler aldıklarına şahit olurduk, ki bunun en güzeli “askıda bilet” uygulamasıdır. “Askıda bilet” uygulaması, benim bildiğim ilk defa Eskişehir Film Festivali’nde uygulandı, daha sonra Ankara Film Festivali uyguladı ve devam ediyor. Yeni Türkiye sinemacılarının “kimlik göster” anlayışını seyirciye saygısızlık olarak görüyorum. Geçenlerde Mads Mikkelsen’in oynadığı “Körkütük” (Druk – Another Round) adlı filmi seyrettiğim Kadıköy yakasının bir sinemasında benim de başıma geldi. Gerçi orada cümlenin peşine “65+ göstermiyorsunuz amca.” güzellemesi eklediler ama kardeşim koskoca sinema zinciri veya festivalsin sana günde kaç tane 50 yaşında adam gelip üç kuruş indirim için 65+ bileti isteyecek de sen ondan kimlik soruyorsun? Madem öyle bir istekle karşılaşacağını düşünüyorsun, utanmazsan as oraya bir “askıda bilet uygulaması vardır” yazısı, dar gelirli 65+lar için basalım paraları oraya. Dijital ortam platformları zaten insanları sinemada kaçırıyor, yapmayın bunu. Ayıp yahu. Adam indirimli bilet istediğinde bırak para almayı, “Geç abi, misafirimiz ol” deyin, incileriniz mi dökülür? (Son cümlenin son bölümü Memduh Ün’ün ‘Üç Arkadaş’ filmindendir.) (05 Eylül 2021)
Şahlanan günümüz Türkiye’sinde nikah sonrası, takı olarak bıraktığım para miktarından, az oldu zannıyla biraz eziklik duydum. Sonra emekli maaşımın 1/3’ünü taktığımı fark edince rahatladım. Neymiş? Şahlanıyormuşuz. Hadi canım sende. (02 Eylül 2021)
Geçmişi özlemle anmak iyi bir şey ama fazla takılmamak lazım; farkındaysanız bugün de elimizden kayıp gidiyor ve geçmişe karışıyor, anın tadını çıkarmalı. (06 Eylül 2021)
Aniden “Ne müziği o?” diye sordu; “Tasavvuf Müziği” diyeceğime “Tasarruf Müziği” diye cevap veriverdim. İşe bak, “Pandemi, Salgın, 65+, 70-, Yeni Türkiye, Eski Türkiye” derken düştüğümüz hale bak. Bizi bu hale getirenler utansın. “Durgun Su” (Stillwater), Matt Damon oynuyor. İyi film, izleyin. (07 Eylül 2021)
Sanıyoruz ki orkestra müziğe hükmediyor; oysa müzik orkestrayı tutsak etmiş, farkında değiliz. / “Kimetsu Orkestrası Konseri” (Kimetsu Orchestra Concert), seyredilesi özel bir film. (08 Eylül 2021)
Yan koltuğumda oturan 70+daşım şikâyet ediyor, “Taksiye bak, taksiye, otobüs durağında duruyor.” Cevap verdim: “Çocuğun kafasına ‘kapıyı aç’ der gibi tıklanan memlekette gayet normal, takma kafana.” dedim, sustu. Bu arada yeni metroda amblem olarak kullanılması düşünülen U harfi ulumayı hatırlatıyor. Bu işten küçük ortak faydalanacak gibi, benden hatırlatması. (08 Eylül 2021)
Dövecem bu telefonu ha. “Kent’in oradan yürüyorum” yazıyorum, ekrana “Mert’in oradan yürüyorum” çıkıyor. Hanım, “Mert de kim?” diye sorsa yeridir. Tövbe tövbe. (Şişli’nin şimdilerde yerinde Cemil Candaş Kültür Merkezi olan Kent Sineması, kapanalı çok oldu, lakin adres tariflerinde hüzünlensek de hâlâ adını kullanıyoruz.) (09 Eylül 2021)
Az önce, kültür merkezine dönüşmüş olan Şişli Kent Sineması’nın önünden geçerken başrolünde Yves Montand’ın oynadığı Costa Gavras’ın “Z” adlı filmini orada izlediğimi hatırladım. Ne garip tesadüf, yarın da Brandon Christensen’in yönettiği yeniyetme korku filmi “Z” adlı film sinemalarımızda gösterime girecek. (09 Eylül 2021)
Film festivallerinde iki tür sponsorluk vardır. Birincisi “Bize sponsor olur musunuz? sponsorları”, ikincisi “Size sponsor olabilir miyiz? sponsorları.” Festivaller duyurularında, ilanlarında, banner’larında -tarafları rencide etmeden- bu farkı belirtmenin bir yolunu bulmalı. Ak mı, kara mı bilelim. (15 Eylül 2021)
Küçük bir hikâye: Bir arkadaş aradı, incir soymakta olduğumdan telefonunu açamadım, bir müddet sonra işim bitti, tam o sırada yeniden aradı, açtım. Az önce telefonunu açamadığım için özür diledim. “Bu sefer sen mi telefon açtın, ben mi açtım?” diye sordu. “Siz açtınız.” dedim. Bir daha telefonu kimin açtığını sordu. Tekrar “Siz açtınız.” dedim. “Ben, ilk telefonumu açmayan kişiye tekrar telefon etmem.” dedi ve devam etti, soracağını sordu. Küçük sohbetimiz sonrasında, “Ha ha ha, hi hi hi.” dedi ve telefonu kapadı. Kaprisler böyle küçük de olsa, sevgi ve saygıda eksiltme ve soğukluk yaratıyor. Yapmayın böyle, insan rencide oluyor. 70 yaşındaki kadın, hasta yatağındaki eşinden bahsederken “Biz zaten senelerdir kardeş gibiyiz.” diyor. Deme. Keza eşlerden biri vefat etmiş, diğeri yalnız kalmış, yakınına soruyorsun. “Hayattaki nasıl, iyi mi?”. Vefat edenin yakını “Artık ilgilenmiyorum, öküz öldü, ortaklık ayrıldı.” diyor. Yapma öyle, ilgilen. (16 Eylül 2021)
Hayattan ensetantaneler: Taksiden inerken bozuk paraları almıyordum. Misalen 46 lira yazdığında 50 lira verip iniyordum ve az da olsa bahşiş bırakmanın huzurunu yaşıyordum. İki gün önce bindiğim taksi şoförü, sohbet esnasında “Abi” dedi, “Turistin birini Sultanahmet’te aldım, şu kadar lira tuttu, bir de üstüne 40 dolar bahşiş verdi.” dedi. O günden beri bende bir eziklik, bir eziklik. Artık taksilere hiç bahşiş veresim yok. Öte yandan taksi şoförlerinin biz yerli mallar yerine yabancı malları tercih etmelerine de hak verdim doğrusu. (Maşallah kimse tongaya düşmedi, baştaki “ensetantane” kelimesini düzeltmedi.) (17 Eylül 2021)
(19 Mart 2022)
Sadi Çilingir