Edebiyatımızın dünya çapındaki büyük destancısı Yaşar Kemal’i, insan yönüyle tanıma fırsatı sunan film, önemli bir çalışma… Önemi, bizim geçmişimize olduğu kadar, yaşayanlarımıza, geleceğimize değer vermememizden… Büyüklüğü, kıyasla ölçebilirsek, Yaşar Kemal, sadece edebiyatçı olarak değil, barışçı görüşü, insancıl yaşamı, çocuklarla bağı, sinemayla ilgisi ve daha birçok değeriyle en üst sırada yer alıyor.
Edebiyatçı Yaşar Kemal’i hepimiz tanıyoruz, okumamış olanlar da vardır muhakkak (yazık onlara) ama adını duymuşlardır muhakkak ve her ne olursa olsun saygı duyarlar, dile getiremeseler de…
Yol gösterici…
Aydın Orak, daha önce çekilmiş Yaşar Kemal görüntülerinden güçlü ve bir o kadar da ilginç bir film süzmüş, çıkarmış. Orak’ın bakışıyla bu/böyle bir film çıkmış, bir başkası çok daha farklı bir film yapabilir, yapmalıdır da… Zaten Aydın Orak da aynı görüşte, elde bulunan belge ve bilgilerle herkes kendi Yaşar Kemal’ini yazmalı ve izletmeli…
“Ben yeniden yaratıyorum” diyor Yaşar Kemal, filmin girişinde… Nasıl ki doğa her yeni güne yeniden başlıyorsa, o da yeni romanını bambaşka bir yaratıyla açıyor. Anlatılan her ne kadar Çukurova ise de, o, Yaşar Kemal’in Çukurova’sı. En önemli itirafı da ardından geliyor, “bir yaprağın düşüşünü elli sayfada anlattığım söylenir, ah keşke, yapabilseydim”.
Hayatın içinden gelen…
Bir şeyler yaratmak isteyenler, bu büyük yaratı ustasının sözlerine kulak vermeli. Birçok ipucu sunuyor, hem roman hem şiir hem sinema hatta resim ve müzik için… Görmediği, bilmediği, yaşamadığı şeyleri yazmadığını söylüyor. İstanbul’da yaşadığı 50 yıldan sonra İstanbul temalı romanlar yazması, bir ipucu mesela…
“Beni okuyan insan öldürememeli…” Haklı, hem de yerden göğe… Sadece o değil, yalan da söylememeli, kimseyi üzmemeli, kem gözle bakmamalı birine. Böylesi barış dolu bir dünya için yazdığını söylüyor; gözlerindeki ışık parıldarken. Yaşar Kemal’i, Aziz Nesin’i, Nâzım Hikmet’i, Sabahattin Ali’yi okuyanların yüreği barış için çarpar gerçekten de, diğer birçok yazarı okuyanlar gibi.
Kendisi için değil…
Altına imzasını atmadığı, hepimizin bir şekilde mırıldandığı ezgilerin şiirlerinin yazarı olduğunu öğreniyoruz, hem de kendi ağzından. Ölüm oruçlarında, bedenlerini ölüme yatırmış gencecik insanlar için neler yaptığını anımsıyoruz, bir kez daha. Yurtiçinde, yurtdışında canla başla insanlarının onuru için söylediklerini ve en acısı, o nedenle hakkında davalar açılmasını da… Çok açık yüreklilikle söylüyor, kendisini kurtarabilecek güç ve imkanının olduğunu, ama asıl olanın yediden yetmişe barış içinde, huzur ve güvenle yaşaması gerektiği…
Geçmişini bilmeyenler…
Aydın Orak, önemli bir çalışmaya imza atmış. Muhakkak ki kendince yorumlamış Yaşar Kemal’in yaşamını… başka yönetmenler de kendilerince yorumlamalı. Ama üzüldüğüm bir şey; doğudan batıya, kuzeyden güneye, en gelişmişinden en geri bıraktırılmışına, en güçlüsünden en zayıfına bütün ülkelerin el üstünde tuttuğu, savunduğu Yaşar Kemal’in izlenebilir kalitede görüntülerinin olmaması. Geçmişini bilmeyenlerin geleceklerini belirleyemeyecekleri gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yaşar Kemal –ve diğer birçok değerimizin- yayın kalitesinde görüntülerinin olmaması, öncelikle egemen erkin, ama hepimizin suçu.
Genç arkadaşlarımızın, sanat insanlarını belgelemeleri geleceğimizi de belirleyecek en önemli çalışma olacağını anımsatmalıyım.
Yaşar Kemal Efsanesi, yönetmen Aydın Orak, 28 Temmuz’dan başlayarak gösterimde…
(28 Temmuz 2018)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com