Bir şeyi başarmışsak, tutmuşsa, izleyicisi varsa, sonuna kadar götürüyoruz, ta ki sıkı(lı)ncaya kadar. Televizyonu etkileyen sinemanın dizilerle aynı yanlışta buluşmasını anlayamıyorum.
Bizim dizilerimizde her şey uzun, reklamlardan başka geliri olmayan diziler, daha çok reklam alabilmek için -televizyonun bir tanımının da “aptal kutusu” olduğunu unutmamalı bu arada- uzattıkça uzatıyorlar. Öyle ki karakterler bile değişiyor, bırakın tipleri…
Sinemanın bu akıma katılmayacağını düşünüyordum ama nedendir bilmiyorum, yerli yabancı birçok film uzun, hem de çok uzun. Sıkı bir montajın ardından zımba gibi olabilirler oysa. Eskiden seans süreleri vardı, esnediği için artık kimse 90 dakika çerçevesinde yapmıyor filmini…
Arif ile bir kez daha…
Cem Yılmaz, gerçekten çok başarılı filmi G.O.R.A’nın, A.R.O.G’dan sonraki devamını çekmiş: Arif V 216. Devam filmlerinin giderek ivme yitirdiğini, o keyfi vermediğini söylemeliyim hemen. G.O.R.A’da, hâlâ unutulmayan replikler, hatırlanan sahneler varken aynı şeyleri A.R.O.G’da bulamıyoruz. Ya daha uzun hazırlık süresi gerekiyor ya da yeni trükler bulmalı, yeni karakterler yaratmalı, yeni öyküler yazmalı… İzleyici, bir şey demese de fark ediyor, hissediyor.
Arif V 216 gerek çekimi, gerek sahne düzeni, gerek kostümleri, gerekse oyuncuları açısından dört dörtlük ama öyküye gelince… Orada durun işte. Şu filmle veya bu sahneyle benzeşikliğinden söz etmiyorum, etkilenmeler, esinlenmeler, laf atmalar olabilir, olmalı da ama bir filmi kurtarmıyor bu toplamalar. Arif V 216, bizi 1969’lara götürüyor. O dönemin sosyal yaşamını, insan ilişkilerini, aile düzenini, şarkılarını sergiliyor. Peki, 216 bunun neresinde? Sahi, pek de gerekli gibi değil… Yani Cem Yılmaz’ın “İnsan olmak isteyen bir Pinokyo öyküsü gibi ve dostluk üzerine” sözleriyle özetlediği filmde, G.O.R.A’dan gelen 216 yapay kalıyor.
Film, inanıyorum ki, gişe yapacak, izleyici hemen her yerde konuşacak, müthiş mutlu olacak (yapımcı da, izleyici de). Ancak sinema açısından baktığımızda yetmeyecek tümü bir arada.
Sosyal ve kültürel bellek…
Filmde, Zeki Müren’den Ajda Pekkan’a, Sadri Alışık’tan Ayhan Işık’a geç 60’lar ve erken 70’lerin sosyokültürel yaşamını yeniden izliyoruz, o kültürü yeniden yaşıyoruz. O dönemi yaşamışlar, gülümseyerek bakarken, yeni kuşak “Vay be…” diyecektir, şaşkınlıkla. Biz izleyicilerin bildiği ama kendilerinin bilmediği birçok şarkı ve olayla o çelişkiyi yaşıyoruz. Çok güzel, çok da başarılı. Hele Zeki Müren’i çok sevdim. Tek kelime etmeden yaşayan Ajda ise aldı götürdü beni… Peki, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve hatta Filiz Akın… Uzun dediğim o… Paraşüt sahnesi de çıkarılsa film daha bir güçlenir, dirilir.
Cem Yılmaz, önceki filmlerine bakarak daha çok toplumsal mesaj yüklemiş senaryosuna. Doğaçlama cümleler (bilmem ne kadardır) çok sıcak ve güçlü. Bağlı olarak mesaj da içinde yüklü kuşkusuz.
Cem Yılmaz, çok daha güçlü karakterler yaratabilir, çok daha sımsıcak film yapabilir, daha bir sarıp sarmalayabilir izleyiciyi. Çok şey mi bekliyorum Cem Yılmaz’dan? Çıtayı yüksek mi tuttum (ya da o mu yükseltti)? Daha çok yılı var önünde oysa… Oğuz Aral ama öncesinde Aziz Nesin, bu ülkede mizahın kaynaklarının tükenmeyeceğini söylemişti… Yeter ki şöyle bir başını kaldırsın Cem Yılmaz. Onda o cevher var. Daha iyisini, daha güzelini, daha komiğini bekliyoruz.
Arif V 216, Yönetmen: Kıvanç Baruönü, Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ahu Yağtu, Çağlar Çorumlu, Özge Özberk, Can Yılmaz… 5 Ocak’tan başlayarak gösterimde…
(04 Ocak 2018)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com