Bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Sinema sezonu yıl bitiminde sona ermiyor kuşkusuz, ancak her yazardan geleneksel bir değerlendirme ve en iyiler listesi vermesi beklenir. 2017 yılı içinde izlediğim ve duygusal olarak en çok etkilendiğim 10 filmi aşağıdaki şekilde toparladım.
1- Buğday
Semih Kaplanoğlu’nun üç ayrı kıtada farklı mekânlarda çekip kurguladığı geniş bütçeli filmi, sinemacının dünyanın gidişatına dair kaygıları ve umuda yolculuğu üzerine. Kaosun yaşanmakta olduğu yeryüzüne dair bir bilim-kurgu hikâyesi olarak başlayan filminde bugünü anlatmaya çalıştığını ifade ediyor Kaplanoğlu. İlahi ile bilimsel alanın hep birarada olduğunu savunurken, bilim-kurgu ile tasavvuf ilmini ustaca bağdaştırıyor.
2- Beden ve Ruh / Teströl És Lélékröl
Deneyimli Macar sinemacı Ildiko Enyedi’nin 19 yıl aradan sonra çektiği 67. Berlin Film Festivali’nin Altın Ayı ödüllü yapımı, mizahın eksik olmadığı büyülü gerçeklik tadı taşıyan nefis bir sevda öyküsü. Beklemedikleri bir aşk ile baş etmenin şaşkınlığını yaşayan iki yalnız ruhun aykırı aşk hikayesinde mükemmel oyuncu performansları göz dolduruyor.
3- Sevgisiz / Nelyubov
Çağımızın önde gelen yaratıcılarından Andrei Zvyagintsev ‘Elena’ ve ‘Leviathan’ın ardından çağdaş Rus toplumunu bir kez daha otopsi masasına yatırmış. Usta sinemacı, adaletsizlikle, kavgayla ve sevgisizlikle yoğrulmuş bir toplumun portresini çizmeyi sürdürüyor. Ülkemizde festivallerde izlenen filmin yaygın gösterimi Ocak 2018’e ertelendi.
4- Umudun Öteki Yüzü / Toivon Tuolla Puolen
Absürd tonlarda gezinen kendine özgü gülmeyen mizahıyla Aki Kaurismäki’yi ne kadar özlemişiz. Finlandiyalı usta sinemacı bir kez daha çağımızın en yakıcı meselesi olan mülteci sorununa eğilirken duygu sömürüsüne kalkışmadığı gibi, olan biteni Kuzey Avrupalılara özgü mesafeli bir tavırla aktarmayı seçiyor. Nefes aldıkça umut vardır misali insanlığa, insani dayanışmaya dair umudunu hiç yitirmiyor.
Büyük usta Michael Haneke’nin son filmi de mülteci meselesi üzerinden ilerliyor. Etkileyici bir mutsuz Avrupa tablosu çizerken, iletişim teknolojisinin baş döndürücü bir hızla ilerlediği ve mahrem alanların hızla işgal edildiği çağımızda insan hayatının nasıl da giderek çölleştiği, yalnızlık ve mutsuzluk meselesinin nasıl da tavan yaptığına dair yaman çelişkiyi gözler önüne seriyor.
6- Ana, Sevgilim / Ana, Mon Amour
Romanya Yeni Dalgası’nın temsilcilerinden Calin Peter Netzer, ‘Çocuk Pozu’ndan sonra çektiği yeni filminde bir kara sevda öyküsü anlatıyor. Genç bir çiftin uzun yıllara dayanan sorunlu ilişkisini psikanalize geniş yer açan bir senaryo vasıtasıyla ele alan, dinamik el kamerası, Berlin’den ödüllü yaman kurgusu ve doğal oyunculuklarıyla gönlümüze yerleşen bir film bu.
7- Zama
‘Bataklık’ ve ‘Başsız Kadın’ ile hayranlığımızı kazanmış olan Arjantinli sinemacı Lucrecia Martel imzalı edebi uyarlama, 18. yüzyılın Paraguay sömürgesinde görevli İspanyol yetkili Diego de Zama’nın ailesinin özlemiyle umarsızca tayinini beklediği çileli yıllarını ve deliliğe adım adım evrilişini büyüleyici bir sinema diliyle anlatıyor.
8- Benim Mutlu Ailem / Chemi Bednieri Ojakhi
‘Hayatın Baharı’nın yönetmenleri Nana Ekvtimisvili ve Simon Grass imzalı Gürcistan yapımı film, 25 yıllık evli edebiyat öğretmeni kadının, anne-babası, kocası, iki yetişkin çocuğu ve damadıyla birlikte yaşadığı üç odalı evini terk ederek tek başına bir eve çıkma kararı alışı üzerinden ilerliyor. ‘Bizim aile, mutlu aile’ klişelerini ters yüz eden yapısıyla yılın en ilgiye değer çalışmalarından biri.
9- Dunkırk
Adını İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren mucizevi tahliyeden alan Christopher Nolan imzalı yapım, yaratıcısının da altını çizdiği gibi konvansiyonel bir savaş filmi değil. Farklı zaman dilimlerinde geçen olayların kurgu marifetiyle şimdiki zamanda birleştiği İngiliz asıllı sinemacının bu en kişisel çalışmasında, Dunkirk sahilinde yaşanan ölüm kalım mücadelesi üzerine deneysel bir seyir hedeflenmiş.
10- Hayalet Hikâyesi / Personal Shopper
Fransız sinemacı Olivier Assayas, Cannes’dan en iyi yönetmen ödüllü sıra dışı çalışmasında, gotik hayalet öyküsünü çağdaş elektronik alışkanlıklarla harmanlamış. Yabancılaşma ve kimlik arayışı üzerine kafa yoran, beden ile ruh arasındaki huzursuz ilişkiyi kurcalayan film, maddi dünya ile ruhlar dünyası arasındaki kişisel yolculuğun ilginç bir tasviri.
(25 Aralık 2017)
Ferhan Baran