Yitik Umutların Peşinde

Sinemanın ihtiyar delikanlısı Woody Allen, hayli ilerlemiş yaşına rağmen her yıl bir film çekme geleneğini sürdürüyor. Bu hafta sonu bizde de gösterime giren son çalışması ‘Dönme Dolap / Wonder Wheel’, 1950’lerin Coney Adası’nda bir lunaparkın hareketli ortamında kaderleri kesişen karakterlerin hikâyesini anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde yazar olabilmek umuduyla büyük kente kapağı atmış, hayatını kazanmak için plajda cankurtaranlık yapan Mickey (Justin Timberlake) ile açılıyor film. Tanınmış bir oyun yazarı olabilme hayaliyle yanıp tutuşan genç adam kameraya doğru bakarak, (Woody’nin sözcüsü sıfatıyla) ‘melodramlardan ve ağdalı kişiliklerden haz aldığını’ aktarıyor bizlere. O dönemin oyunlarında ya da filmlerinde oldukça sık rastladığımız karakterler bunlar. Hevesli Mickey, Eugene O’Neill hayranı. Kendinden yaşça büyük Ginny (Kate Winslet) ile flörtü olsa olsa oyunlarına ilham verecek bir yaz macerasıdır onun için.

Lunapark’ın atlıkarınca operatörlüğünü yapan Humpty’nin (Jim Belushi) karısı olan Ginny tam da Woody’ye uygun bir dram karakteri olarak öne çıkıyor. Yakında kırkına basacak olan feleğin çemberinden geçmiş kadın, yitik umutlarının peşinde genç adamın kollarına sığınmıştır. Lunapark’ın içindeki atış poligonun hemen üzerindeki gürültülü dairede yaşar dangul dungul kocasıyla. Yeşil gözlerine vurulduğu davulcu ilk kocası küçük oğluyla bırakıp gitmiştir O’nu. Bu terk edilişte kendi ihanetinin payı olduğunu da açıklayacaktır dürüstlükle. Gösteri dünyasında bir rol kapabilmek için uğraşıp didindiği yıllar çok gerilerde kalmıştır artık. Bir midye lokantasında garson olarak ömür tüketirken genç yazar adayının ilgisi onun yeniden düşler kurmasına neden olur. Ta ki, Humpty’nin gangster kocasından kaçarak baba evine sığınan kızının (Juno Temple) Mickey’nin ilgi alanına girmesine kadar…

Coney Adası’nın tüm parıltısına, eğlence parkının rengarenk atmosferine tezat bir biçimde, Woody’nin son dönemde çektiği en hüzünlü filmlerden biri ‘Dönme Dolap’. Tennessee Williams’ın ünlü oyunu ‘Arzu Tramvayı’ndan (A Streetcar Named Desire) yola çıkmış ‘Blue Jasmine’in ardından dramatik bir kadın karakteri merkeze almış yine. Ginny’nin koyu dramı Bertolucci’nin görüntü yönetmeni usta Vittorio Storario’nun benzersiz renk düzenlemeleriyle akıyor perdeden. Kariyerinin en parlak kompozisyonlarından birinde döktüren Winslet’in ilk evliliğinin ve oyunculuk hayallerinin çöküşünün öyküsünü dile getirdiği (Zeki Demirkubuz’un pek seveceği) uzun monologunda üstadın kamerası oyuncunun yüzünden ayrılmıyor; Ginny’nin hikâyesine, ay ışığında okyanusun koyu mavi ışıltısı eşlik ediyor. Coney kaldırımlarının parlak sarı ışıkları, Ginny’nin mutsuz yatağına yansıyan kırmızı neon lambaları, günbatımının turuncusu son mutluluğun peşindeki Ginny’nin dramına fon oluşturuyor. Woody’nin bir mizah unsuru olarak kurguladığı Ginny’nin 10 yaşındaki kundakçı oğlunun sebep olduğu alevler, son tahlilde genç kadının sönmemiş tutkularının son kıvılcımları olarak metaforik bir anlam kazanıyor.

82 yaşındaki Woody, başrollerinde ‘Beni Adınla Çağır / Call Me By Your Name’ filmiyle yıl sonu ödül listelerinin gündemine oturan Amerikalı genç oyuncu Timothée Chalamet ile Jude Law ve Elle Fanning gibi tanınmış isimlerin yer aldığı yeni filmi ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün / A Rainy Day In New York’un çekimlerini tamamlamak üzere bugünlerde. Ne diyelim, Allah uzun ömürler ve çalışma gücü versin ihtiyar delikanlıya…

(23 Aralık 2017)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com