Güneyli Sinemacının Stüdyo ile İmtihanı

Bu hafta gösterime giren ‘Midnight Special’ çağdaş Amerikan Bağımsız Sineması’nın öne çıkan isimlerinden Jeff Nichols’ın ilk stüdyo deneyimi. İlk üç filmiyle bağrımıza bastığımız sinemacının henüz 26 yaşında çektiği ‘Shotgun Stories’, ABD sinema endüstrisi ölçeğinde yok denecek kadar küçük bir bütçeyle çekilmiş hayranlık uyandıran bir ilk filmdir. North Carolina Üniversitesi’nden mezun okullu sinemacı ailesinin imece usulü katkılarıyla tamamlar ilk uzun metrajını. Gözüne kestirdiği deneyimli sinema ve tiyatro oyuncusu Michael Shannon bu yetenekli gencin filminde ücretsiz oynamayı kabul eder. Dağıtım sorunları nedeniyle yapımından üç yıl sonra 2007’de izleyici karşısına çıkan film beğeniyle karşılanır, Viennale’de Sinema Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI ödülüne layık görülür.

Sinemacının doğup büyüdüğü güneydoğu Arkansas’ın küçük kasabasında bir kan davası etrafında şekillenen ‘Shotgun Stories’ bir ilk filmden beklenmeyen olgunluğuyla dikkat çeker. Bölgenin pamuk tarlalarını, baraj gölünde balıkçılık işiyle uğraşan yoksul insanlarını belgesel titizliğiyle yansıtan Nichols’un filmi dingin temposuna ustaca yedirilmiş her an patlak vermesi beklenen çatışmanın gerilimini izleyiciye aktarmada son derece başarılıdır.

Ailesini korumak için tehlikeyi göze alan birey temasını daha sonraki filmlerinde işlemeye devam edecektir genç sinemacı. 2011 yapımı ikinci filmi ‘Sığınak / Take Shelter’ -aralarında Cannes Film Festivali’nin saygın ‘Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülü’nün de bulunduğu- 40 küsur ödülle yönetmenin adını daha geniş kesimlere duyurur. Bağımsızların kalesi ‘Sundance Enstitüsü’nden destek alan yapım, paranoid şizofrenik ebeveyninin genlerini taşıyan Güneyli işçinin ailesini yaklaşan büyük kasırgadan korumak için giriştiği mücadele üzerinedir. Bizde de gösterilmiş olan bu gotik Güney hikâyesi yönetmenin ilham perisi Michael Shannon ile Jessica Chastain’in müthiş performanslarıyla belleklere kazınır.

Nichols 2012 yapımı üçüncü filmi ‘Mud’ ile Cannes Film Festivali ana yarışma seçkisindedir artık. Louisiana’da çekilmiş olan film, Mississippi nehrinin kıyılarına konuşlanmış yüzen evleriyle bölgenin kaybolmakta olan yaşam kültürüne saygıda bulunur. Filme adını veren kanun kaçağı adam sevdiği kadını korumak için yörenin belalı tayfasıyla çatışmaktan çekinmeyecektir bu defa. Bu koruma kollama öyküsünü 14 yaşındaki Ellis’in gözünden anlatmayı yeğleyen Nichols’ın filmi kendi yetişme çağından, çocukluktan delikanlılığa geçişin masumiyet yıllarından izler taşır. Bu defa Matthew McConaughey ve Reese Witherspoon gibi yıldız isimleri dahil etmiştir oyuncu kadrosuna, ancak yan bir rolde de olsa Shannon filmin kadrosundadır bir kez daha.

İlk üç filminde bağımsız tavrından taviz vermeyen yazar yönetmen, değişmez görüntü yönetmeni Adam Stone ile çalışır. Müzikleri David Wingo’ya teslim eder. Erkek kardeşi Ben Nichols ve grubu Lucero’nun’un country ezgileri filmlerinden eksik olmaz. Ancak daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşma vaktinin gelmiş olduğunu düşünmüş olsa gerek, senaryosunu kaleme aldığı ve aynı teknik kadroyla bir kez daha çalıştığı ‘Midnight Special’ için Hollywood’un büyük stüdyolarından Warner Bros. ile anlaşır.

Şubat ayında Berlin’de yarışan ve bizde Türkçe ad konulmadan gösterime sokulan yapımla ilk kez tür sinemasına yönelen Nichols özellikle seksenli yılların fantastik filmlerine göz kırpıyor. Belgesel dokunuşlu dingin filmlerin ardından anaakım izleyiciye doğru yapılmış bu ilk hamlede olağanüstü güçlere sahip Alton Meyer’in hikâyesini izliyoruz. Babasının bir zamanlar müridi olduğu dini tarikata kaptırdığı sekiz yaşındaki çocuk üstün meziyetleri sayesinde farklı ve bilinmeyen dilleri konuşmakta, devlet bürokrasisinin gizli şifrelerini çözebilmektedir. Devletin peşinde olduğu Alton, babası ve yakın dostu tarafından kaçırılır. Böylece FBI ve CIA ajanları ile tarikatçılardan kaçarken Alton’ın özel güçlerinin de keşfedileceği nefes kesen bir yolculuk başlar.

Bu fantastik gerilimle kendi yetişme çağının gözde sinemacıları Spielberg, Carpenter ya da Shyamalan gibi isimlerin klasik yapıtlarına göndermeler yapıyor Nichols. Ancak mesafeli kişisel tavrını korumaya da özen gösteriyor. Lakin bu kaçıp kovalamaca hikâyesinin, genç sinemacının önceki işlerinin hayli gerisinde kaldığını düşünüyorum. Bu hırgür içinde evladını korumaya çalışan babada Michael Shannon’ın ‘Sığınak’ta olduğu denli etkili olamadığı kanısındayım. Spielberg serüvenlerine, sözgelimi bir E.T.’ye kıyasla hayli mesafeli tutulmuş duygusallığıyla Nichols’ın filmi ana akım izleyiciyi ne ölçüde tatmin eder onu da bilemem.

Sözün kısası, büyük ölçek stüdyo girişimi Nichols’ın kariyerine şimdilik kaydıyla yarar getirmişe benzemiyor. Ancak genç sinemacının bu filmin hemen ardından Cannes’da yarışan ‘Loving’ ile yeniden bağımsız kökenlerine dönüş yaptığını işitmekten memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isterim. Michael Shannon’ın bir kez daha kadrosunda yer aldığı, ‘Midnight Special’de babanın yakın dostu Lucas kompozisyonunda parlayan Joel Edgerton’ın 50’li yılların sonlarında Virginia’da siyahi eşiyle birlikte hapse atılan Richard Loving’i canlandırdığı bu ırkçılık karşıtı yapımın önümüzdeki mevsim hiç değilse festivallerde karşımıza çıkmasını ümit ediyoruz.

(02 Temmuz 2016)

Ferhan Baran

[email protected]