Ölüm ile yaşam arasındaki engin denizi aşabilenlerin ulaşabileceği yaşamı temsil ediyor Lampedusa. Burası Sicilya’nın güneyinde, 11 km uzunluk ve 3 km genişlikte Afrika’ya en yakın İtalyan adası. Yaklaşık 5.000 kişinin yaşadığı bu küçük kara parçası daha özgür bir hayat için Avrupa’ya göç eden Kuzey Afrikalıların ilk durağı. El yordamıyla umuda yolculuk edenlerin Akdeniz’deki can simidi. Ancak denizi aşmak da yetmiyor. Ölüm yolculuğundan hayatta kalabilenleri adada yeni sorunlar bekliyor. Üstelik ada sakinleri bizzat kendi dertleri ile meşgul, Sicilya ile bağlantılarını temin eden feribot işletmesine karşı haklı bir mücadele içindeler.
35. İstanbul Film Festivali seçkisinde yer alan ilginç belgesellerden ‘Lampedusa’da Kış’ Kuzey Afrika’ya yalnızca 110 km uzaklıktaki bu pek bilinmeyen yerleşim bölgesini tanıtıyor bizlere. Festivalin konuğu olarak ülkemize uğrayan yönetmen Jacob Brossman ilk uzun metraj belgeselinde adanın balıkçılıkla geçinen halkını, esnafını, rüzgar hızını arttırdığında seferini yapamayan eski, işe yaramaz feribotunu ve grev kararı almaya çalışan yerel halkın sorunlarını dile getiriyor. Lakin burası yaşama tutunmaya çabalayan mültecilerin de adası. Yerel halktan kötü muamele görmüyorlar ancak bürokrasi nedeniyle aylarca beklemekten dolayı isyan içindeler.
Adalılar gündelik mücadelelerini sürdürürken yerel halktan Paola La Rosa gibi kişiler göçmenlere umut aşılamayı sürdürüyor. 3 Ekim 2013’te Libya’dan mültecileri taşıyan botun devrilmesiyle 365 kişinin sularda çaresizce yokoluşuna tanıklık etmiş olan Paola, kalacakları yer ve yiyecek içecekleri konusunda onlardan desteğini
esirgemiyor. Adanın papazı cemaatine ‘bağımsızlık ve özgürlük için buraya sığınmış farklı ırklardan insanları kucaklamalıyız’ şeklinde vaaz veriyor. Ölüm yolculuğunda hayatını kaybedenlerden arda kalanlar ada halkı tarafından saklanıyor, yaşananların unutulmaması ve hatıralarının dünya kamuoyu önünde canlı tutulması için uğraş veriyorlar. Laura’nın hayatını kaybeden çoğu kadın, çocuk mültecilerin mezarlarını özenle düzenlemesi aklımıza ‘Saul’un Oğlu’ filmini getiriyor.
Festivalde izlediğim 40 küsur filmden bu belgesel üzerine ayrı bir yazı yazma isteğim daha iki gün önce yeni bir facia haberini, Somali, Etiyopya ve Eritre’den kaçarak İtalya’ya gitmek isteyen dört mülteci teknesinin battığı ve 400’den fazla insanın boğularak can verdiğini öğrenmenin derin hüznünden kaynaklanıyor. Uluslararası Göçmenlik Kuruluşu’nun raporu doğrultusunda 2000 yılından beri 23.000 mülteci Avrupa yolculuğunda hayatını kaybetmiş. Brossman hem sığınmacının hem de adanın yalnızlığına yakılan ağıdını Avrupa’ya ithaf ediyor.
(22 Nisan 2016)
Ferhan Baran
[email protected]