Benim Adım Feridun

Çağan ırmak’ın yönettiği ve Halil Sezai Paracıkoğlu , Büşra Pekin, Suzan Aksoy ile Özge Borak’ın oynadığı Benim Adım Feridun, 11 Kasım 2016′da UIP Filmcilik dağıtımıyla TAFF Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Sevgilisi Ayla tarafından terkedilen Ersan, bu ayrılığı kabullenir ve yeni bir başlangıca ihtiyacı olduğunu düşünür. Erdek’teki çocukluk evine gider, orada da aradığı huzuru bulamayan Ersan çareyi uzun süredir gitmediği Erdek sahiline gitmekte bulur. Sahile yakın bir düğün salonundan gelen sesler dikkatini çeker ve bir şeyler içip çıkarım düşüncesiyle girdiği düğündeki damadın babası onu yıllar önce Almanya’ya yerleşen kardeşinin oğlu Feridun sanır.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • Ali Erden Yazıyor

Benim Adım Feridun yazısına devam et

Erol Solak’ı Kaybettik

Sinemamızın Yeşilçam dönemi oyuncu, yapımcı ve şarkıcılarından Erol Solak, 01 Nisan 2016 Cuma günü hayatını kaybetti. Saymadım Kaç Yıl Oldu, Öldüren Şehir, Gardaş Beni Eversene, Paprika: Gaddarın Aşkı, Elbet Bir Gün Buluşacağız, Haydi Gençlik Hop Hop, Fırtına Kemal, Şıngırdak Şadiye, Zehirli Çiçek, Ağlıyorsam Yaşıyorum gibi filmlerin yapımcılığını üstlenen Erol Solak’ın rol aldığı filmler arasında Fabrikanın Gülü, Öldürmek Hakkımdır, Sevgili Öğretmenim, Şaka ile Karışık, Affet Sevgilim, Deli Kan, El Kızı, Kaderden Kaçılmaz, Günaha Girme gibi filmler var. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Yeşim Ustaoğlu’nun Filmleri İtalya’da

İtalya’nın Floransa şehrinde düzenlenen Middle East Now Film Festivali, bu yıl Retrospektif bölümünü Türkiye sinemasının auteur’lerinden Yeşim Ustaoğlu’nun filmlerine ayırıyor. 05 – 10 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek festivalde Ustaoğlu’nun Otel, Güneşe Yolculuk, Pandora’nın Kutusu ve Araf adlı filmleri gösterilecek. Ustaoğlu filmleriyle birlikte Middle East Now Film Festivali’nin konuğu olarak Floransa’ya gidecek ve bir de sohbete katılacak.

Yeşim Ustaoğlu’nun Filmleri İtalya’da yazısına devam et

Aydın Tansel’i Kaybettik

 70’li yıllarda Genç Kızlar, Günler Aylar, Çisil Çisil Yağmur gibi şarkılarıyla ünlenen Aydın Tansel, 01 Nisan 2016 Cuma günü hayatını kaybetti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sumeroloji Bölümü mezunu olan Tansel’in, özellikle Kars’ın Ani Harabeleri kazılarında yaşadığı deneyimleri, sanata ve müziğe olan yaklaşımını şekillendirdi. 1976’da Bulgaristan Altın Orfe Ses Yarışması’nda Dünya Ses Üçüncüsü ünvanı aldı. 29 Mayıs 1945 Ankara doğumlu olan Aydın Tansel, Tokat ve Kılıç Bey adlı iki filmle sinema perdesinde de hayranlarının karşısına çıktı. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Kum Saati Sanatoryumu ile Alternatif Zaman Üzerine Bir Meditasyon

Gri gökyüzünde siyah bir kuşun kanat çırptığını görürüz önce. Bir ağacın dalları girer daha sonra görüntüye. Nihayetinde bir tren penceresinden dışarı baktığımızı keşfederiz. Hareketsiz bedenlerle doludur tren. Devinim halindeki tek kişi olan kör kondüktör Joseph’i uyandırır ve ona varmak istediği yere yaklaştığını bildirir. Trenden inen genç adam karla kaplı mezarlıktan geçerek babasının yattığı sanatoryuma ulaşır. Giriş kapısı devasa bir ağaçla engellendiği için yan pencerelerin birinden girer içeri. Sanatoryumun gizemli doktoru yaşlı adamın ölümünün gerçekleştiğini ancak yeniden hayata döndürülmesi ihtimaline karşılık saatlerin geri alınması suretiyle onun diğer ölümcül hastalar gibi uzun süreli uyutulduğunu bildirir genç adama. Binanın penceresinden dışarı baktığında az önceki kendi gelişini görür Joseph. Örümcek ağlarının sarmış olduğu kafeteryaya indiğinde kapkaranlık bir örtünün altından çocukluğuna geçiş yapar.

35. İstanbul Film Festivali’nin en güzel sürprizlerinden biri olarak programda yer alan ‘Kum Saati Sanatoryumu / Sanatorium Pod Klepsydra’ giriş bölümünden aktardığımız kısa notlardan anlaşılacağı üzere gerçeküstücü bir düş dünyasının dehlizlerinde izleyicisini şoke eden benzersiz bir sinema klasiğidir. Uzun yıllar önce İstanbul Sinematek’inde gösterilmiş ‘Zaragoza’da Bulunmuş Elyazması / Rekopis Znaleziony w Saragossie’ ile tanıdığımız Polonya sinemasının büyük ustalarından Wojciech Has’ın ülkemizde ilk kez gün ışığına çıkacak olan 1973 yapımı kült filmi kendi ülkesinde sansürün hışmına uğramış ve gizlice gönderilen kopyasıyla Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştır.

2000 yılında 75 yaşında kaybettiğimiz Has ülkesinin ünlü Lodz sinema okulundan mezun olmuş. Ressamlığıyla da bilinen sinemacının eseri yazar Bruno Schulz’un kısa hikâyelerine dayanır. Baba tarafından Yahudi kökenli sinemacı, bir Polonya Yahudisi olan yazarın ilki ‘Timsahlar Sokağı’ diğeri Has’ın yapıtıyla aynı adı taşıyan iki öykü kitabından yola çıkmış. Tümü birinci kişinin ağzından yazılmış ve çoğu aynı karakterler etrafında dönen bu kısa hikâyeler fanteziler ve düşlerle örülüdür. Genellikle özyaşamsal oldukları kabul edilen ve Schulz’un yaşadığı Yahudi kenti Drogobych’te geçen anlatılarda geleneklere bağlı gerçek öyküler ile hayal ürünü düşler içiçe geçmiştir. İki kitabı dışında Schulz’un yapıtları günümüze ulaşamamış, İkinci Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımının külleri arasında yitip gitmiş ne yazık ki. Yazar 1942 yılında bir Nazi kurşunuyla sokakta öldürülmüştür.

Edebi metinlere olan ilgisini daha önceki Zaragoza deneyiminden bildiğimiz Has, Schulz’un fantezi yoğun şiirsel metnini sinemaya uyarlarken gerçekten zorlu bir çabaya girişmiş. Özellikle 70’li yılların teknolojisi düşünüldüğünde böylesine sürrealist bir düş dünyasının altından bu denli başarıyla kalkabilmiş olması büyük başarı. Ancak Schulz’un metninin fantastik boyutunu bilenler için Has’ın sinefilleri mest eden uyarlamasının alçakgönüllü kaldığı bile
düşünülebilir. Schulz’un hikâyelerini serbest bir biçimde kullanmış Has. Kendi eklediği bazı bölümler metnin özünü zedelememiş. Filmin yapısını uzun bir düş olarak tasarlamış. Bu açıdan zaman ve mekânlar arası geçişlerde aynen rüyalarda olduğu gibi bir belirsizlik hali mevcut. Kitaplar, kutsal metinler, tarihsel olaylara atıflar, Avrupa’nın uygarlığının üzerine inşa edildiği sömürgeleştirme süreci ve Yahudi soykırımının dehşetine ilişkin metaforik bölümler özellikle dikkat çekiyor. Yer yer metni aşan mükemmel bir görsellik filmin bunca yılın ardından sapasağlam kalışının en önemli etkenlerinden.

David Lynch ve Quay kardeşler gibi fantastik sinemaya kafa yormuş çağdaş sinemacıların ilham kaynağı olan film her izlendiğinde farklı açılardan okunan çok önemli bir çalışma. 2000’lerde Martin Scorcese sayesinde restore edilen film, festival programına bu sene eklenen ‘Gömülü Hazineler’ seçkisinde iki kez gösterime sunuluyor. DVD formatından ardından ülkemizdeki bu ilk beyazperde serüveninde ‘Kum Saati Sanatoryumu’nu kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.

(12 Nisan Salı 19:00 Kadıköy Rexx 1; 16 Nisan Cumartesi 13:30 Beyoğlu Fitaş 4)

(09 Nisan 2016)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com