Türkçe ad konulmadan vizyona giren ‘A Most Violent Year’ New York kentinde suç oranının doruğa çıktığı 1981 yılını işaret ediyor. 2100 civarı cinayet olayının kayıtlara geçtiği bu dönemde işini yürütmeye çalışan kararlı bir girişimcinin kapitalizme ayak uydurma hikâyesi anlatılan. Latin Amerika göçmeni Abel Morales’in büyük kentteki serüveni ısınma amaçlı yakıt ticaretiyle uğraşan şirketin kamyon sürücüsü olarak başlamış. Patron kızıyla evliliği ve kayınpederin ölümünün ardından idareyi ele alan genç adam, şiddet ve yolsuzluğun serbest piyasayı çember içine aldığı bir süreçte firmayı büyütme gayreti içindedir. Şehrin iki yakası arasında taşımacılığı kolaylaştıracak yakıt istasyonunu konuşlandıracağı kıyı araziyi satın almayı kafasına koyması bu yüzdendir. Yüklü kaporasını ödemiş olduğu arazinin sahipleri Yahudi tüccarlar borcunu ödemesi için kendisine bir ay süre verir. Bir yandan rakip firmaların körüklediği hırsızlık olayları, şirket elemanları ve kendi özel yaşamını hedef alan şiddet, öte yandan bölge savcı savcısının endüstriyi denetlemeye yönelik sıkı soruşturması ile cebelleşen genç girişimciyi zor günler beklemektedir.
Çağdaş Amerikan sinemasının öne çıkan yeni isimlerinden J. C. Chandor’un (açılımı Jeffrey McDonald Chandor) iş alemine ilgisi yeni değil. Baba mesleği finans dünyasına dalışı 2011 yapımı ilk uzun metrajı ‘Oyunun Sonu / Margin Call’ ile başlar. 2008 Eylül ayında uluslararası yatırım bankası Lehmann Brothers’ın batmasıyla açığa çıkan büyük ekonomik krize atıf yapan çalışmasında, dev finans şirketi yöneticilerinin ipotekli taşınmaz mal piyasalarındaki krizi tetikleyecek kararları aldıkları uzun gece boyunca kapitalist düzenin üzerinde yükseldiği kağıttan kulelerin çözülüş sürecini etkileyici bir dille anlatır yönetmen. Entrika yoktur, cinayet yoktur Chandor’un hikâyesinde. Gerilimi yaratan unsur yalın gerçeğin dolambaçsız resmedilmesidir. Genç sinemacının geçtiğimiz yıl bizde de gösterilen ikinci uzun metrajı ‘Sona Doğru / All Is Lost’da tehdit doğa kaynaklıdır bu kez. Bu neredeyse diyalogsuz tek oyunculu (muhteşem Robert Redford) yapım, okyanus ortasında mahsur kalmış denizcinin hayatta kalma mücadelesi üzerinedir.
Chandor son filmiyle iş dünyası gözlemlerine ve ayakta kalma mücadelesine kaldığı yerden devam ediyor. Karlar altındaki New York kışında geçen ‘A Most Violent Year’de seksenli yıllarda çekilmiş klasik suç filmlerini ve özellikle Sidney Lumet’in işlerini anımsamamak elde değil. Bunda ‘Selma / Özgürlük Yürüyüşü’nde de alkışladığımız görüntü yönetmeni Bradford Young’ın gri sarı tonların ağırlıklı olduğu renk paleti, kusursuz sanat yönetimi ve Kasia Walicka imzalı kostüm tasarımının da büyük payı var. Ne var ki Chandor ustası Lumet’nin gerilim ve aksiyona ağırlık veren işlerinden farklı bir kulvarı tercih ediyor. Filmin adında şiddet olmasına rağmen –ticari kaygıları bir kez daha bir kenara bırakarak- gerçekçi bir New York serbest piyasa çevresi çizmekte ısrarını sürdürüyor. Morales’in kamyonunu soyan hırsızı önce araba, sonra yayan izlediği, daha sonra metroya taşınan uzun ve heyecanlı bir takip sahnesi mevcut ancak genelinde uzun planlardan ve asgari kurgu müdahalesinden ödün vermiyor Chandor. Suç oranının tavan yaptığı bir dönemde, üstelik mafyanın her sektörde kollarının olduğu bir endüstri kentinde silahları konuşturmuyor. Baş aktörü Morales -soyadında somutlaştığı biçimde- iş ahlakına bağlı kalmakta kararlı. Rekabetçi piyasada oyunu etik kurallara bağlı oynamaktan yana. Karısı Anna’nın mafya kökenli babasının yöntemlerini ‘ne yani gangster mi olacağız’ diyerek reddedişi bu yüzden. Uzaktan uzağa Don Vito Carleone’nin başlarda olayların dışında kalmış küçük oğlu Michael’ı (Al Pacino) andıran genç girişimcinin bir Latin gangsteri olarak anılmak değil hedeflediği. Abel başkalarının hayatını mahvetmek istemez. Kamyon şöförü çalışanı Latin genci Julian’ı bir ağabey gibi korur önceleri. Ancak başkasının hatası yüzünden işini tehlikeye atma gibi bir niyeti de yoktur. Kişisel duygular ile profesyonel tercihlerin terazisinde bir avuç petrol insan hayatından daha ağır basacak, vicdanını Amerikan Rüyası’na kurban edecektir.
Kağıt üzerinde para, ihtiras ve güç üzerine bir suç draması izlenimi veren ‘A Most Violent Year’ sistem ve birey analizi üzerine mesafeli ve gerçekçi tavrıyla benzerlerinden kolaylıkla sıyrılan yılın en parlak Amerikan yapımlarından biri. Çağımızın en iyi aktörlerinden Oscar Isaac’in Abel’deki büyüleyici performansı ve daha geri planda kalmasına rağmen Jessica Chastain’in uzaktan uzağa Lady Macbeth’i hatırlatan Anna yorumu her türlü övgüyü hak ediyor.
(11 Temmuz 2015)
Ferhan Baran