“Set fotoğrafı” nedir ve niçin çekilir? “Set fotoğrafı” denilince benim aklıma bir filmin çekilişi sırasında, sette çekilen fotoğraf geliyor. Bu -öncelikle- filmin tanıtımı için olur. Filmin bir “anını” yansıtır veya filmin setindeki çalışmalarla ilgilidir ki bunlar da “filmin anları” dışında “filmin çekiliş anları veya çekilişe hazırlık anları”, yine filmin tanıtımı için görüntülenir. Sevimli Haydut, filminde yukarıdaki filmlerde verdiğimiz örnekler dışında, başka türlü bir değişiklik veya “başka türlü bir tanıtım” karşımıza çıkarılıyor.
Türkan Şoray’ın Ayhan Işık ile oynadığı bu filmde, Türkan Şoray’ın direğe bağlı ve sırtı çıplak (!) olarak kırbaçlandığı bir sahne var. Bu sahne için Şoray, -aslında annesi- zorlukla razı edilir, böyle sahnelerin filmlerde olacağı, oyuncunun da buna karşı çıkmaması söylenir. Anne Şoray kabul eder ve Şoray direğe bağlı olarak kırbaçlanır. Kırbaçlanma sahnelerinde Şoray önden görünür, görünmemesi için takma saçlar ile göğüsleri maskelenir, yandan çekilen sahnelerde ise sadece sırtının çok az bir kısmı görüntüye girer.
Şoray’ın, yıllar sonraki ifadelerinde, çekim aralarında annesinin sırtını kapatmaya çalıştığı (kapattığı), çekim öncesi çıplak sırtının ve kırbaç izlerinin filmde görünmesi gerektiğinin kendisine söylendiği belirtilmektedir. Fakat -benim yıllar önce sinemalarda da gördüğüm kadarı ile- sırtı, hele kırbaç izleri olan çıplak sırtı hiç bir zaman görünmez (gösterilmez. / Belki çekilmiş fakat kesilmiş olabilir. Kim kesmiştir? Film şirketi mi, sansür mü, bilinmez. -Filmde kesime ilişkin bir belirti yok gibidir.)
Şoray’ın kırbaçlanması sırasında, kırbaçlanmaya neden olan, “nerede olduğu söylettirilmek istenilen” efe (Ayhan Işık) üstlerine gelip, kırbaçlayan Hüseyin Baradan’ı teslim alır ve adamlarına “kızı çözmelerini” ve “esvaplarını vermelerini” söyler. Şoray’ı, Baradan’ın adamlarından Danyal Topatan çözer… Bu sahne filmde böyledir ve devam eder. Sahne bu hali ile -Şoray’ın direğe bağlı olması ve Işık’ın Baradan’ı teslim alması- fotoğraf olarak sinemamız kitaplarında -birçok yerde- yer alır. Yine sözü edilen kitaplarda yer alan bir başka fotoğrafta, Işık, elinde “çakı” türü bir bıçakla direğe bağlı Şoray’a -ellerini bağlayan iplere- yaklaştığı görülür. Bu fotoğrafta Şoray -birazdan kendisini çözecek olan Işık’a- “arzu” ve “minnettarlıkla” bakmaktadır. (?) İkinci fotoğraftaki olay filmde yoktur, sonradan -belki de önceden- sette düzenlenmiş bir mizansenin fotoğrafıdır.
Rivayet olunur ki, ilişkileri başladıktan sonra Rüçhan Adlı, bu filmin bütün kopyalarını satın almıştır. Doğrudur, değildir, bilmiyorum, fakat pek doğru olduğunu da sanmıyorum çünkü üniversite yıllarında Ankara / Dörtyol’daki bir bahçe sineması birkaç yıl, her yaz bu filmi oynatmıştı. Film Asaf Tengiz’in yönettiği üçüncü sınıf bir filmdir.
Şoray, yıllar sonra çevirdiği Gazi Kadın filminde de -bir sahnede- kırbaçlanır fakat burada soyunmaz, giyiniktir. Bu filmden hiç söz edilmez. Edilmez ama başka şekilde söz etmek gerekir. Bu film (Gazi Kadın), Vittorio De Sica’nın Sun Flower adlı filmin bir kopyasıdır (uyarlamasıdır.) Ama bu filme nasıl “uyarlama” diyelim? Filmin hazırlanışında ve ilk çıkışında adı Nene Hatun idi. Sonradan Nene Hatun’un filmde anlatılan olaylar ile ilişkisi olmadığı söylenince adı Gazi Kadın’a çevrildi. De Sica’nın filminde İkinci Dünya Savaşı öncesi İtalya’da bir çift vardır. Savaş çıkar, erkek SSCB cephesine gider ve irtibat kesilir. Erkek yaralanmış, bir Rus kadın tarafından bakılmış ve aralarında bir aşk başlamıştır, İtalya’daki sevgili ise aşkının peşinden Rusya’ya gider ve bulur da… Şimdi bu konu Şoray’a uygulanır ise tabi olay biraz daha geriye çekilerek, sevgilinin Çarlık Rusya’sına -hem de gizli görevle- gitmesi, orada bilgi toplamak için bir Rus prensesine aşık rolü yapması gerekmektedir. Şoray, bunlar üzerine gittiği Rusya’da sevgilisini bulur, göstermelik ilişkisini ciddi zanneder. (Sanırım bundan sonra -yanlış hatırlamıyorsam- Rusya’daki “mazlum” Türkleri ayaklandırmaya çalışır… ???) Burada sorulacak soru şu: Bu filmin adı Nene Hatun olabilir mi?
Sevimli Haydut için çekilen bir set fotoğrafı bir kısım kitaplarda yer alırken, üzerinden 51 – 52 yıl geçmesine rağmen, filmdeki sahnenin, Türkan Şoray hakkında, gerek kendisinin adı çıkan, gerek başkalarının hazırladığı kitaplarda, konu (direğe bağlanma) dile getirilmekte ve sinemanın sultanının sinemadaki ilk yıllarında çekilen filmi hakkında demogoji yapılmaktadır. Bu arada filmdeki fotoğraflar da (set fotoğrafı dışında) kitaplarda yer almaktadır. Her oyuncunun -özelikle kadın oyuncuların- bu tip film parçaları, oyuncunun o günkü koşulları göz ardı edilerek magazinlerde yer almakta, ortada olmayan filmler üzerinden yorumlar yapılmaktadır. Bu sinemaya da oyuncuya da yapılan bir haksızlıktır. Gerek sinemayı gerek oyuncuları, bir filmlerindeki kısa (bazen filmde dahi olmayan) bir sahne, hatta sahneye ilişkin bir fotoğraf ile değerlendirmek, değinildiği gibi haksızlıktır. Filmler ve oyuncular -olumlu ve olumsuz abartıya kaçmadan, eleştirel anlamda olsa da- gerçek değerleri (yerleri) ile ele alınmalıdır.
(19 Mayıs 2014)
Orhan Ünser