Onur Ünlü sinemamızın en yaratıcı isimlerinden. Üstelik üretken bir sinemacı. Geçtiğimiz yılın İstanbul Film Festivali’ne damgasını vurmuş varoluşçu ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ hâlâ gündemdeyken, ilk kez 33. festivalde gösterilen son çalışması sinemalarda gösterime çıktı bile. Festivalin bu yılki ‘Ulusal Yarışma’ seçkisinin (Tayfun Pirselimoğlu’nun vizyon sırası bekleyen ‘Ben O Değilim’i ile birlikte) öne çıkan iki filminden biriydi ‘İtirazım Var’. İzleyici ve eleştirmenlerin haklı beğenisi kapanış töreninde iki değerli ödül getirdi filme. Onur Ünlü festivalden ilk kez en iyi yönetmen ödülünü alırken, Serkan Keskin harikalar yarattığı sinemadaki ilk başrolünde herkesin beklediği en iyi erkek oyuncu ödülüne kavuştu.
Yönetmenin ‘Polis’ (2007) ve ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’ni (2011) takip eden on filmlik polisiye serüveninin şimdilik üçüncü halkası ‘İtirazım Var’. Kendine özgü absürd güldürü tarzını koruyan Ünlü, -filmde küçük bir rolü de bulunan- Sırrı Süreyya Önder ile birlikte kaleme aldığı hikâyesiyle bu kez daha politik. Hikâye dört yıl önce yazılmış olmasına rağmen, ülkenin son bir yıl içinde yaşadıklarıyla şaşırtıcı bir biçimde örtüşen dönemin ruhunu yakalamış bir çalışma bu.
Filmin başkişisi çok çarpıcı bir imam tiplemesi. Camisinde işlenen cinayeti çözmeye soyunan Selman Bulut dürüst, cesur, aydın bir din adamı. Varoluş sorunları üzerine kafa yormuş, tek Tanrı’ya inanış sorunsalını didiklemek üzere antropoloji okumuş (lâkin Hegel gibi sorularına yanıt bulamamış), satranç oynayan, bağlamasıyla Alevi deyişlerini seslendiren, eski boksör, nev-i şahsına münhasır bir karakter. Ünlü’nün bu benzersiz aykırı dedektifi, tefecilerin, dolandırıcıların, pedofillerin cirit attığı karanlık bir dünyaya dalar, itiraz ettiği bozuk düzenle hesaplaşmaya girişir.
Onur Ünlü’nün son derece zekice yazılmış senaryosu, zengin dini, felsefi referanslarıyla dikkat çekiyor. Bir İstanbul filmi bu aynı zamanda. Daracık sokaklar, izbe kuytular, yoksul mahallelerde cinayetin izini süren Selman Bulut’la birlikte büyük şehir düzeninin karanlık yüzüne, çarpık ekonomik düzenin sürekli kazananlar lehine işlediğine şahit oluyoruz. Acı gerçekler mizahla sarmalanıyor. Gülüyoruz ağlanacak halimize. İstanbul’un kozmopolitik yapısı içinde, ezan sesleri kilise çanlarına, filme adını veren arabesk müziğin belki de en has şarkısının nağmeleri ile (besteci Rıfat Şallıel ve söz yazarı İlhan Behlül Bektaş’a ve eseri ölümsüzleştiren rahmetli Müslüm Gürses’e buradan bir selâm gönderelim) Mozart Requiem’in ölümsüz ezgileri birbirine karışıyor. Okan Kaya, Taner Yücel ve Ahmet Kenan Bilgiç’in mükemmel müzik çalışmaları bu soluk soluğa izlenen filmi bir tül gibi sarıp sarmalıyor. Ve başta da söylediğimiz gibi, Semaver Kumpanya’da çok başarılı performanslarına şahit olduğumuz Serkan Keskin, Selman Bulut yorumuyla alıp götürüyor bizleri. Bu parlak kompozisyonuyla önümüzdeki festivaller ve diğer değerlendirmelerde daha çok ödül kazanacağını düşündüğüm Keskin’in geçtiğimiz Cumartesi akşamı ilk ödülünü alırken yaptığı konuşmasından alıntıyla bu güzel film için ‘Onur Ünlü’ye ve insanlık onuruna teşekkür ederek’ sözü noktalayalım.
(22 Nisan 2014)
Ferhan Baran