Baz Luhrmann Usulü Gatsby

Baştan söyleyelim, Baz Luhrmann’in ‘Muhteşem Gatsby / The Great Gatsby’si aynen kendisinden beklendiği gibi. Daha önce Shakespeare uyarlaması punk ‘Romeo + Juliet (1996)’ ve alabildiğine barok ‘Moulin Rouge (2001)’ ile gövde gösterisinde bulunmuş olan Avustralyalı yönetmen, görkemli şovuna devam ediyor.

Daha önce iki kez beyazperdeye aktarılan F. Scott Fitzgerald’ın Amerika’nın debdebeli 20’li yıllarının ruhunu anlatan klâsikleşmiş metni, ilk büyük savaş sonrası dünya liderliğine kurulmaya hazırlanan yeni dünyalıların, ekonomik refahla coştuğu yıllarının çarpıcı belgesidir. Gökdelenlerin daha bir yükseldiği, Wall Street’te hisselerin tavan yaptığı, sonradan görme zenginliğin tüm toplum düzenini yeniden belirlediği, sınıf farklarının keskinleştiği yıllardır bunlar. Kuzey Dakotalı yoksul çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen ve sonradan Jay Gatsby adını alacak olan roman ya da film kahramanımız, işte böyle bir dönemde yasadışı yollardan kazanılmış muazzam servetiyle, soylu kanların dünyasında varolma savaşı veren bir figürdür. Gatsby’nin doğuştan zengin Daisy’ye olan saplantılı tutkusu hikâyenin trajik tonunu belirleyecektir.

Becerikli yapımcı yönetmen Luhrmann’ın Fitzgerald’ın klâsik romanıyla neden ilgilenmiş olabileceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Klâsik Hollywood’un gözde temalarından ‘zengin kız-fakir oğlan’ aşkı olsun, o pek renkli parti sahneleri, o şatafatlı dans sekansları olsun üstadın kitleleri etkilemeye yönelik videoklipvari gösterişli sinemasına cuk oturan malzemeler. Karşımıza çıkan film de, Avustralya’nın Fox stüdyolarında kurulmuş masalsı Long Island / NewYork dekoru önünde kotarılmış, caz çağı danslarının hip hop müziği eşliğinde sergilendiği üç boyutlu bir cümbüş olmuş.

Filmin Amerika’da başlayan yoğun tanıtım kampanyası, 66. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak lanse edildiği eski kıta’da da tüm hızıyla sürüyor. Açılış gecesi şiddetli yağmura rağmen, 1920 model lüks arabalarla festival sarayına gelerek kırmızı halıda şovlarını sunan dansçılar, ya da festival sarayını çevreleyen lüks otellerin ön cephelerini donatan filmin dev posterleri hep bu şatafatlı tanıtım kampanyasının ürünleri. Tabii esas önemli olan, ‘Demir Adam’ların ya da yakında gösterime girecek olan yeni ‘Süpermen’ ve ‘Uzay Yolu’ filmlerine ait teaser’ların pompalandığı bir dönemde, daha önce Romeo olarak alkışlanmış, James Cameron’ın Titanic’inde yıldız olmuş kolay yaş almayan bebeksi Leonardo DiCaprio’dan medet uman bu yanık geçmiş zaman aşk hikâyesinin, yaş ortalaması 20’lerde gezinen hedef izleyici kitlesi tarafından nasıl karşılanacağı.

Yönetmenin ‘Casablanca’ benzeri klâsik Hollywood dramalarına öykünen bir önceki çalışması ‘Avustralya (2008)’ seyirciden fazla ilgi görmemişti. Zanaatkâr Luhrmann’ın gişe hesapları bu defa tutacak mı bakalım.

(17 Mayıs 2013)

Ferhan Baran

[email protected]

Cannes’da Psikoterapi ve Babalık Davası

66. Cannes Film Festivali yarışmalı seçkisinin 18 Mayıs Cumartesi günkü ilk konuğu Fransa’dan. Daha önce filmleri iki kez yarışmalı bölümde yer almış olan Arnaud Desplechin’in son çalışması ‘Jimmy P.: Kuzey Amerikalı Bir Yerlinin Psikoterapisi / (Jimmy P.: Psychotherapy Of A Plains Indian)’ adını taşıyor. Gerçek bir hikâyeden yola çıkan film, tanınmış Fransız psikiyatrist ve antropolog Georges Devereux ile Kızılderili kökenli Amerikalı hastası Jimmy Picard’ın doktor-hasta ilişkisiyle başlayıp sıcacık bir dostluğa dönüşen hikâyesi.

Filme adını veren Jimmy P., İkinci Dünya Savaşı dönüşü rahatsızlıkları nedeniyle Kansas’ta kurulmuş Topeka askeri hastanesinde müşahade altına alınmış. Derdi çok fazla. Şiddetli baş ağrısı çekiyor, geçici görme bozukluğu ve işitme kaybından şikayetçi. Sorunlarına fizyolojik bir neden bulunamayınca, doktorlar şizofreni teşhisinde karar kılıyor. Bu sırada, Amerikalı yerli kültürlerine ilişkin çalışmaları bulunan etnolog ve psikanaliz uzmanı Devereux ile irtibat kuruluyor. Böylece, hiçbir ortak noktaları olmayan iki kişi, Jimmy P.nin tedirgin anıları ve düşlerinin peşine düşüyorlar.

Devereux’nün bu dönemini belgeleyen ve ilk kez 1951 yılında yayınlanmış kitabı, antropoloji ve psikanalizi buluşturan, bu yönüyle ‘etnopsikiyatri’nin yolunu açan kaynak bir eserdir. Macar asıllı Devereux bilimsel araştırmalarına 1920’lerde yerleştiği Paris’te Marie Curie’nin yanında başlamış. Amazon bölgesindeki yerlilerle çalışan çağdaşı Claude Levi-Strauss’dan farklı olarak araştırmalarını kıtanın Kuzey bölgelerinde sürdürmüş. Filmde Jimmy P.’yi Benicio Del Toro, Devereux’yü ise Mathieu Amalric canlandırıyor.

Günün mönüsünde yer alan ikinci film, İstanbul Film Festivali sayesinde tüm filmlerini izleme fırsatı bulduğumuz Cannes’ın gediklilerinden Hirokazu Kore-Eda imzasını taşıyor. ‘Böyle Babaya Böyle Oğul / Like Father, Like Son – Soshite Chichi Ni Naru’ ‘baba olmak’ üzerine bir film.

Kariyerine tutkun hırslı mimar Ryoata genç karısı ve küçük oğluyla örnek bir aile oluşturmuştur. Görünürdeki bu ideal resim, genç kadının doğum yaptığı hastaneden gelen bir haberle paramparça olur. 6 yaşındaki Keita kendi çocukları değildir. Hastanedeki bir karışıklık nedeniyle genç çifte yanlış bebek teslim edilmiştir. Bu arada çiftin biyolojik çocukları daha mütevazi bir ortamda yetişmiştir. Anne Midori bu beklenmedik gerçek karşısında oğlu bildiği çocuğa sıkı sıkıya sarılır. Ryota biyolojik oğlu ile 6 yıl yetiştirdiği evlâdı arasında bir tercih yapmak durumundadır. Yanıtlamak zorunda olduğu başka çetin sorular da vardır: ‘Baba olmak ne demektir?’, ‘Geçen yıllar boyunca gerçek anlamda baba olabilmiş midir?’.

Kendisi de 5 yaşında bir çocuk babası olan Kore-Eda işte böylesine yaman sorular üzerine kurmuş son filmini. Ryota rolünü de tanınmış Japon fotoğrafçı aktör Masaharu Fukuyama’ya teslim etmiş.

(17 Mayıs 2013)

Ferhan Baran

[email protected]

6. Uluslararası Elazığ Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali’nde Türkan Şoray Rüzgarı

Türk Sinemasının sultanı Türkan Şoray, Uluslararası Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali’nin onur konuğu olarak Elazığ’a geliyor. Türkan Şoray’ın oyunculuğuyla taçlandırdığı Cemo filmi, seneler sonra festival ile gecikmiş bir vefa telafisi için can bulmaya hazırlanıyor. Konu ile ilgili yazılı açıklama yapan Sinema Derneği Başkanı Serdar Kara, Türkan Şoray’ı Elazığlı sinemaseverlerle buluşturmanın sevincini dile getirdi. Kara, 41 yıl önce Cemo filmi çekimlerinde attan düşerek talihsiz bir an yaşayan Şoray’ın ameliyatını gerçekleştiren Prof. Dr Nihat İlhan ile de Türkan Şoray’ı bir araya getireceklerini söyledi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    6. Uluslararası Elazığ Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali’nde Türkan Şoray Rüzgarı yazısına devam et
  • Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: İz (Reç)

    Her Cuma Yeni Sinema sloganıyla yola çıkan Yeni Sinema Hareketi Platformu, sinemamızın son dönem bağımsız örneklerini İstanbullularla buluşturmaya devam ediyor. Beşiktaş Belediyesi işbirliğiyle Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ücretsiz etkinlik, bu hafta Tayfur Aydın’ın senaryosunu yazıp yönettiği İz (Reç) filmi ile devam edecek. 31. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Müzik ve Onat Kutlar Jüri Özel Ödülü kazanan film, oğlu Mirza ve torunu Hevi ile birlikte 20 yıl önce göçe zorlandıkları için terk ettikleri Batman’a doğru yola çıkan Şeristan’ı anlatıyor.

    Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: İz (Reç) yazısına devam et

    Mithat Alam Film Merkezi Öğrencilerinden Eren Odabaşı, Cannes Film Festivali Genç Eleştirmenler Jürisinde

    Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi, Sinefil yazarlarından ve derginin eski editörü Eren Odabaşı, bu yıl 52.si düzenlenecek Cannes Film Festivali’nde Eleştirmenler Haftası’nda France 4 Visonary Ödülü Jüri Üyeliği görevini üstlenecek. 52. Eleştirmenler Haftası, ilk ve ikinci filmleriyle dünyanın her yerinden gelen genç yönetmenleri öne çıkarmayı ve jüri olarak belirlediği isimlerle yeni eleştirmen kuşağını öne iterek sadece yaratıma değil sinema yazarlarına da destek oluyor. Mian Hansen Love’ın başkanlık ettiği jüride Çin, Türkiye, Brezilya ve Fransa’dan üyeler yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mithat Alam Film Merkezi Öğrencilerinden Eren Odabaşı, Cannes Film Festivali Genç Eleştirmenler Jürisinde yazısına devam et
  • 7. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali

    7. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali, bu yıl 01 – 09 Ekim 2013 tarihleri arasında Mimarlar Odası tarafından gerçekleştiriliyor. Festival, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) üyesi 1.400.000 mimarla aynı anda kutlanan Dünya Mimarlık Günü vesilesiyle düzenleniyor ve Mimarlık ve Kent Şenliği etkinlikleri kapsamında yaşama geçiriliyor. Festival ile, ülkemizde üretilmiş mimarlık, kent ve insan konulu belgesel ve canlandırma filmlerini desteklemek, dünyanın diğer ülkelerinde bu alanda üretilmiş ve beğeni kazanmış filmleri seyirci ile buluşturmak amaçlanıyor.

    7. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali yazısına devam et

    6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali’nde Bağımsız Filmler ve Dağıtım Sorunları Söyleşisi Yapıldı

    6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali gösterim ve söyleşilerle sürüyor. Festivali takip eden öğrencilerin ilgi gösterdiği Bağımsız Filmler ve Dağıtım Sorunları başlıklı söyleşi Fırat Sayıcı moderatörlüğünde sinema yazarları Murat Kızılca (Öteki Sinema), Alper Turgut (Cine Dergi), Murat Tolga Şen’in (beyazperde.com) katılımıyla yapıldı. Dağıtım tekellerinin tamamen ticari kaygılarla film pazarlaması yaptığı ve bu nedenle bağımsız filmlerin gittikçe salon bulamaz hale geldiği belirtildi. Onur Ünlü’nün Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi ile başlattığı alternatif dağıtımın gerekliliğinin altı çizildi.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali’nde Bağımsız Filmler ve Dağıtım Sorunları Söyleşisi Yapıldı yazısına devam et
  • TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Strabon’un İzinde ve Hekate’nin Kutsal Kenti Lagina Adlı Belgeselleri Gösteriyor

    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü’nün bu haftaki etkinliğinde 10 Mayıs Cuma günü Ufuk Güral’ın yönettiği Strabon’un İzinde ve Serdar Karakaya’nın yönettiği Hekate’nin Kutsal Kenti Lagina adlı belgeseller gösterilecek. M. Ö. 63 – M. S. 26 yılları arasında Amasya’da yaşamış olan ve Coğrafya’nın babası olarak kabul edilen Strabon, o dönemde Etiyopya’ya kadar gezmiş ve Geographica isimli eserinde izlenimlerini kaleme almıştır. Strabon’un İzinde adlı belgesel, Strabon’un rotasını takip ederek, Antik kentlerin bugünkü kalıntıları vasıtasıyla, Antalya’nın tarihine değiniyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Strabon’un İzinde ve Hekate’nin Kutsal Kenti Lagina Adlı Belgeselleri Gösteriyor yazısına devam et
  • Akbank Sanat Söyleşileri Ünlü Yönetmen Derviş Zaim ile Devam Ediyor

    Fotoğrafçı ve yazar Merih Akoğul’un Akbank Sanat’ta düzenlediği Sanatın İçinden isimli söyleşilerinin Mayıs ayı konuğu, Türk Sineması’nın ödüllü yönetmeni Derviş Zaim. Kendine has dili, farklı konuları ele alıştaki ustalığı ve özellikle yaşadığı coğrafyanın iç dinamiklerini yansıtmadaki başarısıyla daima özgün filmler üreten Derviş Zaim, 14 Mayıs 2013 Salı günü Akbank Sanat’ta keyifli bir sohbet gerçekleştirecek. Yeni dönem Türk sinemasını yakından takip eden herkesin ve özellikle yönetmen adayı gençlerin kaçırmaması gereken etkinlikte, yönetmen ayrıca katılımcıların merak ettikleri soruları da yanıtlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Akbank Sanat Söyleşileri Ünlü Yönetmen Derviş Zaim ile Devam Ediyor yazısına devam et
  • Pitching in Istanbul, Belgesel Film Proje Pişirme Atölyesi

    Belgesel Sinemacılar Birliği uluslararası uzmanların katılımıyla Pitching in Istanbul adlı Belgesel Film Proje ‘Pişirme’ Atölyesi düzenliyor. Üç aşamalı olarak gerçekleştirilecek olan atölyenin, Belgesel Projelerin Uluslararası Düzeyde Geliştirilmesi adlı başlangıç semineri, TRT Belgesel Ödülleri etkinliği sırasında Marijke Rawie tarafından verilecek. Bu başlangıç semineri 12 Mayıs 2013 Pazar günü, saat 14:00’te TRT Radyoevi’nde ilgilenen herkesin katılımına açık olacak ve simültane çeviri yapılacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pitching in Istanbul, Belgesel Film Proje Pişirme Atölyesi yazısına devam et
  • İstanbul Modern Sinema’da Sinema – Psikanaliz İlişkisini Ele Alan Filmler Gösteriliyor

    İstanbul Modern Sinema’da 11 – 23 Mayıs 2013 tarihleri arasında gösterilecek Bir Sapığın İdeoloji Rehberi programı adını süperstar filozof Slavoj Zizek’in son belgeselinden alıyor. Sinema tarihinden çeşitli filmleri yorumlayan Zizek, sinemanın nasıl arzu duymamız gerektiğini dikte ettiğini ve bu nedenle sapkın bir sanat olduğunu iddia ediyor.
    Seçki, bir yandan Laos’un geleneklerine bağlı bir köyünden, Avrupa’nın 1968 hareketine uzanıyor, öte yandan sinemanın psikanalizle ilişkisini ele alan, sinemanın bir illüzyon ve arzu makinesi olduğunu adeta kanıtlayan filmler sunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Modern Sinema’da Sinema – Psikanaliz İlişkisini Ele Alan Filmler Gösteriliyor yazısına devam et
  • Cannes’da İranlı ve Çinli Ustaların Günü

    66. Cannes Film Festivali’nde 17 Mayıs Cuma görücüye çıkacak olan Altın Palmiye adayı iki yapım, çağdaş İran ve Çin sinemalarının önemli isimlerinin imzasını taşıyor.

    ‘Geçmiş (Le Passé)’, Asghar Farhadi’nin altıncı uzun metrajı. Bizde de gösterime giren bir önceki filmi ‘Bir Ayrılık / Jodaeiye Nader az Simin’ ile Berlin’de Altın Ayı’yı, Fransa’da César’ı, son olarak da En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülünü ülkesine götürmüş son dönemin gözde İranlı sinemacısı, yarışmalı seçkide yer alan son filminde bir kez daha aile ilişkilerine odaklanmış.

    Dört yıldan sonra Tahran’dan geri dönen Ahmad’ın Fransız eşi Marie ile ilişkileri özelinde geçmişle hesaplaşmaları üzerine bir film bu. Geçmiş deyince, eskiyi bütün haşmetiyle koruyan Paris’in mekân olarak seçilmesi kaçınılmaz olmuş Farhadi için. Yine de turistik bir filme imza atmamak endişesiyle filmin büyük bölümünü bir banliyö evinde çekmiş. İranlı yönetmen, çiftin geçmişle hesaplaşma sürecine, Ahmad’ın Marie’nin küçük kızı Lucie ile olan ilişkisi ve genç kadının halen birlikte olduğu, eşi koma halinde yatmakta olan Samir’in hikâyesini de eklemiş. ‘Bir Ayrılık’ın omuz kamerası kullanılmış tedirgin üslûbuna karşılık, bu kez daha içe dönük temalarının hizmetinde sabit kamera kullanımını yeğlemiş Farhadi. Fransızca çekilen filmde, önceleri Marion Cotillard’ın canlandırması düşünülen Marie rolünü, ‘Artist’ filmiyle ünlenen Bérénice Bejo, Samir rolünü ise ‘Yeraltı Peygamberi’nin Arap delikanlısı Tahar Rahim canlandırmış. Ahmad’da ise İranlı aktör Ali Mosaffa’yı izliyoruz.

    Günün mönüsündeki ikinci film, altıncı kuşak Çinli yönetmenlerin en önemlilerinden Jia Zhangke imzalı. İlk dönem filmleri yeraltı sinemasının ilginç örnekleri arasında sayılan Uzakdoğulu ustanın dünya çapındaki ilk önemli başarısı sayılan Venedik Film Şenliği büyük ödüllü 2006 yapımı ‘Ölü Yaşam / Still Life – Sanxia Haoren’, Yangzte nehri boyunca uzanan eski yerleşim yerlerinden Fengjie’nin, bölgeye konuşlandırılan hidroelektrik santral nedeniyle sular altında kalarak yokoluşunun öyküsünün yarı belgesel hikayesidir. Zhangke 2008 Cannes yarışmalı seçkisinde yer almış ’24 City’de, Chengdu bölgesinde askeri malzeme üreten tarihi dev fabrika ve bağlı tesislerin yıkılarak yerine filme adını veren lüks rezidans ve iş merkezlerinin inşa edilmesini, fabrika çalışanlarından üç kuşak emekçilerin nostaljik özveri öyküleri çerçevesinde anlatmış ve bu çalışmasıyla Çin’in 50 yıllık geçmişine ışık tutmuştur.

    Yönetmenin 66. Cannes Film Festivali’nde yarışan son filmi ‘Bir Avuç Günah / A Touch of Sin – Tian Zhu Ding’, hızla kalkınan çağdaş Çin toplumunda kaybedilen değerler, giderek keskinleşen sınıf farkları ve yükselen yolsuzluk olaylarının yarattığı genel hoşnutsuzluğun toplumda doğurduğu şiddet üzerine bir araştırma niteliğinde. Zhangke’nin Çin’in Twitter’ı olarak adlandırılabilecek Weibo üzerinde yaptığı araştırma sonucunda şekillenen ve birbirine paralel olarak anlatılmış dört ayrı öyküden oluşmuş film. Her biri ülkenin farklı bölgelerinde geçen, daha iyi bir yaşam için doğup büyüdükleri toprakları terk ederek uzak şehirlere göç etmiş tedirgin ve mutsuz insanları konu alan öyküler bunlar. İlki, üstlerinin yolsuzluğuna isyan eden maden işçisinin hikâyesi. Bir diğeri, yılbaşı kutlaması için uzaklardaki köyüne dönen işçinin bir havai fişeğin farklı kullanımları üzerine deneyimi hakkında. Bir üçüncüsünde, zengin bir müşterinin tacizlerine dayanamayan sauna resepsiyonistinin haklı tepkisini izliyoruz. Son öykü ise yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla bir işten diğerine koşturan fabrika işçisi hakkında.

    Zhangke zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun gün geçtikçe büyüdüğüne dikkat çekiyor. Son filminin ana teması üzerine soruları yanıtlarken, çağdaş Çin toplumunda zayıfların iletişim kurmakta güçlülere oranla çok daha zorlandığını, sosyal eşitsizlik karşısında kendilerini ifade etme ve haysiyetlerini koruma yolunda giderek daha fazla şiddete başvurma eğiliminde olduklarının altını çiziyor.

    (15 Mayıs 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Cannes Film Festivali’nin Onur Konuğu Alain Delon

    Fransa’nın dünyaca ünlü sinema oyuncusu Alain Delon, 66. Cannes Film Festivali’nin onur konuğu olacak. Fransız yönetmen Rene Clement’in 1960 yılında çektiği ve Alain Delon’un dünya sinemasında tanınmasına yol açan Plein Soleil isimli film, Altın Palmiye ödülleri açıklanmadan bir gün önce, 25 Mayıs’ta klâsik filmler gösteriminde seyircilerle buluşacak. Ünlü film, yeni sinema teknikleriyle onarılmış halde sinemaseverlerin karşısına çıkacak. Festival komitesi 2011 yılında Jean Paul Belmondo’yu Cannes’da ağırlamıştı. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Cannes Film Festivali’nin Onur Konuğu Alain Delon yazısına devam et