Yukarıdaki başlık altında, ulusal ve uluslararası festivallerde bir ödül verilir. “Senaryo” nedir? Bazı yönetmenlerin senaryo hakkındaki düşüncelerine göre, örneğin: P. P. Pasolini, senaryoyu “bir başka yapıya yönelik bir yapı” olarak tanımlıyor. M. Erksan’a göre “edebi” bir metin olan senaryo, A. Yılmaz’a göre “teknik” bir metindir. (A. Yılmaz’ın bu tanımlamasını, “çekim senaryosu” ile daha rahat açıklayabilirsek de, klâsik anlamda senaryo olarak da alabiliriz.) Erksan ve A. Yılmaz’ın farklı düşünceleri sonucu “senaryo”nun edebi bir metin mi, yoksa hedefi olan (“bir başka yapıya dönüştürülmek”) bir metin mi olarak algılanması gerekliliği hakkında -sonuca ulaşabilinir mi?- tartışmak mümkündür. Cassavetes’in ilk filmi Shadows’un finalinde “filmin senaryosuz çekildiğine” dair bir ibare yer alır. Bize göre bu bir tartışmanın konusu olmamalıdır, bundan kastın “çekim senaryosu” olduğu sonucunu çıkarmak, sorunu çözüme kavuşturacaktır.
Başa dönersek, “Senaryo nedir?”e gelmiş oluruz. Öncelikle -her ne kadar Rosselini, “film kurgu masasında üretilir” diyorsa da,- sinema diğer sanatlardan farklı olarak dört ayak üzerinde duran bir sanattır. Öncelik şartı “senaryo”dur. “Senaryosuz” film olur mu? sorusunu hayli eskimiş olarak görüyoruz, evet, öncelik şartı senaryodur. Fakat Wajda’nın da dediği gibi, yönetmen, çektiği senaryoyu değiştirebilir, Wajda bunu, sahneye koyucunun, sahnelediği oyunu değiştiremeyeceğine değindikten sonra söylüyor.
Sinema eseri dört farklı yapıdan oluşur -dört ayak üzerinde durur. Öncelik senaryo’dur. Sonra yönetim gelir, yönetimi yönetmen yapar ama hazırlanacak bir mekân (maddi unsur) olmasının yanında, oyuncuların bu mekân içinde kullanılması (manevi unsur) gelir. Maddi unsur ile manevi unsur, yönetmenin kontrolünde hazırlanacaktır ama bunun görüntülenmesi (çerçevelenmesi ) gerekmektedir. Yönetmenin hazırladığı maddi / manevi ortamın kaydedilmesi / görüntülenmesi / çerçevelenmesi (ışıklandırma dahil) görüntü yönetmeninin işidir. Böylece yönetim ile (ikinci ayak), görüntüleme (üçüncü ayak) birlikte (eşzamanlı) oluşurlar.
Yine Erksan’ın görüşüne başvurursak, çerçeve “yönetmenin hakkıdır”. Görüntü yönetmeninin işi yönetmenin istemi doğrultusunda, görüntü alanını düzenlemektir, yani yönetmenin talebi ile bağlıdır, ustalığı, talebe uygun görüntü elde etmesi (teknik beceri) ile ortaya çıkar. Bir plân için, ister tek çekim yapılsın, ister birbirinin aynı veya ayrı (farklı) çekimler yapılsın elde bulunan çekilmiş filmlerin (=pediküllerin) bağlanması (kurgulanması) işi ise sinemanın dördüncü ayağı kurgu ile sonuçlandırılır. Normal olarak bu aşamada sinema eseri ortaya çıkmıştır ama teknik gelişmeler, basım ve müziklendirme (seslendirme değil) işlemleri sonucu film son halini alacaktır. (Filmin sinemalardaki gösterimi de, belli koşulları gerektirir ama o filmin oluşumundan sonraki, topluma sunulması ile ilgili -fakat gerekli- bir işlemdir.)
Tekrar senaryoya dönersek, “senaryo filmin öncelik şartı” dedik ama film, belirli bir süreçte -perdede- izlenmesi gerekli, yani izlenmesi bir zamana bağlı, devamlılık isteyen bir izlemeye ihtiyaç duyan, bir zaman içinde sonucuna varılabilecek bir gösteridir, senaryo ise -ne manada alırsanız alın- yazılı bir metindir. Senaryo özgün bir metin olabileceği gibi, bir başka metinden -çoğunlukla edebi tür metinlerinden- uyarlama da olabilir. Böyle bir senaryo genelde uyarlandığı metne yüzde yüz bağlı kalmaz, kalamaz. Öncelikle, görselliğe uygun olmayan bölümler çıkarılır, -bu önce senaryo yazarının, sonra yönetmenin değerlendirmesi ile olur. Bunun dışında edebi metnin -çoğunlukla- kısaltılması ya da ilâveler yapılması gibi değişiklikler yapılabilir. E. Bronte’nin Wuthering Heihts romanı yurtdışında gerek Wyler ve Bunuel, yurt içinde gerek Erksan tarafından yapılan uyarlamalarında (Ölmeyen Aşk) nerede ise sadece birinci bölümü (ilk yarısı) çekilmiş, ikinci yarı ise (nerede ise farklı bir öykü -ama ilk yarının devamı- çekilmemiştir. Orhan Aksoy ise TV için yaptığı dizi filmde (Acımak / R. N. Güntekin) romanda olmayan bir kahramanı filme (diziye) ekleyerek -öyküye ters düşmeyen- senaryoda değişiklik yapmıştır.
Senaryo, yukarıda da değinildiği gibi, yazılı bir metin olarak, başka (görsel) bir yapıya dönüştürülmek için hazırlanan bir metindir. Yönetmen (kendisi de yazmış olabilir) bu metni görselleştirerek, sinema eserini (filmi) oluşturur. Senaryo tek kişi tarafından yazılabileceği gibi bir ekip tarafından da yazılabilir. Film şekline getirilen senaryolar, ulusal ve uluslararası festivallerde değerlendirilirken, “en iyi senaryo” branşında senaryolar da değerlendirilir. Festivallere yalnız filmler katıldığı, senaryolar (metin olarak) katılmadığı için, senaryoların değerlendirmesi, o senaryodan çekilmiş film üzerinden yapılır. Peki, o filme kaynaklık eden (!) senaryoya, yönetmen ne kadar bağlı kalmıştır, yazılı metin senaryo görselleştirilirken, senaryonun ne kadarı peliküle aktarılmış, kurgu sonrası, filmin kaynağını oluşturan o senaryo, yazılmış metin halindeki senaryo ile ne kadar uyum halindedir.
Bir kısım filmlerin sonradan basılan (kitap haline getirilen) senaryolarında, işaretlenen bir kısım yerlerin, çekilmediği, bir kısım yerlerin kurguda çıkarıldığı veya yerinin değiştirildiği gösterilmektedir. Bu durum bile senaryonun değişebilirliğini gösterirken, filme bakarak (izleyerek) senaryonun değerlendirilmesi ne kadar doğrudur. Festivallerde, jüri üyelerinin filmleri değerlendirmelerine -değerlendirme koşulları, şu veya bu şekilde önceden belirlenebilir veya belirlenmez- diyeceğimiz her hangi bir şey olamaz, değerlendirme yapıldıktan sonra, bunun değerlendirmesi açık olmalıdır, fakat bu değiştirme talep hakkı vermemelidir.
Filmleri seyrederek, senaryo değerlendirmesinin, yukarıdan beri sözünü etmeye çalıştığımız sonuçları göz önüne alınarak, yarışmaya katılan filmlerin senaryolarının (metnin) okunarak değerlendirilmesini ise herhangi bir jüriden beklemek olası değildir ama bu olmadan senaryonun değerlendirmesi de, yapılan filme bağlı olarak, senaryonun değerlendirilmesinin farklı bir düzlemde yapıldığı sonucunu doğurmaktadır. Bunun başka bir şekilde yapılabilmesini de, festival fikri ile bağdaştırmak mümkün değilken verilen ödülün senaryoya değil filme verilmiş olduğunu -doğrusu da budur- kabul etmek gerekir ama yine adı “En İyi Senaryo” ödülü olacaktır ve sahibi de senaryonun yazarı.
Senaryo yazarlığı, sinema yapılanması içinde kaçınılmaz bir yer tutar, bazısı bu işi sürekli yapar (senaryo yazarları) bazısı ise bir kez dener. Ödül verilirken bu husus göz önüne alınmaz, alınmamalıdır da. Bazı yönetmenlerin kendi senaryolarını yazdıkları da olur -yukarıda da değindik-, yazmasalar da; yönetmenler çekecekleri filmin senaryosu üzerinde (yazılı metni üzerinde) çekim için gerekli değişiklikleri ve kendileri için gerekli çekim hazırlıklarını yaparlar, bu senaryonun dışında kalan bir durumdur. Bazı yönetmenler başka yönetmenlere senaryolar yazdıkları gibi, bazen senaryo yazarlığından yönetmenliğe de geçebilirler. Ama tüm bunlar, filmde senaryonun işlevini değiştirmez, senaryoyu ister bir kişi, ister bir ekip yazsın, senaryo ister değişiklik görsün veya görmesin, değişmeyen şey, senaryonun sinema eserini oluşturan dört ana yapıdan biri olduğudur.
(06 Ocak 2013)
Orhan Ünser