11. Uluslararası Çevre Kısa Film Festivali

Uluslararası Çevre Kısa Film Festivali’nin 11.si Nisan ve 22 – 25 Mayıs 2013 tarihleri arasında oldukça geniş bir kapsam ile gerçekleştirilecek.
Uluslararası Çevre Kısa Film Festivali kapsamında düzenlenecek iki yarışma, Ulusal Çevre Kısa Film Yarışması ve Ulusal Kısa Film Öykü Yarışması için son başvuru tarihi 01 Mart 2013 olarak belirlendi. Çevre, kültür, doğa, insan gibi temel konuları ele alan ve bir kısa filmin yapımına kaynak olacak öykülerin katılabilecekleri Ulusal Kısa Film Öykü Yarışması için gönderilecek öykülerin en çok 2 sayfa olma koşulu bulunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haber, basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    11. Uluslararası Çevre Kısa Film Festivali yazısına devam et
  • Ahmet Selçuk İlkan, Emniyet Müdürü Oluyor

    Bu ayın sonunda çekimlerine başlanacak olan Şehirdeki Ateş: Devlerin Gölgesinde adlı filmde, Emniyet Müdürünü canlandıracak olan Ahmet Selçuk İlkan şiirleriyle de insanları etkileyecek. Yönetmen Kenan Deren, bu güne kadar işlenmemiş konulara değinileceğini, çözülemeyecek ilginç olayları Emniyet Müdürünü canlandıracak olan Ahmet Selçuk İlkan’ın çözeceğini söyledi. Birçok ünlünün rol alacağı filmin yapımcılığını üstlenen Tekin Yayan ile Ahmet Çelik, filmin İstanbul ve civarında çekileceğini, hiçbir masraftan kaçınılmayacağını belirterek, festivallere gönderilecek bir film yapacaklarını açıkladılar.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Araf’ın Etrafındakiler Daima Yaşanacak

    Araf
    Yönetmen-Senaryo: Yeşim Ustaoğlu
    Müzik:Bruno Tarriere
    Görüntü: Michael Hammon
    Oyuncular: Neslihan Atagül (Zehra), Barış Hacıhan (Olgun), Özcan Deniz (Mahur), Nihal Yalçın (Derya), Yasemin Conka (Meryem), Feride Karaman (Feride), Ilgaz Kocatürk (Rıfat), Can Başak (Haydar), Erol Babaoğlu (Nuri)
    Yapım: Türkiye-Almanya-Fransa (2012)

    Önemli kadın yönetmenlerimizden Yeşim Ustaoğlu’nun yazıp yönettiği “Araf”, Dante’nin “İlahi Komedya”sındaki üç bölümü genç Zehra ve Olgun üzerinden perdeye yansıtıyor. Sonda gelen bölüm mutlu bitse de hüzün yüklü.

    Karabük, işçi sınıfının şehri. Sinemaskop görüntü, kışın altındaki şehri yansıtıyor önce. Olgun ve arkadaşı Rıfat kızlardan, gelecekten lâflarken, demir çelik fabrikasının atıkları da bir yerlere dökülüyor çevreyi mahvederek. İşte bu anda işçi sınıfının şehrinin kalbinde olduğunuzu fark ediyorsunuz. Zehra ve Olgun, şehirlerarası otobüslerin uğrak yeri bir dinlenme tesisinde vardiyalı olarak çalışıyorlar. Zehra yemek dağıtırken, Olgun da bu tesiste çaycılık yapıyor. Olgun, Zehra’ya yangın. Zehra onunla ilgilenmiyor gibi görünse de Olgun’la arada bir çıkıyor. Zehra’nın ortalarda pek görünmeyen babası ve yaşlı bir annesi var. Zehra, iş yerinde Derya’ya yakın hissediyor kendini. Olgun, babasıyla derin sorunlar yaşayan yarışma tutkunu bir genç. Ilgaz’la beraber Acun abilerinin televizyondaki yarışmasına katılma hayalleri kuruyor Olgun. Derya’ysa, bebeğini başkasına vermiş kırgın ve özgür bir kadın. Halde çalışan Nuri’yle ilişki de. Nuri de kamyon şoförü Mahur’la arkadaş. Tüm bunlar, Zehra’yla Mahur’un yollarını kesiştiriyor. Kendinden bir hayli büyük Mahur’a ilgi duyan Zehra, bu olgun adamın kendisisni buralardan kurtaracağını hayal ediyor. Üstelik ondan da hamile kalıyor. Zehra, neredeyse babasının yaşına yakın Haydar’a ilgisi, belki de onda babayı araması. Burada Freudyen bir bakış olabilir. Zehra’nın babası filmde bir defa görünüyor ve bir daha ortalıkta görünmüyor. Araf devri sona erdiğinde dramlar da çoğalıyor hikâye “Cehennem”e dönerken. Zehra’nın hamile olduğunu öğrenen Olgun da öfkesine yeniliyor ve kendini hapiste buluyor. Zehra da bebeğini hastanenin tuvaletinde düşüyor. Finalde “Cennet” gelse de bir hüzün kaplıyor perdeyi. Yani gri hikâyeye pembe son yok filmde.

    Hikâyede derin boşluklar…

    Filmin görselliği ve kurgusu gerçekten çarpıcı. Kış görüntülerinin çok estetik olduğunu belirtmeliyiz. Hikâye de genel olarak iyi yansıtılmış perdeye. Ama yine de bu hikâyede boşluklar var ve boşlukları doldurmak için seyircinin zihninde anlamlar yaratması gerekiyor. Filmi perdede seyrederken bunu fark edeceksiniz. Olgun’un babası Haydar’la derin sorunları insanı bir hayli zorluyor anlamlandırabilmek için. Acaba baba, geçmişte Olgun’a tacizde mi bulunmuş? Evde soğuk bir hava esiyor. Olgun’un annesi Meryem de Haydar’a karşı mesafeli duruyor hep. Yönetmen, Haydar’ın yaptığı işten bir anı yansıtıyor filminde. Haydar, evdeki mutsuzluktan alkole vurmuş kendini. Meryem, bir gün bavulunu alıp terk ediyor bu soğuk evi. Filmde çarpıcı anlar bir hayli yoğun. Otel odasında ilk defa bir erkeğe bu kadar yakın Zehra’nın Haydar’la sevişmeye başladığında başka bir paralel evrene geçiyor sanki. Yönetmen, kadın gözüyle bu anı çarpıcı bir görsellikle yansıtmış. Hastanenin tuvaletinde Zehra’nın cenini düşürdüğü sahne de unutulmaz. Yönetmen, hikâyede boşluklar bıraksa da karakterleri iyi yansıtabilmiş. Olgun’u canlandıran Barış Hacıhan, gerçekten yüksek bir oyunculuk sunmuş. Filmde Zehra olan Neslihan Atagül, televizyon dizilerinden hatırlanabilir. “Yaprak Dökümü”nde Deniz, “Hayat Devam Ediyor”da Şirin karakterindeydi. Genç oyuncu, 2007’deki 14. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Nihat Durak’ın “İlk Aşk” filmindeki rolüyle “Umut Veren Genç Kadın Oyuncu” ödülünü de almıştı. Ona ödülü verenler yanılmamış.

    İyi bir yönetmen…

    Dante’nin “İlahi Komedya” epik şiirinden ilham almış. Elbette birebir değil. “Araf”, “Cehennem” ve “Cennet” çağrışımları, dünyanın her yerinde insanın hayatında ve ruhunda yaşanıyor. Dinsel anlam yüklemek de gerekmiyor. Sinemamızın önemli kadın yönetmenlerinden Yeşim Ustaoğlu, insana dair sorunlara her zaman kamerasını çeviriyor. Yönetmen, 2012 yapımı “Araf” filminde, sadece kadın dünyasını değil, erkek dünyasını da aynı derinlikte yansıtıyor. Olgun’la Rıfat’ın cinsellik üzerine konuşmaları, küfürleri, kadınsızlıktan dolayı yaşadıkları bunalımları ancak bu kadar gerçekçi olabilir. Bu konuşmalar, dünyanın herhangi bir yerinde de böyledir. Ustaoğlu, 1999 yılında “Güneşe Yolculuk” filmiyle 1990’lardaki Kürt sorununu anlatmıştı. 2003 yapımı “Bulutları Beklerken”, ülkemizdeki azınlık sorunlarına çarpıcı bir bakış atmıştı. Yönetmenin 1994 yapımı “İz” polisiye fillmi, hikâyesinin yapısıyla psikolojik gerilme dönüşüyordu. Bu film, David Lynch kıyılarında uç noktada postmodern bir filmdi. Ustaoğlu, tıpkı Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu, Reha Erdem gibi sinema adına heyecan veriyor. “Araf” filmi görülmeli. Film seyrederken fonda duyulan müziklere de kulak vermek gerek.

    (21 Eylül 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Toprağın Çocukları’nın Galası Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde Yapıldı

    Ali Adnan Özgür’ün yönettiği Toprağın Çocukları’nın galası Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkesi’nde yapıldı ve vizyona girdi. Galaya katılan ünlüler arasında film ekibi haricinde Kadir İnanır, Ali Sürmeli, Şevval Sam, Memet Ali Alabora, Cem Davran gibi isimler vardı. Kapatıldığı tarihe kadar 17.342 öğretmen ve 8.756 eğitmen yetiştirilen, dünya ülkeleri arasında eğitim alanında en özel örnek olarak görülen Köy Enstitüleriʼnin kapatılma sürecinin ve Anadolu halkının aydınlanma savaşının anlatıldığı filmin başrollerini Erkan Can, Türkü Turan ve Ufuk Bayraktar paylaşıyor. (Haber: Muharrem Erdemir.)

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Toprağın Çocukları’nın Galası Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde Yapıldı yazısına devam et
  • Erkan Can, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D Cinemania’da sezonun ilk konuğu Toprağın Çocukları filminin başrol oyuncularından Erkan Can. Ünlü sanatçı köy enstitülerini konu alan bir filme nasıl dahil oldu? Festivaller ve oluşturulan jüriler hakkında neler düşünüyor? Resident Evil 5: İntikam ve Sadakatsizler filmlerinin fragmanları, yeni sinema sezonunda vizyona girecek bomba filmler, pek yakında köşesinde Hansel ve Gratel: Cadı Avcıları, Suzan Kardeş’in seslendirdiği Toprağın Çocukları video klibi, birbirinden taze haberler ve çok daha fazlası bu hafta Kanal D’de Ömür Gedik’le Cinemania Programı’nda!

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Erkan Can, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Adı Yul Olan Charlie

    Vur ve Kaç (Hit & Run)
    Yönetmen: David Palmer-Dax Shepard
    Senaryo: Dax Shepard
    Müzik: Robert Mervak-Julian Wass
    Görüntü: Bradley Stonesifer
    Oyuncular: Kristen Bell (Annie), Dax Shepard (Yul/Charlie), Tom Arnold (Randy), Michael Rosenbaum (Gil), Bradley Cooper (Alex), Jess Rowland (Terry), Joy Bryant (Neve), Carly Hatter (Angella), Kristin Chenoweth (Debbie), Beau Bridges (Clint)
    Yapım: Primate Pictures (2012)

    Amerikan bağımsız sinemasından gelen “Vur ve Kaç”, beklenmedik hikâye gelişimiyle seyircisine esprili ve heyecanlı bir yolculuk yaşatıyor. Komedi ve maceranın iç içe geçtiği filmde az da olsa şiddet var.

    Hollywood’un “sert adamı” Charles Bronson’ın adını ödünç almış Charlie, Tanık Koruma Programı’ndan yararlandığı için kimliğini gizli tutuyor. Küçük kasabada Annie’yi de kendine aşık etmiş üstelik. Bu aşk geride kıskanç birini, Gil’i bırakmış. Gil, eşcinsel polis memuru Terry’nin kardeşi. Genlerden olmalı, sevgilisi Annie elinden almış Charlie’yi klâsik araba üzerinden araştırıyor ve film bu araştırmayla bambaşka yollara giriyor. Charles Bronson olarak bilinen bu adamın Yul Perkins olduğunu keşfediyor. Geçmişin banka soyguncusu Yul… İlk bölümlerinde böyle bir filme dönüşeğini anlamıyorsunuz 2012 yapımı “Hit & Run-Vur ve Kaç” filminin. Annie, üniversite öğretim görevlisi olmak için uğraşıyor. Debbie onu Los Angeles’a yolluyor. Annie gidince bu can sıkıcı kasabada ne yapacağını bilemeyen Charlie, Federal polis Randy’ye haber vermeden klâsik arabasına Annie’yi alarak Los Angeles yollarına düşüyor Yul/Charlie. “Vur ve Kaç”, gerçekten beklenmedik bir anda yol filmine dönüşerek, komedinin yanına macerayı da katıyor.

    Bağımsız bir film…

    Amerikan bağımsız sinemasından gelen, iki milyon dolarlık bütçesi olan ve şimdiye kadar bütçesinin kat kat fazlasının gişe başarısı kazanan “Vur ve Kaç”, bir komedi-macera. Yer yer şiddet de kendini gösteriyor. Hikâyeye Alex girince hareket de başlıyor. Alex’i, köpek maması satan markette tanıyor seyirci. Yanında da Neve var. Neve, Yul/Charlie’nin eski nişanlısı. Alex, kendisine eşcilselmiş gibi davranan siyahi izbandut bir adama dersini verdikten sonra yollara düşerken peşinde olduğu Yul/Charlie’nin yakınlarda olduğunu öğreniyor. Nefes kesici araba takiplerinn yaşandığı bu bölümler adrelani hayli yükseltiyor. Sonunda “kötüler” cezasını buluyor ve Annie de “iyi” Yul/Charlie’ye kalıyor. Seyirciye de bu macerada eğlenme düşüyor. David Palmer-Dax Shepard ikilisi, ortaklıklarıyla bağımsız sinemada önemli bir yer edinecekler gibi. Shepard, oyunculuk ve senaryo yazımlarıyla bu beraberliğin filmlerini zenginleştiriyor. Michigan’da 1975’te doğmuş Shepard, Mark Steven Johnson’ın 2010 yapımı “When in Rome-Aşk Çeşmesi” filminde Kristen Bell’le beraber oynamışlardı. 1980’de yine Michigan’da doğmuş Kristen Bell, “Veronica Mars” ve “Heroes” televizyon dizileriyle ünlendi.

    (21 Eylül 2012)

    Ali Erden

    [email protected]