Chris ve Ekibi Panama’ya Gittiklerinde

Son Vurgun (Contraband)
Yönetmen. Baltasar Kormakur
Senaryo: Aaron Guzikowski
Müzik: Clinton Shorter
Görüntü: Barry Ackroyd
Oyuncular: Mark Wahlberg (Chris), Kate Beckinsale (Kate), Ben Foster (Sebastian), Giovanni Ribisi (Tim), Robert Wahlberg (John), Lukas Haas (Danny), Caleb Landry Jones (Andy), JK Simmons (Kaptan Camp), Diogo Luna (Gonzalo)
Yapım: Universal (2011)

İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur’un İzlanda suç edebiyatının önemli romanını Hollywood’a uyarladığı “Son Vurgun”, gizemi dağılsa da gerilimi nefes kesiyor. Özellikle final bölümleri çok iyi.

Chris Farraday, eskinin namlı kaçakçısı. Şimdi dürüst yollarla hayatını kazanmaya çalışan biri. Kate’le evli. İki küçük oğulları var. Mutluluk her yerden fışkırıyor muhteşem New Orleans’ta. Elbette kayınbirader Andy’nin suça meyilli hali olmasa. Andy, gemiye zula ettiği kokainleri denize atmak zorunda kalıyor. Çünkü sahil koruma gemide uyuşturucu olduğunu nedense öğrenmiş. 700 bin dolarlık kokaini Tim’e götüremeyen Andy için, elbette Chris ve ailesi için de zorlu anlar başlıyor. İşe el koyan Chris, Tim’i ikna ettikten sonra eski günlerdeki gibi ekibini topluyor. Amacı Panama’da 10 milyonluk sahte banknot satın alıp bu belâdan kurtulmak. Kaptan Camp’in yük gemisine işçi olarak giren Chris ve ekibi, Panama’da nefes kesen bir maceranın içinde buluyorlar kendilerini. Chris, kardeş gibi güvendiği Sebastian’a emanet ediyor ailesini. Tim de rahat durmuyor. Geride, Chris’in bilmediği plânlar işliyor. Sürekli lolipop emen Sebastian’ın gizemli ve güvenli bir görüntüyü seyirciye ulaştıramadığından, kuzeye özgü o mistik hâl bozuluyor, ardından da “hakiki kötü”nün Tim olmadığı hemen fark ediliyor. Hikâyenin yapısı ve gerilimi çoğaltan kurgusu, İzlandalı yönetmen Baltasar Kormakur’un filminde beklentileri çoğaltıyor. İzlanda’da çekilmiş filmi görmedik. Hollywood için yeniden çekilen bu filme karşı bir önyargımız da yok. Hem İzlanda’da hem de Hollywood’da çekilen bu filmler, “Leyndardomar Reykjavikur 2000” (Reykjavik Gizemleri 2000) adlı ortak yazarlı bir gerilim romanına dayanıyor. Bu gerilim romanının başını İzlandalı ünlü yazar Arnaldur Indridason çekmiş. Reykjavikli yönetmen Oskar Jonasson, bu romanı 2008 yılında “Reykjavik-Rotterdam” adıyla sinemaya uyarladı. Senaryoyu da yazar Indridason’la ortak yazdılar. Filmin başrolünde de, şimdi gördüğünüz 2011 yapımı “Contraband-Son Vurgun” filminin yönetmeni Baltasar Kormakur oynamış. Kormakur’un Hollywood için çektiği “Son Vurgun” filmi, bir ikinci çevrim (remake) oluyor. İndridason, bir dolu gerilim romanı yazmadan önce film eleştirmenliği de yapmış. Yönetmen Kormakur, İndridason’un “Myrin/Jar City” romanını 2006 yılında aynı adla sinemaya uyarladı. İndridason’un bu “Dedektif Erlendur” serisinden “Myrin” gerilimi, “Sırlar Şehri” adıyla Sinemis Yayınları’ndan 2005’te çıkmıştı bizde. Yönetmen Kormakur, 1966 yılında Reykjavik’te doğdu. Yönetmenin, 2008 yapımı “Brudgumin-Belâlı Düğün” ve 2010 yapımı “Inhale-Nefes Nefese” buralara da geldi.

Panama Kanalı’nı görmek…

Chris, sahte banknotları beğenmeyince zorunlu olarak Panama’nın yeni “kötü adamı” Gonzalo’ya başvuruyor. Andy yine devreye giriyor ve işler yine karışıyor. Gonzalo, ona soygunda yardım etmesini istiyor. Sahte banknot karşılığında, kaçakçılıktan çok farklı bu soygun işine giren Chris, kadim dostu Dany’yle bunu da başarıyor. Gonzalo’nun derdi para değil, Amerikalı soyut dışavurumcu ressam Jackson Pollock’ın (1912-1956) paha biçilemez tablosunu çalmak. Şiddet ve gerilim yüklü anların çoğaldığı filmde, özellikle dönüş yolunda gemideki anlar nefes kesiyor. Belki pek gizem ve sürpriz kendini pek hissettirmese de ikinci bölümü perdede yaşamak gerek. Chris’in Kate’i kurtardığı sahnelere de dikkat. Filmde, sinemaskop olarak etkikeyici Panama Kanalı’nı görmek de muhteşem. Filmin kameramanı Barry Ackroyd, Ken Loach ustanın filmlerinin gözü. Fonda duyulan müzikler de iyi. “Contraband” parçasını duyduğunuzda kendizi okyanusun derinliğindeymiş sanıyorsunuz. Ama buna karşın “Raid” parçasında da heyecanınız artıyor vurmalı çalgılar yüzünden. Son jenerikte, muhteşem John Lee Hoocker’ın “Boom Boom” blues şarkısını da duymak iyi geliyor.

(Bu yazı 16 Mart 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(16 Mart 2012)

Ali Erden

[email protected]