Kocaman, hüzünle bakan gözleri, narin yüzüyle 1960’larda sinemanın yakışıklı ve duyarlı aktörleri arasındaydı. 1970’lerde de etkinliğini sürdürdü. Esas olarak 1969 yapımı “They Shoot Horses, Don’t They? / Son Gerçek: Atları da Vururlar”da Jane Fonda ile hiç durmamacasına, ölümüne dans eden genç adam olarak hatırladığımız Kanadalı Michael Sarazzin, 70 yaşında Montreal’de kanserden öldü.
Siyah şeritli bir “Kaybettiklerimiz” köşesi için yeterince kayıp yazısı yazmadık burada. Gene de, eski aşinaların teker teker öldüğünü düşünmeden edemiyorum. Oscar adayı genç sinemacı Tim Hetherington ile aynı haftada ölen (onun yazısı tumblr’da) Sarazzin, çok filmde oynamış ama hafızalarımıza Sydney Pollack’ın filmindeki umarsız Robert Syverton karakteriyle kazınmıştı. Dokuz dalda Oscar adayı olan film, bunlardan sadece birinde ödülü aldı. Yarışmanın yöneticisi acımasız ve gıcık Rocky’yi oynayan Gig Young, En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu oldu.
Sarazzin 1967’deki “The Flim – Flam Man / Üç Kağıtçı”da ise üçkâğıtçı Mordecai’ın (George C. Scott) asker kaçağı gönülsüz çırağı Curley’le de hatırlanır.
Frankenstin’ın canavarından, yankesicilik stajyerine, Barbra Streisand’in taksi şoförü kocasına kadar pek çok rolde izledik onu ama sinema tarihine adı, bir dans maratonuna tanımadığı bir kızla katılan umarsız genç olarak yazıldı. Amaçsız, işsiz bir sinema figüranı… Jane Fonda’nın oynadığı Gloria’nın kavalyesi tıbbi testi geçemeyince, Rocky’nin müdahalesiyle onun yerine yarışmaya girer. Katılımcıların hepsi gibi onlar da umutsuzdur, müsabakanın ödülü olan 1500 dolara şiddetle ihtiyaçları vardır. Aradan çeyrek yüzyıl geçtikten sonra bir gazeteyle “They Shoot Horses, Don’t They?” üzerine yaptığı bir söyleşide, filmi izleyince hâlâ çok etkilendiğini söylüyordu. “Haftada bir dolara bile çalışırdım o filmde.”
Jacques Michel André Sarrazin 22 Mayıs, 1940’ta Kanada’da, Montreal’de doğdu. Liseyi bıraktıktan sonra orada ve Toronto’da sahneye çıktı, televizyonda çalıştı. Hatta Kanada televizyonunda Geneviève Bujold ile ikisi Romeo ile Juliet’u oynadılar. 1965’te Universal Studios ile anlaşma imzalayıp önce televizyona devam etti, iki yıl sonra da “Gunfight in Abilene / Abilene’de Çatışma” ile ilk sinema filmini çevirdi. Onu şöhret yoluna çıkaran film, “The Flim – Flam Man / Üç Kağıtçı” oldu. Barbara Hershey ile oynadığı, Robert Mulligan’ın yönettiği, yeterince takdir görmemiş “The Pursuit Happiness”teki (1971), bir kadını kazayla öldüren adam rolüyle dikkati büsbütün üstüne çekti.
Bu arada, 1968’de Jacqueline Bisset ile birlikte oynadıkları “The Sweet Ride”ı da unutmamak gerek. Sarazin filmde, avare bir Malibu sörfçüsü olmuştu. Hatta onu belki de “Sometimes a Great Notion”dan, Paul Newman’ın yanlış anlaşılmış üvey kardeşi olarak hatırlarsınız. Filmi Newman yönetmiş, Jane’in babası Henry de oynamıştı. Ertesi yıl Sarazzin, Newman ve Bisset ile yeniden bir araya geldi. “The Life And Times Of Judge Roy Bean”de Bisset ile karı-koca oldular. Gerçek hayattaki durumları da pek farklı değildi. Beatnik dramı “The Sweetest Ride”la başlayan (hakiki) ilişkileri 14 yıl sürdü.
Bu dönemde, “Midnight Cowboy”de Joe Buck’ı oynama teklifi, eline geçen en büyük fırsattı. Ama Universal aktöre izin vermedi, rol de Jon Voight’a gitti ve ona Oscar adaylığı getirdi. Ne var ki, stüdyo oyuncusunu Pollack’ın filminde oynatarak bir telâfi mekanizması çalıştırdı. Üç-dört gece hiç uyumadan çalıştıklarını söylüyor. Yönetmenleri hakiki yorgunluk belirtileri göstermelerini istiyormuş. Bu durum oyuncuları olumsuz yönde etkilemiş. Bruce Dern ile birbirlerine girip, boyuna kavga ediyorlarmış. Yıldızı 1970’lerin ortasından sonra sönmeye yüz tuttu. Ama 1993’te, Hollywood, Florida’da külüstür bir moteli işletmeye çalışan Quebecli bir aile üzerine kurulu bir Kanada komedisinde oynaması yeniden hatırlanmasına sebep oldu. Fransızca filmde, parlak dönemini geride bırakmış Kanadalı çapkın şarkıcı Romeo Laflamme, onu ülkesinde kült haline getirdi.
Daha yakın geçtimşte TV dizilerinde oynayan Sarazzin, son olarak 2008’de televizyon filmi “The Christmas Choir / Noel Korosu”nda rol almıştı. “Star Trek / Jazy Yolu” hayranları da onu dizinin “Deep Space Nine”ından hatırlar belki. Hiçbir zaman star olmadı. Uzunca bir parlak dönem yaşasa da, yavaş yavaş geri plâna çekildi. Genellikle kendinden meşhur aktörlerle oynadı. Ama o yılların yakışıklı, güzel gözlü, Altın Küre ve BAFTA adayı, sevilen bir oyuncusuydu işte. Masum gençliğin timsali… Geriye filmleri ve bir başka ilişkiden olma, ikisi de Montreal Gazette’te çalışan kızları kaldı. Bir selâm göndereyim dedim.
“They Shoot Horses, Don’t They?”in veda yılı olsa gerek. Yarışmacılardan birini, Alice’i oynayan çok yetenekli İngiliz aktris Susannah York da 15 Ocak’ta bu dünyayı terk etmişti. Ona da selâm olsun!
(24 Nisan 2011)
Sevin Okyay