İFSAK Kısa Film ve Belgesel Yarışması Sonuçlandı

30. İFSAK Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması sonuçlandı. Nisan ayında Prof. Dr. Neşe Kars, Senem Tüzen, Aylin Kök Aydın, Senem Aytaç ve Serkan Turaç’ın ön elemesini yaptıkları 211 film arasından, dereceye giren filmler tespit edildi. Ödül töreni, 02 Mayıs 2010 Pazar günü saat 14:00’de Pera Müzesi’nde yapıldı. İFSAK Başkanı Tanju Akleman’ın açılış konuşmasıyla başlayan tören programı, ödüllerin verilmesi ve dereceye giren filmlerin gösterilmesi ile son buldu. Dereceye giren filmler arasında Hakan Ömer Zorka, Zeynep Dadak, Eytan İpeker, Neşe Kars, Alper Öztekin ve Ersan İlal’in filmleri de var.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İFSAK Kısa Film ve Belgesel Yarışması Sonuçlandı yazısına devam et
  • Çılgın Bir Gece

    Shawn Levy’nin yönettiği ve Steve Carell, Tina Fey, Mark Wahlberg ile Taraji P. Henson’nun oynadığı Çılgın Bir Gece (Date Night), 21 Mayıs 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Phil ve Claire Foster orta halli evli bir çifttir. Rutin giden ilişkilerine bir tat katmak için haftada bir yemeğe çıkma kararı alırlar. Phil, Claire’ı şehrin en havalı restoranına götürmeye karar verir fakat burada rezervasyonları yoktur. Masa beklerken, vaktinde gelmeyen bir çiftin isimlerini kullanarak içeri girmeye karar verirler, artık Tripplehorn’lar olmuşlardır. Akıl almaz bir maceraya sürüklenirler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Bahtı Kara

    Sadi Bey’in Twitter Günlükleri 19

    Filmler hakkında sağdan soldan, kenardan köşeden, yukarıdan aşağıdan duyulanlarla karar vermemek lazım. Bahtı Kara’4. Uluslararası …

    … Bursa İpek Yolu Film Festivali sırasında görememiştim. Bursa’da En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Erkek Oyuncu (Reha Özcan) …

    … ödüllerini kazansada, bazılarınca film kötülendi. Üstüne üstlük birde Jüri Başkanı Hülya Uçansu’nun filmle ilişkisi olduğu ortaya …

    … çıkınca film, bir çeşit “yargısız infaz”a uğradı. Filmi basın gösteriminde seyredince aldığı ödülleri hak ettiği kanaatine vardım. Bu …

    … film Kara Bulut adıyla çekilmeye başlanmıştı, adı sonradan Bahtı Kara’ya çevrildi. Çekimleri başladığında ortaya “senaryosuz …

    … çekilen film” şeklinde bir şehir efsanesi yayılmıştı. Bursa’da En İyi Senaryo Ödülü kazanınca yapımcısının birine efsaneyi sorduğumda …

    … öyle bir şey olmadığını söylemişti. Basın gösterimi sonrasında diğer yapımcısına da sorduğumda filmin senaryosunun olduğunu, sadece …

    oyunculara önceden verilmediğini, sette okutularak, oyuncuların diyaloglara doğaçlama katkıda bulunmalarına imkân sağlandığını söyledi …

    Uygulamanın çok başarılı olduğu film seyredildiğinde anlaşılıyor. Sadece diyaloglarda bir zaaf var. Neredeyse bütün karakterler, …

    … neredeyse bütün konuşmalarının sonuna “ya” şeklinde ekleme yapmadan konuşmuyorlar. Film, ödül ve şehir efsanelerinden bahsetmişken …

    … festivallerde kazanılan parasal ödüllerden de bahsetmekte fayda var. Şaşalı ödül törenlerinde âlâyı vâlâ ile duyurulan para …

    … ödüllerinin bir – iki sene sonra zar zor ödendiği de fısıltı gazetesinde dolaşan haberler arasında. Duymamışlarsa festival …

    … düzenleyicilerine de duyurmuş olayım.

    Ken Loach’ın yönettiği Hayata Çalım At – Looking For Eric filminden bir beyazperde yazısı: “İntikamların en asili affetmektir.”

    14 Mayıs’ta gösterime girecek olan Vera’nın Şoförü, yeni bir ithalâtçı firmanın ilk filmi. Firma sahibi Ömer Pekmez, yıllar önce ünlü …

    … siyah – beyaz klâsik filmler Sıradan Faşizm ve Potemkin Zırhlısı’nı da sinemalarda gösterime sunmuştu. Yıllar önce dediysem …

    … filmlerin ilk vizyonları değil, 15 – 20 yıl öncesi demek istiyorum. Ömer Pekmez’in diğer bir özelliği de uzun yıllar sinemalarda …

    … ücretsiz dağıtılan Sinema Gazetesi’nin kurucu ortaklarından birisi olmasıdır. Diğer ortak Saim Yavuz, Sinema Gazetesi’ni uzun yıllar …

    … yayınladıktan sonra oğlu Deniz Yavuz’a devretti, o da bir müddet yayınladıktan sonra birkaç yıldır yayını durmuştu. Geçtiğimiz hafta …

    … güzel bir gelişme oldu, antraksinema.com adresinde web sitesi olarak yeniden yayına başladı. Antrakt Sinema Gazetesi’nin internet …

    … ortamında da uzun yıllar yayınını sürdürmesini dilerim.

    Son günlerde basına Kafe ve Esma adlı kısa filmlerin Cannes Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil ettiği şeklinde haberler yansıdı.

    Bir yoruma göre, 95 € veren herkes -filmin artistik yönünde bir problem olmadığı sürece- filmini festivalin Short Film Corner bölümüne …

    … kaydettirebiliyor -muş. Oraya alınan filmler Cannes Film Festivali’ne seçilip ülkelerini temsil etmiyorlar -mış. O mecra, pazarlama …

    … ve dağıtım çalışması kapsamında film profesyonelleriyle filmin sahibini buluşturuyor -muş. Filmlerin ilgilileri veya festivali takip…

    … eden ve konuya vakıf olanlar bir açıklama yapsa da sadibey.com’da yayınlasak diyorum.

    Anadolu Üniversitesi 12. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nin “sinema sektöründe yardımsever kişiliği ile tanınan” şeklindeki …

    … onore edici bir ifadeyle 01 Mayıs İşçi ve Emek Bayramı’nda şahsıma verdiği “Sinemaya Emek Ödülü”mü açılış gecesinde Beyoğlu Emek …

    … Sineması’na adadığımı eşe dosta duyurayım, çok mutlu olduğumu belirteyim. Teşekkür ederim Anadolu Üniversitesi.

    (11 Mayıs 2010)

    Sadi Çilingir

    sadicilingir@sadibey.com

    Vera’nın Şöförü

    Pavel Chukhray’ın yönettiği ve Igor Petrenko, Yelena Babenko, Bogdan Stupka, Andrey Panin ile Ekaterina Yudina’nın oynadığı Vera’nın Şöförü (Voditel Dlya Very – Vera’s Driver), 14 Mayıs 2010’da Duka Film dağıtımıyla Yeni Film Prodüksiyon tarafından vizyona çıkarıldı.
    General Serov’un kızı Vera göz alıcı ve çekici ancak fark edilir derecede fiziksel engeli olan bir kız, Viktor ise General adına çalışan genç ve yakışıklı bir kızıl ordu askeridir. Vera’nın özel şöförü olarak göreve atanan Victor, görür görmez Vera’ya ilgi duymaya başlar. Ancak Generalin uzun boylu, sarışın ve güzel hizmetçisi Linda da kızıl ordu askeri Viktor’dan hoşlanmaktadır.

    Yasak Aşkın Son Perdesi: Matmazel Chambon

    Yüreklerindeki sese kulak veren âşıkların bu yolculuk esnasında kaybolmalarını içtenlikle aktaran sıcacık bir film var karşımızda…

    Hayatınızda kaç kere aşık oldunuz, ya da gerçek aşkı tattınız? Eğer cevabınız “aşık oldum”dan yanaysa hayata dair birçok detayı Matmazel Chambon (Madamoiselle Chambon) filminde bulacaksınız. Ama üzülerek söylüyorum ki, “ah nerede o eski aşklar” diye sitem edeceksiniz. Çünkü Matmazel Chambon çok basit bir aşk hikâyesinden oldukça gerçekçi bir durum yaratan ve “hayatın içinden” olan tüm olayları kendi iç dünyasıyla birleştiren bir film. Buradan yola çıktığımızda mutsuzlukla mutluluğu, ışık ve gölgeyi aralarına ufak ufak serpiştirdiği aşk kırıntılarıyla donatıp, yarım kalmış, yeri dolmamış, ölümcül bir tutkuyla sarmalanmış, bastırılmış duyguların adeta yeniden yaşanmasına neden olan Matmazel Chambon bunu gayet iyi aktarıyor. Ama bu avantajına rağmen ağır aksak ilerleyen temposu ile Fransız filmlerine alışık olmayanlar için bir dezavantaj haline dönüşebilir. Bu çok da önemli değil diyorsanız doğru adrestesiniz!

    Gelelim hikâyemize… Bir varmış bir yokmuş, ufak bir kasabada şantiye görevlisi olarak çalışan Jean çok mazbut ve ailesine düşkün biriymiş. İşinden evine gelir, evinden işine gidermiş. Yüreği her zaman sevgiyle dolu olan Jean eşi dışında bir başkasını sevmenin belirsizlik olduğuna inanırmış. Ama ne yapsın adamcağız bir gün okul dönüşü çocuğunu almaya gittiğinde öğretmeni (Matmazel Chambon) onu bir anda etkileyivermiş. Kim inanırdı ki yasak aşkın yaşanacağına! Yaşanmış işte, hem de öyle bir yaşanmış ki kelimeler adeta kifayetsiz kalmış.

    Gerçek Aşkın Kaideleri

    Bu hikâyeyi baz aldığımızda bazen ağızdan çıkan cümlelerin, davranışlar kadar etkili olmadığını görebiliriz. Meselâ kanadı kırık kuş misali sevgiyi başka kollarda arayanlar vardır ama gerçek aşkın ruhunu bu kadar samimi bir dille, hem de daha az diyalogla anlatan hikâyeler çok fazla çıkmaz karşımıza. Çünkü çoğu filmde klişe olan gençlik aşkları işlenir. Lâkin buradaki durum biraz farklı… Jean ve yasak aşkı başlatan Matmazel Chambon orta yaş krizine yakalanan yetişkin insanlardır. Mantıklı olarak düşündüğümüzde, insanlara hayatta olduğunu hatırlatan gerçek aşklar ancak orta yaş sendromu yaşayan kişilerin uğrak yerleridir. Geçmişlerinde aşkın kalıcı etkisiyle tanışamamış orta yaşlılar, tatminsizliğin içlerini kemirmesiyle yepyeni diyarlara yelken açarlar. Zaten yaşadıkları hayattan başı dönmüş insanların başka diyarlara yelken açmalarının sebebi gözü daha kara olmaları değil midir? Tıpkı Matmazel Chambon ve Jean çiftinde olduğu gibi… Her ikisi de kendilerini farklı yollardan ifade ederler. Ama bu ifade biçiminde unutulmaması gereken bir şey vardır. O da gerçek aşkın kavuşamamaktan ibaret olduğu…

    Kavuşmak Veyahut Kavuşamamak

    Çoğu zaman kafamızda hayal ettiğimiz “mutlu son” perdesi gerçek aşkın bir yansıması değildir. Amma velâkin, kısa süreli yaşanan aşk her şeye bedeldir. Çünkü heyecan, macera ve kaçamak üçlüsü evliliği çatırdayan bazı erkekler için idealken, yalnız kalpli kadınlar için de kaçış noktasıdır ve aşkın ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Bu da aşkı daha cazip hale sokar. Peki, Matmazel Chambon ve Jean çiftinin yaşadığı aşka ne demeli, onların aşkını nasıl değerlendirmek gerekiyor? Bana soracak olursanız ikisinin arasında yaşananlar boşlukları doldurmak için yola çıktıkları bir gezinti sanki… Batan geminin sularında yüzen bu iki erişkin insan, hayatlarını sıradanlıktan kurtarmak adına böyle bir yola başvuruyorlar. Yalnız beni ve izleyicileri derinden etkileyeceğini düşündüğüm çok önemli bir sahne var o da şu: Çocuğunu ve karısını iyice ihmal eden Jean artık tüm riski göze alarak Matmazel Chambon’la Paris’e gitmeye karar verir. Bavulunu alıp evden çıkar. Çıkış o çıkıştır. Sonradan fark ederiz ki, evdeki hesap çarşıya uymaz. Jean aniden metroda belirir ve trenin kalkmasına çok az kalmıştır. Ama bir türlü Matmazel Chambon’un yanına gidemez. Tam seviniriz şimdi kavuşacaklar diye. İşte tam o anda hüzünleniriz ve içimiz burkulur. Zaten filmin de asıl amacı budur. Ne demişler “Âşıkların dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır.” (özlü sözün orjinalinde insanlar lâfı geçmektedir)

    Duygu Yüklü Bir Fransız Yapımı

    Yukarıdaki paragraftaki özlü sözü çok güzel bir şekilde filmin altına süpüren yönetmen Stephane Briza seyircisine gizli bir mesaj vererek yapılan hatalardan ders alınması gerektiğini her fırsatta dile getiriyor. Ayrıca tipik Hollywood filmlerinde kullanılan efektler olmadan dramatik bir yapı inşa eden film, yalnızlığın ve tatminkâr olamamanın zorluklarını ön plâna alarak bu duyguyu izleyenlere zerk ediyor adeta. Buna ek olarak; doğaçlama oyun çıkaran oyuncuların da filme katkısı büyük…

    Sonuç olarak; İstanbul Film Festivali’nde izlediğim en etkili filmlerden biri olan Matmazel Chambon uzun zamandır hem beyazperdede seyretmeyi istediğim, hem kendi halinde bir Fransız filmi, hem de karmaşık Hollywood filmlerinin oldukça uzağında yer alan bir yapım.

    (11 Mayıs 2010)

    Arzu Çevikalp

    arzucevikalp@arzufilm.com.tr