19 Şubat 2010 Haftası

“Arthur: Maltazar’ın İntikamı”nın adı, “Maltazar’ın İntikamı’na Giriş” olmalıydı; çünkü ‘arkası yarın’ tarzı bir seri başlamış bulunuyor. Oysa her bölüm kendi içinde ‘bir bütün’ olarak sunulmalı diye düşünüyorum. Bu ticari numara çocuk ve ergen seyircilerin hoşuna gitmeyebilir fakat canlı oyuncuların da yer aldığı, birkaç milimetre büyüklüğündeki ‘minimoy’larla böceklerin mikro dünyalarının renkleri içinde kaybolup, düşlerin şeker gibi lezzetini alacakları kesin gibi. Gerçek çekimlerle ağırlıklı olarak animasyonun birleştirildiği, çok küçük yaşlara ‘biraz büyük’ gelebilecek bir macera. Klasik – evrensel mesajı ise herkese uygun: Doğa (bitki örtüsü / hayvanlar dışında örneğin kayalar ve diğer cansızlar da…) hepimizin annesidir; onun her zerresiyle bütünleşip canını yakmamalıyız.

“Aşk Dersi”, 60’lar İngiltere’sinin ‘tutucu’ sosyal – aile – eğitim yapısı içinde Oxford’a hazırlanırken düşlerinde ‘özgürlük’le eş anlamlı Paris’e gitmek, aklında kısa süre sonra 17 olduğunda kadınlığa geçme plânı olan ve yüreği pır pır eden akıllı genç kızın, otuzlarındaki bir adamın ‘hayat mektebi’nde eğitim alması üzerine kurulu. Yeniliğe, değişikliğe ve gökkuşağına kapalı bir ülkede / toplumda gediklerin mutlaka açılacağının garantisine dair ‘politik gibi gözükmeyen politik bakış’, aşk deneyiminin içine süper işlenmiş. Zaman – mekân uyumu mükemmel… Carey Mulligan, elinizi uzatıp dokunma isteği uyandıracak denli canlı, hakiki, güzel; Amerikalı oyuncu Peter Sarsgaard ise belli ki yönetmen tercihiyle bu İngiliz filminde… Ve tabii ki ona özgü olan yüzünde, yine güvenilmez çekicilikle romantik kırılganlığı birleştirmiş bulunuyor. Harika bir film ya: Bu eğitim, her kültür ve her yönetim biçimine dâhil insan için önemli veriler sunuyor.

“Kan Arzusu”, arızalı yaratılmış insanlardan bir insanı, ahlâklı bir din adamını vampirliğe evirip arzuların günahlarıyla tanıştıran ve adına aşk denilen şefkatle acımanın ortasında cinayetlere savuran, cüretkâr bir çalışma. Her birine mizah şırınga ettiği türleri aynı öyküde kullanması, tam usta işi: Fantastik sinemanın korku türünde gerçekliğe prim verirken, “kara film’lerin, ‘polisiye’lerin ve Hitchcock Sineması’nın alanlarına giriyor. Kısa süreli zevklere karşılık, uzun süreli fiziksel ve ruhsal eziyetler çekmek için yaratıldığımıza dair de neredeyse tez sunuyor. Muhteşem bir yapım tasarımı da, hikâye dönüşüp değiştikçe, oldukça serbest esinlerle yeni boyut, doku ve renkler oluşturuyor. Bu yılın en ilginç deneyimlerinden. Benim gibi “İhtiyar Delikanlı – Oldboy” ile çok haşır neşir olmamışsanız da izleyin. Park Chan-wook, çok zor iki rolde, unutmanızın mümkün olmadığı iki oyuncu kullanmış ki meselâ, sinemada yönetmen – oyuncu etkileşimi böyle bir şey olsa gerek!

“Kurt Adam”, “The Werewolf” (1913) adlı 18 dakikalık kısa filmden başlayarak 97 yıldır sinemada korkutmaya devam eden bu ‘canavarlaşmış insan’ öyküsünün son filmi olarak, dramın özünde yer alan temaya, yani asıl kötülüğün insan ruhunun karanlığında saklı olduğuna kusursuzca atıf yapıyor. Ve 19. yüzyıl sonlarında, İngiltere kırsalındaki ‘lânetlenmiş’ Talbot ailesinin soğuk, yalnız, donuk malikânesinde, karısı ve iki erkek evlâdının hayatlarını ‘söndüren’ baba karakteriyle sinemaya katıksız bir kötü daha armağan ediyor… Anthony Hopkins’in müthiş katkısıyla tabii!

Sanki Kurt Adam rolünü oynamak için doğmuş gibi görünen bir tipe sahip Benicio Del Toro’dan, çevresine tekinsizlik yayan Scotland Yard Müfettişi Hugo Weaving’e ve ayrıntılı sanat yönetimine kadar her elemanın bu filmi izlemeniz için iyi birer neden olduğunu söyleyebiliriz. Sadece ama sadece… 1981’de “An American Werewolf in London”da bizzat başlattığı yenilikçi / gerçekçi makyaj etkilerinden bir tür geriye dönüş yaparak, yeni versiyonda temel alınan 1941 yapımı orijinal “The Wolf Man”deki makyaj uygulamalarına benzer bir yüz çalışması yapması, Rick Baker’ı (6 Oscar’lı) bu konudaki düş kırıklığının müsebbibi haline getiriyor! Tercihlerde son söz onun olmasa da, dijital etkilerle protezleri birleştiren tabii ki falsosuz- ama ‘eski’ bu uygulama, filmin zaafı olmuş. Yine de, örneğin büyük kıyım ve kargaşanın yaşandığı Londra sahnesi için bile görmeniz gerekli.

“Percy Jackson & Olimposlular: Şimşek Hırsızı”, ‘cin fikirli’ yönetmen Chris Columbus, mitolojinin cazibesini günümüze taşıyarak ‘bir taşla iki kuş vurmuş’. Tanrıların insan formlarına dönüşerek yine insanlarla sevişmeleri sonucu doğan yarı-Tanrı çocuklarının, tehlikelere gebe ama bir yönüyle de üstün vasıflarından dolayı avantajlı ‘kaderleri’ üzerinden ebeveyn – çocuk ilişkilerine dair ailevi bir film, bir… Bu, baba ya da anneleri -mecburen- Olimpos’da ikâmet eden ergenlerin Tanrılar katında dönen entrikalar sonucu dünyayı savaşlara teslim etmemek için giriştikleri görkemli macera, iki. Zaten A sınıfı eğlence sineması da böyle bir şeydir işte. Görsel – işitsel zevklerden dört köşe olmuş vaziyette, hafif duygulanmış biçimde salondan mutlu çıkarsınız. Biz ‘snop’ film eleştirmenleri için de geriye, kavram sanatçılarının ve görsel etki sihirbazlarının muhteşem işleri kalır; yani şimdi Denizler Tanrısı Poseidon’un günümüz modern kentinde bir gece vakti denizden çıkmasının sinemasal anlamda da görkemi az şey midir?

(16 Şubat 2010)

Ali Ulvi Uyanık

aliuyanik@superonline.com

Pippa’ya Mektubum

İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın yarım kalan barış yolculuğunun Türkiye ayağını tamamlayan Bingöl Elmas’ın Pippa’ya Mektubum isimli belgeselinin ilk gösterimi, !f İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Film, 13 Şubat 17:30’da ilk kez izleyicisi ile buluşacak. Belgeselin Ankara gösterimi ise yine festival kapsamında 28 Şubat, saat 17:00’de yapılacak. Pippa’ya Mektubum, Fransız kanalı Arte tarafından desteklenerek, yapım şirketi Article Z’den Patrice Barrat’ın Öteki Türkiye Programı çerçevesinde ve Tuğrul Artunkal’ın editörlüğünde gerçekleştirildi. Yolculuk sırasında Bingöl Elmas’ı 5 kişilik bir yapım ve çekim ekibi izledi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar: 1 / 2
  • Fragman
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İlayda Vurdum Yazıyor
  • Diğer haber ve basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pippa’ya Mektubum yazısına devam et
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    05 – 07 Şubat 2010 Haftasonu (Weekend),
    05 – 07 Şubat 2010 Zirve 20 (Top 20) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Akbank Sanat’ta “Her İnsan, Bir Dünya”nın Mart Ayı Konuğu: Erol Günaydın

    Fotoğrafçı ve yazar Merih Akoğul’un hazırlayıp sunduğu Her İnsan Bir Dünya başlıklı etkinlikler dizisinin beşincisinde, Türk tiyatro ve sinemasının duayen ismi Erol Günaydın Akbank Sanat’ın konuğu oluyor. Canlandırdığı tiplemeler, çizgi dışı rolleri ve hepsinden de önemlisi aktör duruşuyla çevresine örnek olmuş, çağdaş bir meddah Erol Günaydın, 17 Mart 2010, Çarşamba günü tiyatro ve sinemanın son 50 yılını izleyicilerle paylaşacak. Erol Günaydın’ın anıları, hüzünlü ve neşeli hikâyeleri ile renklenecek etkinlikte, günümüzün tiyatro kültürü tartışılacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Erol Günaydın fotoğrafları için tıklayınız.
  • 30 Saniye Ara, Akbank 6. Kısa Film Festivali Başlıyor

    Akbank Sanat, 01 – 11 Mart 2010 tarihlerinde gerçekleştireceği Akbank 6. Kısa Film Festivali ile yurtiçi ve yurtdışından geniş katılımı, yeni bölümleri, atölye çalışmaları ve söyleşileriyle sinemaseverlere keyifle izleyecekleri bir festival sunma hedefini sürdürüyor. Bu yıl 30 Saniye Ara sloganını taşıyan festival, 396 filmin başvurduğu yarışma ve yarışma dışı bölümünün yanı sıra, farklı renkler, coğrafyalar, kültürler, düşünceleri bir araya getiriyor. Yapılan değerlendirme sonucunda festivalin ulusal yarışmalı bölümüne 20 kurmaca ve 10 belgesel olmak üzere toplam 30 film alındı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sevgili John

    Lasse Hallström’ün yönettiği ve Amanda Seyfried, Channing Tatum, Henry Thomas ile Richard Jenkins’ın oynadığı Sevgili John (Dear John), 19 Mart 2010’da Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    John Tyree, orduya yazılır ve evden ayrılır. Gitmeden önce, hayır kurumlarında çalışan üniversite öğrencisi Savannah ile tanışır. Tesadüfler onları hep karşı karşıya getirir. Aralarındaki ilişki kıskançlık nedeniyle bozulur gibi olsa da, John genç kızın kalbini kazanmayı başarır. Ancak 11 Eylül’den sonra John orduya çağrılmıştır. Aralarındaki ilişki artık mektuplarla ilerleyecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sevgili John yazısına devam et
  • Altyazı Yazarları “Ben Küba”yı Tartışıyor

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi, !f İstanbul takipçileri için Mikhail Kalatozov’un 1964 tarihli şaheseri Ben Küba’yı tartışıyor. Film, Küba Devrimi’ni hazırlayan koşulları dört epizotla gözler önüne sererken seyirciye unutulmaz bir estetik deneyim yaşatıyor.
    Ben Küba, 19 Şubat Cuma günü saat 17:00’de !f istanbul Festival Merkezi The Hall’da tüm sinemaseverlere açık olan bir tartışmayla Altyazı yazarlarınca masaya yatırılacak.
    Senem Aytaç, Ayça Çiftçi, Zeynep Dadak ve Enis Köstepen’in yöneteceği tartışmada, filmin Küba Devrimi’ni temsil biçimleri üzerine konuşulacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Yazarları “Ben Küba”yı Tartışıyor yazısına devam et
  • Suya Yazılan Tarih

    Eksantrik Prodüksiyon’un sosyal sorumluluk projesi Suya Yazılan Tarih, reklâm filmi yönetmeni Elvin Ekşioğlu’nu sualtı belgesellerine yeni bir yaklaşımıyla karşımıza çıkarıyor. Sivil dalışların ilk olarak ülkemizde başladığını biliyor muydunuz? İlk dalış tüplerinin yangın söndürme tüplerinden, balıkadam kıyafetlerinin ise el örgüsü yün kazaklardan yapıldığını hiç duymuş muydunuz?
    Suya Yazılan Tarih, bugüne kadar hiç konuşulmayanları, dalışın gelişimini ele alıyor. İlk balıkadamlardan biri olan Berk Or’un anıları Suya Yazılan Tarih’de şiirsel denizaltı görüntüleriyle bütünleşiyor.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman

    2. El Kısa Film Festivali’nde FestCard Sahibi Olmayan Birinin Yararlanamayacağı Etkinlikler

    2. El Kısa Film Festivali bu yıl FestCard uygulaması ile takipçilerine birçok imkân sunuyor. Ancak FestCard’ınız yoksa 05 – 07 Mart tarihlerinde Natali Yeres ile sinemaya bir sanat yönetmenin gözünden bakamayacak, Cumhur Canbazoğlu ile sinema üzerine eleştirilerde bulunma imkânını ve Ali Murat Güven ile Din ve Sinema kavramları hakkındaki tartışmayı da kaçıracaksınız. Ayrıca daha birçok etkinliğe ve film gösterimlerine katılmak, açılış ve kapanış partilerindeki indirimlerden ve festival süresince düzenlenecek sayısız organizasyondan ücretsiz yararlanmak için hemen bir Fest-Card edinin.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.