İzmit NCity Eurimages, Bolu Kardelen Eurimages, 15 – 21 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Yıllık arşivler: 2010
İncir Reçeli
Aytaç Ağırlar’ın yönettiği ve Sezai Paracıkoğlu, Melike Güner, Sinan Çalışkanoğlu ile Barbara Laurens’in oynadığı İncir Reçeli, 11 Şubat 2011′de Tiglon Film dağıtımıyla AA Film Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Yazdığı senaryoları sürekli geri çevrilen Metin umudunun kırıldığı bir akşam gittiği barda Duygu ile karşılaşır. Evini açtığı Duygu, ertesi sabah kısacık bir not bırakarak çoktan gitmiştir. Tekrar karşılaştıklarında Metin, Duygu’nun sırrını merak eder ve bir gün onu takip eder. Öğrendikleri, ölümsüz bir aşkın başlangıcı olacaktır.
Ankara Büyülüfener Sinemaları
Bahçelievler Büyülüfener Sineması, Kızılay Büyülüfener Sineması, 15 – 21 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Beylikdüzü Markacity Cinemarka Sinemaları
Kayıp Özgürlük Filmi Yönetmeni Umur Hozatlı’dan Emir Kusturica ile İlgili Açıklama
Kayıp Özgürlük filmi yönetmeni Umur Hozatlı, 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması Jüri Başkanlığından ayrılan Emir Kusturica ile ilgili açıklama yayınladı. Açıklama şöyle:
“Dünya sinemasına önemli yapıtlar kazandırmış, savaş karşıtı temalarıyla bilinen Avrupa’nın nitelikli yönetmenlerinden Emir Kusturica’nın 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden gitmek zorunda bırakılmasını, festival katılımcısı bir yönetmen olarak esefle karşılıyorum. Kusturica’yı, kaynağının …
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın: Ben Hiç Kimsenin Ayağına Kapanmam
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin üçüncü akşamında ihtişamlı bir gala yemeği düzenlendi. Festivale katılan konuklar kırmızı halıda boy gösterdi. Gecede teşekkür konuşması yapan Antalya Büyükşehir Belediyesi ve AKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Emir Kusturica konusunda eleştirilerini sürdüren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a yanıt verdi. “Ben ulusal bilinci yüksek bir belediye başkanıyım. Hiç kimsenin ayağına kapanmam.” diyen Akaydın, Antalya halkının desteğini her zaman hissettiğini söyledi.
Johannes Naber ve Fyodor Bondarchuk, Filmlerini Antalyalı Sinemaseverlerle Birlikte İzledi
Bu yıl 47’ncisi düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, ulusal ve uluslararası yarışmalara katılan filmlerin galaları, yerli ve yabancı film gösterimleriyle devam ediyor.
Yönetmen Yan Koltukta başlıklı etkinlik kapsamında Alman yönetmen Johannes Naber, Arnavut; Rus yönetmen Fyodor Bondarchuk ise 9. Bölük filmlerini Antalyalı sinemaseverlerle birlikte izledi. Johannes Naber’in filmi, izleyiciyi önce Arnavutluk’ta bir dağ kasabasına, ardından paranın hüküm sürdüğü, yasadışı göçmenlerin hayatları pahasına ulaşmaya çalıştığı Avrupa’nın karanlık yerlerine götürüyor.
Johannes Naber ve Fyodor Bondarchuk, Filmlerini Antalyalı Sinemaseverlerle Birlikte İzledi yazısına devam et
Tüm Şirketler
Tüm Şirketler,
08 – 10 Ekim 2010 Haftasonu (Weekend),
08 – 10 Ekim 2010 Zirve 20 (Top 20) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Eskişehir Yapay, İzmit Cinepark, Sivas Polat Center, Ankara Cinemalltepe, Kastamonu Cine Zirve, Kastamonu Barutcuoğlu, Tokat Asberk Sinemaları
Eskişehir Yapay, İzmit Cinepark, Sivas Polat Center, Ankara Cinemalltepe, Kastamonu Cine Zirve, Kastamonu Barutcuoğlu, Tokat Asberk Sinemaları, 15 – 21 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Bisiklet Kısa Filmi Türkiye Psikiyatri Derneği Kısa Film Yarışması’ndan Birincilik Ödülü Aldı
Serhat Karaaslan’ın yönettiği, daha önce bir çok festivale katılıp ödüller alan ve şu anda 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, Ulusal Kısa Film Yarışması ve 22. İstanbul Uluslararası Kısa Film Festivali’nde yarışmakta olan Bisiklet (Bisqilet) isimli kısa film ödül kazanmaya devam ediyor. Film son olarak 1. Türkiye Psikiyatri Derneği Kısa Film Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Filmin konusu şöyle: Çöp toplayan baba oğul yarım bir bisiklet bulur. Çöp toplayan yaşlı bir adam çocuğa bir teker verir. Çocuk da camiden çaldığı ayakkabıları adama verir, ancak teker ve ayakkabılar ikisine de uymaz.
Hayde Bre
Sadi Bey’in Twitter Günlükleri:
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali de hayırlısıyla sona erdi. Alanlar aldığına, verenler verdiğine sevindi.
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin en dikkat çeken yönü, ben diyeyim “Türkiye’nin engin ve geniş kültür mozayiğini yansıtan filmler …
… gösterildi”, sen diyesin “Ne âlâkası var”. Şu âlâkası var: Festivalde ilk seyrettiğim “Press” filminin gala gösterimi sonrasında …
… filmin başrol oyuncusu söyleşiye bir güzel Kürtçe başladı, seyirciden gelen tepki üzerine konuşmasını telâşla Türkçe’ye çevirerek …
… sürdürdü. Özgür Gündem Gazetesi’nin başına gelenleri anlatan filmde doğal olarak bol bol Kürtçe konuşmalar da vardı. Daha sonra “Kar …
… Beyaz”ı izledik. Onun söyleşisinde de filmin müziklerini yapan Mircan Kaya, filme 2 adet Lazca şarkı koyduğunu söyledi. Zor anlaşılır …
… bir film olsa da yönetmen Selim Güneş’in dediği gibi diyalogdan çok görselliği ve müziğe verdiği önem nedeniyle ilgiyi hak eden bir …
… film olmuş. “Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak” adlı filmde İsmail Hacıoğlu’nun canlandırdığı gencimiz bir güzel İtalya’ya gidip …
… İtalyanca öğrendi ve Sinyora Enrica ile haşır neşir oldu. Sonra biliyorsunuz Altın Portakal jürisi festival tarihinde bir ilki …
… gerçekleştirerek En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü İtalyan ilâhesi Claudia Cardinale’ye verdi. Orhan Oğuz da Şevket Emrulla ile Nilüfer …
… Açıkalın’ı başrollerde oynattığı “Hayde Bre”de Makedonya’ya gitti geldi. Derviş Zaim “Gölgeler ve Suretler”de Kıbrıs olaylarını …
… tarafsız bir gözle çok güzel anlatmış, filmde bir konuşma Türkçe, bir konuşma Rumca. Festivalde doğal olarak Türk insanını anlatan …
… filmlerde vardı. En İyi Film Ödülü bilindiği gibi bunalımlı insanlarımızı “başarılı bir şekilde” anlatan “Çoğunluk”a verildi. “Gişe …
… Memuru” derseniz çaresiz insanlarımız üzerine odaklanmış. Yönetmenin dediğine göre filmin çekiminden sonra otoban gişelerindeki …
… memurlar yok olmuş, her şey otomatiğe bağlanmış. 05 – 09 Ekim tarihleri arasında İzmir’de gerçekleştirilen Türkiye Psikiyatri Derneği …
… Kısa Film Yarışması’nda birincilik ödülünü -açıklamada yazıldığı gibi- “Bîsqîlet” (Bisiklet), ikincilik ödülü ise “Dut Zamanı” (Dema …
… Tûya) adlı filmler kazanmış. 40 yıllık -lâfın gelişi-, aslında 96 yıllık Türk Sineması, birkaç yıldır Türkiye Sineması olarak …
… adlandırılıyordu. Festivalde muratlara erildi mi ne? Ne diyeyim rahmetli Cem Karaca’nın dediği gibi “Bindik bir âlâmete, gideyoz …
… kıyamete?” mi?
Çeçenlerle ilgili gemi kaçırmaları, vs. olduğu yıllarda Taksim Meydanı’nda metrodan çıktım, tam merdivenin köşesini dönüyorum 50 – 60 …
… yaşlarında bir amcam bana doğru geldi, kızgın kızgın konuşmaya başladı: “Devlette iş yok, olayları iyi yönetemiyor, gideceksin …
… Çeçenistan’a…” vs. gibi bir şeyler söyledi. Merak ettim: “Hayırdır amcabey, seninle ne âlâkası var, nerelisin sen?” Amcam Çeçen …
… imiş, 40 yıl önce Türkiye’ye gelmiş. Açmış, yedirmişiz, çıplakmış giydirmişiz. Doğal olarak tutamadım kendimi: “Amcabey, buradan atıp …
… tutacağına git babavatanına, kurtarıver oraları” deyiverdim. Bilmem doğru mu deyiverdim, eğri mi deyiverdim? Mamafih takıldı kafama.
(19 Ekim 2010)
Sadi Çilingir
Kabaran Dalga
Türk sineması önemli bir ivme yakalamış görünüyor. Çok devingen… Çeşitli arayışlar içinde. Kimileri biraz acemice, özenti de olsa farklı olmaya çalışıyor. Zaman içinde, kalanlar ve yeni gelenlerle Türk sineması belli bir olgunluğa ve yetkinliğe ulaşacaktır kuşkusuz… Daha şimdiden ikinci, üçüncü filmleriyle kendilerini kanıtlamış olanlar az değil. Sürekli yeniler geliyor ve biraz öncekiler bir anda “eski kuşak” oluveriyor. Çoğu çalışmanın gişe kaygısı yok. Ama bir derdi var. Ticari sinema formatlarının dışında kişisel anlatım oluşturma çabaları dikkati çekiyor. Özentiler, acemilikler kuşkusuz var, ama bunlar kolayca aşılabilir. Türk sineması bayrak yarışında gibi, kendisiyle yarışıyor. Bu bir ivmenin sürmesi, boğulmaması ve mutlaka desteklenmesi gerek. Üzümün çöpü var demenin bir anlamı yok. Sinema yazarları, gazetelerdeki kısa eleştiri yazılarının dışında bu oluşumlara eğilmeli, hoş görüyle ama sinema adına ödünsüz araştırmalar yapmalıdır, inceleme yazıları yazmalıdır. Onlara da bu mutfakta çok iş düşmektedir.
Ayrıca seyirci de önemli görev üstlenmelidir. Çünkü iş aslında onda düğümlenmektedir. Seyirci bu filmleri yalnız bırakmayacak. Hep arkasında olacak. Beğenmese de gidip destekleyecek. Futbol seyircisi gibi, sinemasına sahip çıkacak, iyi zamanın da, kötü zamanında da yanında olacak. Tepkisini filmlere gitmeyerek göstermeyecek. Gidecek, ama sözünü de sakınmayacak, esirgemeyecek. Amerikan filmlerinin peşine takılarak şımarıklık yapmayacak, sorumluluğunu bilecek, gereğini yapacak. Bu destek bir görev çünkü… Seyircisiz bir sinema var olamaz. Seyirci zorlayacak kuşkusuz. Alışkanlıklarından, beklentilerinden kopmak kolay değildir. Çaba ister, irade ister. Bu çabayı gösterecek, sabır da gösterecek… Türk sineması ezber bozmaya çalışıyor. Seyirci de ezberini bozacak, başka yolu yok. Zor bir yola çıktı Türk sineması, seyircisiz ve yazarsız kalmamalı.
Özgün Yeşilçam sinemasının üstüne farklı yeni bir özgün sinema oluşturmak kolay değildir… Elbirliğiyle ancak olur… Yeşilçam, seyircisiyle var olmuştu. Bu yeni sinema arayışları da kendi seyircisiyle var olacaktır. Kendi kimliğimizle, kendi sinema dilimizle, algılayışımızla, anlayışımızla dünya sinemasına açılacağız. Biz olarak bunu yapacağız. Sinema tarihindeki çalışmalardan etkileneceğiz, esinleneceğiz ama bu sinema tarihine kendi “taş”ımızı koyacağız. Biz de varız diyeceğiz. Sabırla koruk üzüm olur, helva olur.
Film yapmak para gerektirir. Para yaratıcıda yoktur. Genç sinemacılarda yoktur. Kimde vardır? Devlette vardır, yatırımcıda vardır. Yatırımcıyla bunların buluşması gerek. Devlet, sanata yatırımı özendirmek için sponsorluk yasası çıkarmıştır. Ama sponsorluk, özellikle sinemada pek amacına uygun olarak kullanılmamaktadır. Sinemada sponsorluk para kazandıracak, geniş seyirci hedefleyen projeler yerine, böyle kaygılardan daha çok, sinema sanatındaki yeni arayışlar peşinde olan projelere yönelmesi beklenir. Sponsorlar, özgünlük çabası ve arayışı olan çalışmalara ve kişilere öncelik vermelidir. Bu katkılar, sponsorlara, dolaylı da olsa para kazandırmaz belki, ama prestij kazandırır, onur verir… Ki bunlar asıl kalıcı değerlerdir. Dünyanın ilgi odağı olacak bir Türk sineması ülkemize onur kazandırır. Bunun değeri parayla ölçülemez.
Sanat devamlı yenilik, farklılık, özgünlük, özellik peşindedir, arayışındadır. Sinema sanatını geliştirmek isteyen yaratıcılar da aynı amacı güderler. Sanat özgün ve özel yaratıcılıktır. Geniş kitlelere hemen ulaşması, ticari olması kolay değildir. Bu nedenle yatırımcılar tarafından yaratıcıların desteklenmesi beklenir. Yaratıcılık, yenilik, özgünlük peşinde olan sinemacıların desteklenmesi, özendirilmesi bir çeşit AR-GE olayıdır. Bu şekilde görülmesi, algılanmalı ve düşünülmelidir sponsorlar tarafından. Devlet de desteğini bu açıdan değerlendirmelidir.
Dünyada ses getiren bir Türk sineması, Türkiye’yi temsil eder, Türkiye’ye onur kazandırır, gurur verir. Ve bundan bütün Türkiye kazanır. AR-GE hemen getirisi olmayan bir yatırımdır. Birçok sonuçsuz girişimleri de destekler. Bütün gelişmiş ülkelerde AR-GE çalışmalarına büyük kaynaklar ayrılmaktadır. Devletin de sanata ve sinemaya desteğini AR-GE olarak değerlendirip, daha çok ve geri dönüşsüz olarak kaynak ayırması gerekir. Ticari beklentilerin baskısından kurtulmuş bir Türk sineması çok daha yaratıcı arayışların içine girebilmektir. Belki çok fire verilecektir ama kazanılacak az sayıdaki özgün çabalar buna değer. AR-GE zaten bu demektir.
Bütün olumsuzluklara, parasızlıklara, yazarsızlıklara, eksikliklere, hatta Amerikan filmlerinin kirletmelerine karşın son yıllarda Türk sinemasında gözlenen kabarma, bir yanardağ gibi patlamanın eşiğinde görülüyor. Her yıl dalga dalga yeni yönetmenler, ilk filmler geliyor sinemamıza… Bunlar bir öncüler kuşağı konumundalar. Başlardaki tek tek öncüler çoğalmakta, dalgaya dönüşmekte… Bu ivme iyi gözlemlenmeli, iyi değerlendirilmelidir. İşte bu nedenle, sinemamızdaki bu fokurdama fark edilmeli, seyircilerimizle, yazarlarımızla, sponsorlarımızla ve Devletimizle sabırla desteklenmelidir. Bu, bizim sinemamız, bundan asıl kazanan ülkemiz olacaktır çünkü…
(18 Ekim 2010)
Engin Ayça
Bu yazı Modern Zamanlar Dergisi’nin 18. sayısında yayınlanmıştır.
Van CineVAN Sinemaları
Van CineVAN Sinemaları, 15 – 21 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Bahçeşehir Sun Flower Sinemaları
Bahçeşehir Sun Flower Sinemaları, 15 – 21 Ekim 2010 seansları için tıklayınız.
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 08 – 10 Ekim 2010 Haftasonu Box Office listesi için tıklayınız.