Bahçeşehir Sun Flower Sinemaları, 26 Kasım – 02 Aralık 2010 seansları için tıklayınız.
Yıllık arşivler: 2010
Persepolis, Göbeklitepe’yi Ağırladı
Göbeklitepe: Dünyanın İlk Tapınağı belgeseli, İran 4. Cinema Verite Uluslararası Belgesel Film Festivali Özel Gösterim Bölümü’nde, yapımcılarının da katılımı ile seyirci karşısına çıktı. Birçok ülkeden filmin yer aldığı festival, 08 – 12 Kasım 2010 tarihleri arasında başkent Tahran’da gerçekleşti. Gösterimin ardından İran devlet televizyonunun çeşitli kanallarına röportaj veren filmin yapımcıları, İran seyircisinin Göbeklitepe: Dünyanın İlk Tapınağı belgeseline gösterdiği ilgiden çok memnun kaldılar.
Kültürel Farklılığın Renkleri, 9. Pera Festivali’nde
9. Pera Festivali, İstanbul’un kültür hayatını zenginleştirmeyi sürdürüyor. Festivalin son söyleşisi, Kültürel Farkların Renkleri adlı belgesel filmin gösterimi ile birlikte yapılacak. Annie Pertan’ın çektiği film, birbirinden farklı kültürlerin, Rumlar’ın, Museviler’in, Ermeniler’in, Süryaniler’in ve Romalılar’ın İstanbul’a kattığı sanatsal zenginlikleri ortaya koyuyor. Annie Pertan’ın söyleşisinin ardından başlayacak olan belgesel filmin gösterimi, 29 Kasım 2010 Pazartesi günü saat 19:00’da Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek.
Bir Fikirden Bir Filme Uzanan Yolculuk: SENDER’in Düzenlediği Senaristin Yolculuğu Seminerleri Başlıyor
SENDER (Senaryo Yazarları Derneği) tarafından düzenlenen Senaristin Yolculuğu semineri 28 Kasım – 26 Aralık tarihleri arasında her Pazar bir senaryo yazarını konuk ediyor. İki saatlik film gösteriminin ardından söyleşi şeklinde gerçekleşecek seminerin konukları Reha Erdem, Mert Fırat, İlksen Başarır, Ümit Ünal, Selim Demirdelen ve Önder Çakar. Seminere katılanlar yazarıyla beraber izledikleri filmin ardından bir fikrin bir filme dönüşme macerasını ilk ağızdan dinlerken, merak ettikleri sorulara da yanıt bulabilecek. Seminerlere katılmak isteyenler SENDER’e başvurabiliyor.
Bir Fikirden Bir Filme Uzanan Yolculuk: SENDER’in Düzenlediği Senaristin Yolculuğu Seminerleri Başlıyor yazısına devam et
İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları Filmi 26 Kasım’da Sinemalarda
İstanbul galası Cemal Reşit Rey Gösteri Merkezi’nde yapılan, Nezahat ve Kazım Gündoğan’ın üç yıl boyunca 20 ilde yaptığı araştırmalar sonucunda, bugün 80’li yaşlarını süren Huriye ve Fatma’nın ailelerine kavuşma süreçlerini anlatan belgesel film İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları 26 Kasım Cuma günü sinemalarda gösterime giriyor. 1937 – 38 Dersim harekâtıyla birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere verilen kızlar, yıllar sonra bir belgesel film aracılığıyla aileleriyle buluştu. Filmde evlâtlık verilen kızlarla yapılan röportajların yanı sıra, pek çok gerçek, belge ve fotoğraf da yer alıyor.
Documentarist Tarafından Hangi İnsan Hakları? Etkinliği Düzenleniyor
Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri’nin yan etkinliği olarak 08 – 11 Aralık 2010 tarihleri arasında düzenlenecek olan Hangi İnsan Hakları? etkinliği bu sene çerçevesini daha da genişletiyor. Hangi İnsan Hakları? etkinliği kapsamında, Burmalı muhalif lider Aung San Suu Kyi ile ilgili çok yeni çekilmiş bir belgesel filmin de aralarından olduğu uzunlu kısalı 30’a yakın film belgesel film severlere gösterilecek. Son 15 yılını ev hapsinde geçirdikten sonra beklenen özgürlüğüne kavuşan liderin zorluklarla geçen hayatını konu edinen Aung San Suu Kyi: Burma’nın Korkusuz Leydisi’ filminin yönetmeni de Documentarist’in konuğu olarak İstanbul’a gelecek.
- Basın Bülteni
- Günler hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Documentarist Tarafından Hangi İnsan Hakları? Etkinliği Düzenleniyor yazısına devam et
Ünlü Türkücü Bülent Serttaş Mafya Babası Oldu
Yıllardır türküleriyle sevenlerinin karşısına çıkan Bülent Serttaş, ilk kez Çakallarla Dans adlı sinema filminde rol alarak oyunculuk konusunda da iddialı bir performans sergiledi. Sümer Tilmaç, Erdal Tosun gibi usta oyuncularla birlikte filmde rol alan Bülent Serttaş, “Bir sinema filminde rol almak beni çok heyecanlandırdı. Hele ki bir mafya babasını canlandırmak. Usta oyuncu ağabeylerim Sümer Tilmaç ve Erdal Tosun’un yanı sıra filmde rol alan tüm birbirinden yetenekli oyuncu arkadaşlarım sonsuz destek ve yardımda bulundular. Benim için çok heyecanlı bir deneyim oldu. Heyecanla filmimizin 17 Aralık’ta vizyona girmesini bekliyorum” dedi.
5. JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali ve Yarışması’nın Jüri Üyeleri Belirlendi
Bu yıl 5.si düzenlenen, Kültürlerarası Diyalog temalı kısa filmlerin yarıştığı JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali’nin jüri üyeleri belirlendi. Sinema yazarı Ömür Gedik, TV yapımcısı Mithat Bereket, Beykent Üniversitesi Sinema TV Bölüm Başkanı Prof. Dr. Oğuz Makal, yapımcı Zafer Çelik, senarist, yönetmen Cem Başeskioğlu, Kadir Has Üniversitesi öğretim görevlisi Murat Akser, görüntü yönetmeni Aydın Sarıoğlu ve yönetmen Semih Taytak festivalin en iyi filmlerini belirleyecekler. Kültürlerarası Diyalog temasını işleyen yarışma bölümünün ödülü ise Digital Film Academy tarafından verilecek olan 10.000 TL.lık eğitim bursu.
5. JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali ve Yarışması’nın Jüri Üyeleri Belirlendi yazısına devam et
Tarih Unutur Ters Ninja Unutmaz: Alain Delon’un Karanlık Yüzü
Tarihin tozlu sayfalarında kalmış, unutturulmak istenmiş muallâk bir suç hikâyesi. Üstelik bu hikâyenin çok ünlü bir kötü adamı var: Alain Delon. 60’lı yıllarda ünlü yıldız birbiriyle bağlantılı olduğu düşünülen üç kanlı cinayetle ilintilendiriliyordu. Üstelik bu cinayetlerin ardında ucu eroin ticaretinden ünlü gangsterlere, şantajdan politik entrikaya kadar pek çok yasadışı konuya uzanan olası senaryolar vardı. tersninja.com bu soğuk vakanın dosyasının yeniden açıyor.
Tarih Unutur Ters Ninja Unutmaz: Alain Delon’un Karanlık Yüzü yazısına devam et
10. If İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali
10. If İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, festivalin klâsikleşen salonları AFM Fitaş, AFM İstinye Park ve Caddebostan CKM’de yapılacak.
Türkiye’nin ilk ve tek bağımsız filmler festivali If İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, Şubat 2011’de 10. yaşını kutluyor.
Festival bu sene İstanbul’da 17 – 27 Şubat, Ankara’da ise 02 – 06 Mart tarihlerinde gerçekleştiriliyor. If, Robert Redford’un kurduğu Sundance Enstitüsü ile birlikte dünyada 12 şehirde yürütülen Film Forward: Kültürel Diyaloğu Geliştirmek projesinin ortaklarından biri oldu.
10. If İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali yazısına devam et
Alman Kısa Filmciler, Oberhausen Seçkisi’yle İstanbul’a Geliyor
Ruhr2010, TÜRSAV (Türk Sinema Vakfı) ve İstanbul Goethe Enstitüsü işbirliğiyle 2010 İstanbul / Pecs / Ruhr – KRV Sinemasal Buluşma Projesi kapsamında gerçekleştirilecek. Alman Filmleri Haftası’ndaki kısa film gösterilerine katılmak üzere Ruhr Eyaleti sinemacıları İstanbul’a geliyor. Beyoğlu Sineması’nda oynayacak olan uzun metraj filmlerin önünde gösterilecek olan Oberhausen Seçkisi’nde kısa filmlerin yönetmenleri de gösterimlere katılacak. Jan Verbeek, Marjorie Bendeck ve Melanie Andernach, 27 Kasım 2010 Cumartesi günü yapılacak olan Türk – Alman Yapımcılar Buluşması’na da katılacak.
- Basın Bülteni
- Hafta hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Alman Kısa Filmciler, Oberhausen Seçkisi’yle İstanbul’a Geliyor yazısına devam et
New York’ta Beş Minare, 15 Günde 2,5 Milyona Dayandı
Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği New York’ta Beş Minare filmi bayramda sinemacıların yüzünü güldürdü. Hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki izleyiciden büyük ilgi gören film 15 günde, Avrupa’nın dört ülkesinde 253.643 kişi tarafından izlenerek, 8 ülkede gösterime giren Güneşi Gördüm filmininin 251.872 kişilik gişesini geride bıraktı. Türkiye’de ikinci haftasında 2.332.672 kişi tarafından izlenen film 2,5 milyon barajına dayanırken, Mahsun Kırmızıgül’ün bir önceki filmi olan Güneşi Gördüm’ün toplam gişesini iki gün sonra kesin geçecek.
Bir Kısa Film Festivali
“Bir kısa film festivali” dedim ama kastım Batman’da yapılan 1. Yılmaz Güney Kürt Kısa Filmleri Festivali. Sinema önceki asrın son yıllarında icat edildi ve geçen asrın başlarında da İmparatorluğa geldi, tamamlanan ilk (kurmaca) film 1917’de çekildi. Sinemamız, özellikle oyuncular bakımından tiyatromuz ile hep etkileşim içinde oldu. Bu nedenle tiyatroda bazı özellikler edinmiş oyuncular bunu sinema perdesinde tekrar ettiler, bu sinemada sesin kullanımından (1931’den) sonra da giderek gelişti.
Ülkemiz, önceki İmparatorluk döneminden beri farklı unsurları içinde barındırmaktadır. Bu farklılıklar kendi sanatlarını da (ağırlıklı olarak müzik ve edebiyat) ürettiler. Ülke içinde Ermeni, Rum gibi azınlık durumunda bulunan gruplar yanında, Laz, Gürcü, Çerkez, Arnavut ve Muhacir gibi özellik gösteren gruplar da bulunmaktadır. Bunlara Kürtleri de ekleriz. Diğer sanat kollarının yanında sinema da ürünlerinde bu özellik gösteren grupları kullanmıştır. Kürtler, filmlerde diğer grup mensupları gibi özellikle şiveleri ile belirginlik kazanacak şekilde tali kahramanlar olarak yer almıştır. Zaman olmuş bu gruplar filmlerde komedi unsuru olarak kullanılmış, fakat herhangi bir ayrımcılık olarak ele alınmamıştır. 60’lı yıllardan sonra sosyal içerikli filmler ağırlık kazanırken, ülkenin Güneydoğusunda geçen filmlerde, bölgenin sosyal gerçekliği olan ağalık ve kaçakçılık konuları da bazen temanın geneli, bazen de tali unsuru olarak işlenmiş, bu nedenle bölgenin Kürt karakterleri toplumdaki konumları ile işlenmiştir.
Bu noktada kahramanlar bazen olumsuz da olmuş olabilir ama bir genelleme değildir. Ayrıca özellikle İstanbul’da yazılan bir takım şablon senaryolarda olaylar / kişiler gerçeklere uygun olmayabilir ama zamanla bölgeden çıkmış yapımcı – yönetmen – oyuncular veya konuyu yerinde ve daha kapsamlı inceleyen üreticilerin elinde gerçeklere daha yakın sonuçlara ulaşılmıştır. Olayların tüm özellikleri ile ele alındığı söylenemez, çünkü bir “sansür” kurumu vardır fakat bu yalnız bölge ile ilgili değil tüm sektörün üretimleri için geçerli bir kısıtlayıcı faktördür. Önceleri diğer grupların olduğu gibi sadece şive olarak kullanılan Kürt ağzı zaman içinde doğrudan Kürtçe olarak filmlerde yer almıştır.
1991 yılında Ümit Elçi’nin çektiği bir Kürt halk söylencesinden kaynaklanan Mem û Zin isimli film, (bildiğim kararı ile) ilk defa Kürtçe seslendirilerek (özgün seslendirmesi Türkçedir) bölgede gösterilmiştir. Bundan sonra başka Kürt söylenceleri de sinemaya uyarlanmıştır. Gani Rüzgâr Şavata 2001’de Doz, Kâzım Öz 2005’de Dûr gibi filmlerde Kürtçe isimler kullandılar, bu giderek devam etti.
Şimdi ise bir “Kürt Filmleri Festivali”. Filmlerin kısa olması durumu değiştirmez. Burada toplanılan filmlerin Almanya’ya götürülüp şu veya bu kentte Almanya’da Türk Filmleri Festivali yapmakla aynı şey değildir bu. Türkiye’de yaşayan çoğunluk olarak, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ama ülkenin tamanına dağılmış, hele metropollerde mahalleler oluşturacak duruma gelmiş, “yoksulluk”, “ezilmişlik” söylemine sarılınmasına rağmen toplumun her katına dağılmış, buralara yerleşmiş birçok Kürt kökenli -açıkça söylersek Kürt- yurttaşımız varken ve Kürtlük her zaman bir problem gibi söylenmesine rağmen, hiçbir zaman ne sosyal, ne de bürokratik -olumlu ve olumsuz- anlamda bir farklılık çıkışı oluşturmamıştır. Avrupa’ya ayak uydurmak için yapılan bir takım politik girişimler sonucu gündeme, toplumsal olgusundan daha fazla ağırlık verilen bu sorun, parlamentoda da siyasal yapılanma bulması yanında, “etnik” olmadığı (!) özellikle belirtilen birtakım etkinlikler de giderek ağırlık kazanmaktadır.
Sinemamızın hiçbir zaman görmezden gelmediği, şu veya bu şekilde, az veya ağırlıklı olarak kullandığı Kürt olgusu, son yıllarda çoğunlukla Kürt kökenli olan -bir kısmı da yurtdışında (Avrupa’da) yaşayan- kişiler tarafından sinema yolu ile perdeye taşınmaktadır. Bunlar bazen sırf yurtdışı gösterimlerde adını duyurmakta, zaman zamanda sinemalarımızda seyirci ile buluşmaktadır. Bu filmler seyircisiz kalmamaktadır, bu ise herhangi bir tartışmanın konusu olmamalıdır. Filmler, sırf yerel veya etnik bir özellik taşıyabileceği gibi, politik bir içerikte taşıyabilir. Bu içerikler tartışılabilirse de aslolan tartışılan konuya karşıt veya başka bir yönden bakabilen yapıtlar yapabilmektir.
Bu şekilde zıt kutuplu denebilecek filmlerin yalnız bu konuda değil, belirli bir süre suskun kalmış, karşıt her grup tarafından yapılması -yalnız slogancılık düzeyinde kalarak değil- yerinde olacaktır. Ülkemizde yeterli noktaya henüz getirilememiş kültür düzeyinin gelişmesine ne kadar katkısı olur, orasını bilemem ama sinema gibi estetik bir yanı da olması gereken aracın bu yönde gelişmesinin (geliştirilmesinin) bazı katkıları olur düşüncesindeyim.
İmdi, böyle bir ortamda yapılan bir film festivalinin adında Kürt adının bulunması yinede garip gelmektedir. Bir film festivaline “çocuk filmleri”, “komedi filmleri”, “animasyon filmler”, hatta “müzikal filmler”, “yol filmleri” v. s. gibi adlar verilebilir. Bir soru: “Kürt filmleri” festivalinde ünvanda yer alan “Kürt” neyin ayırt edici unsurudur? Burada söyleyeyim ki ben bu kısa filmleri görmedim, görmeyi isterim ama festivale katılmadım. Sorudaki gibi “Kürt”ün ayırt ediciliği ne? Filmlerin hepsi -45 film katılmış gazetelerde okuduğum kadarı ile- Kürtleri mi, Kürtçülüğü mü anlatıyor, yoksa hepsi Kürtler tarafından mı yapıldı? İkinci sorunun saçmalığı açıktır, ilk soru da filmler seyredilmeden yapıştırılacak yaftalar değildir. Aslında filmlerin bu şekilde yaftalanmasına her zaman karşıyım ama içerikleri bakımından bu özellikleri ile incelenmelidirler. İçeriği ne olursa olsun, yapan kişinin “etnik” (!) durumu nedeni ile sloganlaştırılmasını da benimseyemem ama, içerik açısından, yapanı tanımak / tanıtmak adına bu yapılabilir.
Bütün bunlardan sonra festivalin adının başına bir de Yılmaz Güney adının eklenmesini kabûl etmem mümkün değil. Bir festivalde, söz gelimi Adana, Antalya Festivallerinde Yılmaz Güney adına, Behlül Dal adına, Avni Tolunay adına ödüller verebilirsiniz. Festivalin adında, yapıldığı yer (Batman) yer almalıdır, yılı yer almalıdır, kaçıncısı olduğu belirtilmelidir, -özellikle- kısa film olduğu mutlaka yer almalıdır, hatta -yukarıda açıkladığım nedenlerle benimsemediğim halde- “Kürt filmi” (?) ibaresi de kabûl edilebilir diyelim (olmaz ama), fakat Yılmaz Güney de olsa bir sinema sanatçımızın adının, (peşindeki “Kürt” ibaresi ile birlikte) verilmesini kabûl etmek, benimsemek -benim için- mümkün değil. Son söz olarak, bütün bu karşıtlıklarımdan sonra, -hiç birini görmedim ama- filmlerin hiç birine (içlerinde belki beğenmeyeceklerim, eleştireceklerim olacak) karşıt olmadığımı belirtmek isterim.
(25 Kasım 2010)
Orhan Ünser
Av Mevsimi’nin Yeni Afişleri Hazırlandı
Yavuz Turgul’un yönettiği ve Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Melisa Sözen ile Okan Yalabık’ın Av Mevsimi’nin yeni afişleri hazırlandı.
03 Aralık 2010 Cuma günü Türkiye sinemalarında Warner Bros. Pictures dağıtımıyla Fida Film – Profilm tarafından vizyona çıkarılacak olan film, bir cinayet araştırması sırasında hayatları altüst olan üç polisin hikâyesini anlatıyor.
Av Mevsimi, ünlü yönetmen Yavuz Turgul’un sinemalarda gösterilen Gönül Yarası adlı filminden 6 yıl sonra çektiği bir film olduğundan merakla bekleniyor.
Av Mevsimi’nin Yeni Afişleri Hazırlandı yazısına devam et
Sınır Dışı Saatler
Çağrı Beyaz’ın yönettiği Sınır Dışı Saatler, önümüzdeki aylarda Paradoks Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
“Sınır Dışı Saatler”, 1974 Kıbrıs çıkarması sonrası dönemde doğan ve Türkiye’ye göç eden, sonra da doğduğu topraklara ve sevdiği kadının izlerine geri dönen Mete’nin Odysseus serüvenini, içsel-fiziki yolculuğunu, kurmaca-belgesel sentezinde, sinematografik bir öznel-insani anket biçiminde anlatıyor. “Sınır Dışı Saatler”, Mete’nin hikâyesinde, özünde, insanlığın ortak bir özneleşme serüvenini ele alıyor.