Sinema tarihinin ilk büyük yaratıcı ve dahi kadın yönetmenlerinden Leni Riefenstahl üzerine belgesel yapan yönetmen Ray Müller, “Onun trajedisi yeteneğiydi” demişti. Marksist sinemayla yetişen Riefenstahl, yeteneklerini Nazi ideolojisiyle mi gösterebildi? Propaganda sinemasının hanımağası Leni Riefenstahl üzerinde düşünmek istedik.
Leni Riefenstahl… Asıl adı, Berta Helene Amalie “Leni” Riefenstahl olan Alman kadın yönetmen Leni Riefenstahl, 22 Ağustos 1902’de Berlin’de doğdu, 8 Eylül 2003’te Münih’e yakın Pöcking’te öldü. O, Nazilerin propaganda filmlerinin yönetmeniydi. Nazilerin toplantı belgesellerini çekti çoğunlukla. Riefenstahl’ın en akılda kalan görüntüleri, Adolf Hitler’in meydanlarda Alman halkına ateşli konuşmalarıydı. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, sinema dünyasından dışlandı ve o da fotoğrafçılığa yöneldi. Denizlerin, okyanusların belgesellerini çekti.
Leni Riefenstahl, Macar sinemacı Béla Balázs’la (4 Ağustos 1884 – 17 Mayıs 1949), 1932’de ortak yönettikleri “Das Blaue Licht-Mavi Işık” filmini yaptı. Hem de Balazs, Marksist sinemanın öncüsü bir sanatçıydı. Balazs, Alman dışavurumcu sinemacılarıyla Fransız “Yeni Dalga” akımı yönetmenlerini çok etkilemiş önemli bir Marksist sinemacı. “Mavi Işık” filmi, ayrıca sinema tarihinin ilk gerçek iç mekân çekimleri olan yapıtıydı. Riefenstahl, bu filminde başroldeydi ve Junta karakterini canlandırdı. Film, Gustav Renker’in “Bergkristall” (Kaya Kristali) romanından uyarlanmıştı. Junta, cadı olarak görülür. Dağlara, tepelere tırmanmayı seven Junta mağarasında ayışığında parlayan kristalleri çok sever. Mavi ışıkla aydınlanan bu mağara onun için kutsaldır. Şehirden gelen bir ressam Junta’ya aşık olur. Junta, İtalyanca konuşuyor, ressamsa Almanca. Ressam, Junta’nın mağaradaki kristallerini keşfeder. Köylüler için bir zenginlik kaynağı mıdır bu kristaller? Kristalleri açgözlü köylüler yağmalar, Junta bazı köylüler tarafından tecavüze uğrar ve trajik sonunu yaşar mağarasında. Bu filmi sağ basın övmüş, sol basınsa biraz eleştirmiş. Film, Venedik Film Festivali’nde “Gümüş Madalya” kazanmıştı. Bu filmin özgün hikayesi Grimm kardeşlerin 1810’daki bir derlemesinden ilham aldığı da söyleniyor. Siyah-beyaz çarpıcı görüntülerin olduğu filmde öncelikle genel plânlardaki etkileyicilik hemen fark ediliyor.
Büyük belgeselci…
Oyunculuk ve yapımcılık da yapan Riefenstahl, kendi yazdığı ve yönettiği 1938 yapımı belgeseli “Olympia”da çıplak da görünmüştü. “Olympia” belgeselinin galası da 3. Reich Hitler’in doğum gününe denk getirilmişti. Nazilerden önce Marksist sinemacılarla yakın ilişkileri olan ve Marksist bir gelenekten gelen Riefenstahl, neden Nazilere yakın olmuştu? Acaba yeteneklerini bu ideoloji içerisinde daha verimli mi gösterebildi? Riefenstahl’in, hiçbir yerde bir Nazi faşisti olduğuna dair bir ibare de yok. Onun üzerine 1993’te “Macht der Bilder: Leni Riefenstahl-Leni Riefenstahl’in Muhteşem Korkunç Yaşamı” belgeselini yapan yönetmen Ray Müller, Rifenstahl için şunları demişti: “Çok iyi bir sanatçı olduğu için hiç unutulmadı. Onun trajedisi yeteneğiydi…” Sinemanın yenilikçi yönetmenlerinden olan Riefenstahl, Hitler için propaganda filmleri yaptı savaş öncesi ve savaş sırasında. Hitler’in meydanlarda halka ateşli söylevlerini perdede öyle yansıttı ki, görünen gerçeklik bambaşka bir gerçekliğe dönüştü. Kamerayı koyduğu açılar, kurgusu ve gündüz çekimlerinde bile ışığı etkiyeci kullanması Riefenstahl’ın Nazi propagandalarına yardımcı oldu. Nazilerin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in de gözdesiydi. Nazi propagandası için çektiği belgeseller, savaşın ardından onu savaş suçlusu durumuna düşürdü. Riefenstahl’ı, sinemada devrimci olacak kadar yenilikçi yapan şey neydi? Elbette Riefenstahl, Marksist sinemanın içerisinde yetişti. Estetik duyarlılığı bu ortamda gelişti. Riefenstahl’ın üzerinde, belirlediğimiz gibi Bela Balazs’ın sinemasal bakış açıları etkili oldu. Riefenstahl sonraları, Nazi estetiğini oluşturmakla suçlandı. Özellikle Nazileri için yaptığı siyah-beyaz “Triumph des Willens-İradenin Zaferi” belgeseliyle. Bu belgeselin yönetmeni, senaristi ve yapımcısı Riefenstahl’dı. “İradenin Zaferi”, Nasyonal Sosyalistlerin 1934 tarihinde Nuremberg şehrinde yaptığı gösterişli altıncı kongresini belgelemek üzere yaptırılmış bir propaganda belgeseliydi. Nazi Partisi’nden büyük destek alan Riefenstahl yeni Nazi devletini epik anlatımlı sinemayla yücellti. Bu belgeseli (hâlâ inanılmaz), otuz kamerayla birden çekti Riefenstahl. Eğer, sesi kapatıp “İradenin Zaferi”ni öyle sessizce izlediğinizde olağanüstü bir sinema şöleniyle başbaşa kalıyorsunuz deniliyor. Bu belgeselin sanatsal ve estetetik tarafı çok yüksek çünkü. Seyirci, propangandayı bir tarafa itip sinematografik tat alabiliyor bu belgeselden. Riefenstahl için şöyle deniliyor: Nazilerin yükselmesinde Leni Riefenstahl’ın katkısı tahminlerin çok çok ötesindeydi.
Hitler hayranıydı…
1930 yılında Marlene Dietrich’i ünlendiren “Der Blaue Engel-Mavi Melek” filminin yönetmeni Josef von Sternberg, Hollywood’a giderken Riefenstahl’ı da yanında götürmek istedi. Riefenstahl Almanya’da kaldı. Belki de Sternbeg, “Mavi Melek” için Dietrich’i oynatmasını isteyen Riefenstahl’a teşekkür etmek istemişti. Riefenstahl, 1933 yılında Nazileri anlatan 61 dakikalık ilk belgeseli “Der Sieg des Glaubens-İnancın Zaferi”ini çekti. Başrolde de Adolf Hitler, Josef Goebbels, Hermann Göring, Rudolf Hess ve Heinrich Himmler vardı. 1935’te 30 dakikalık belgeseli “Tag der Freiheit: Unsere Wehrmacht-Özgürlük Günü: Ordumuz”, Nazi Sosyalist Parti’nin propagandasıydı. Balazs’la yaptığı “Mavi Işık” filmi Hitler’i çok etkilemiş ve Hitler, Riefenstahl’la hemen tanışmak istemiş. Bu tanışmanın ardından da Nazi propaganda filmleri gelmiş peş peşe. Riefenstahl, 1938 yılında 1936 Berlin Olimpiyatları’nın iki bölümlü belgeselini de yaptı. Belgeselin adları da, “Olympia 1 Teil: Fest der Völker-Olimpiya 1: Halkın Festivali” ve “Olympia 2 Teil: Fest der Schönheit-Olimpiya 2: Güzel Festival”di. Bu belgeseller, Amerika’da o güne kadar yapılmış en iyi on film arasına girdi. Riefenstahl, bu olimpiyatta madalyaları toplayan Amerikalı siyahi atlet Jesse Owens’a da hiç ırkçı bir gözle bakmadığını da söyler yıllar sonra. “Mavi Işık”tan sonra ikinci kurgusal filmi “Tiefland-Ova”yı 1954 yılında Rudolph Lothar’ın kitabından sinemaya uyarladı. Riefenstahl, “Ova”yla Cannes Film Festivali’ne katılır ve film müthiş ilgi görür. “Ova”da, fakir bir çingene kızıyla bir çobanın aşkı anlatılırken, köleliğe de büyük eleştiri vardır. Kimilerine göre bu film, Hitler’in reddidir. Ölümünden bir yıl önce, 2002 yılında 45 dakikalık ilk ve tek renkli belgeseli “Impressionen Unter Wasser-Suyun Altındaki Mucize”yi çekti. Riefenstahl’a savaşın ardından Nazi propagandacısı olduğu için birçok dava da açıldı. Sinemadan dışlandı. Ama, Riefenstahl, kendine yeni belgesel konuları buldu. Okyanuslar üzerine çektiği belgeseller de en az Nazi döneminde çektiği belgeseller kadar çarpıcıydı. İngiliz belgeselciler tarafından Riefenstahl, “tüm zamanların en büyük belgeselcisi” olarak değerlendirildi. Riefenstahl, savaş sonrasında Nazi propagandacısı olarak yargılandı ve kendini aklamak için mücadelere girişti. Sonunda aklandı. Sinema çevreleri onun sinematografik tarafına saygı gösterdiler. Tek eleştirilen şeyse, bu müthiş sinema yeteneğini Nazilerin emrine sunmasıydı.
(26 Kasım 2009)
Ali Erden