Birgün Gazetesi’nin 10 Ağustos 2009 tarihli sayısında, Zahit Atam’ın yaptığı “Mustafa Altıoklar’ın Hikayesi: Basın ve Linç” başlıklı söyleşide, Altıoklar sinema eleştirmenlerine yine veryansın ediyor; bu arada “Asansör”ün çalıntı olduğuna dair suçlamalar bahsinde benim ismimi anıyor. (Sadece ön adım geçiyor, ama sinema yazarları çevresinde hiç adaşım olmadığı için kimi kastettiği açık.) Beni neredeyse “müfteri” konumuna iten itham ve iddialarına karşılık, cevap hakkımı kullanarak aşağıdaki açıklamayı yapma ihtiyacı duyuyorum.
Gazetede tam sayfa yayımlanan söyleşinin önemli bir bölümü, yönetmenin toptan bir mağduriyet psikolojisi içinde basın tarafından linç edildiği, dışlandığı, görmezden gelindiği iddialarına ayrılmış. Bu konudaki en güçlü dayanağı da, “Asansör”e yöneltilen hırsızlık suçlamaları olmuş. Altıoklar’ın, filmleri eleştirmenler tarafından kıyasıya eleştirilmiş, ‘en kötü 10 Türk filmi’ listelerine alınmış, (söyleşi dizisinin başlığında belirtildiği gibi) “dertli” bir yönetmen olması ayrı bir konu. “Asansör”ün senaryosunun çalıntı olduğu gerçeği ise, tamamen ayrı ve daha ciddi bir mesele. Birinin varlığı ötekini dışlamaz.
“’Asansör’ filmi bir Fransız yazarın ‘Yırtıcıların Alacakaranlıkta Savaşı’ adlı bir romanından çok etkilenerek, ama o romanı alıp büyük oranda değiştirerek yapılmış bir filmdi” dedikten sonra şunları anlatıyor Altıoklar: “Filme konu olan [‘romanı konu alan’ demek istiyor] bir başka Belçika filmi varmış, ondan haberim bile yoktu. Ben filmin post-prodüksiyonunu bitirirken haberim oldu, Cine 5 göstermiş. Filmi çekerken o filmi görmemiştim bile. Filmi montajdan sonra izledim. Romanı birebir sinemaya aktarmışlardı. Film Cine 5’te yayınlanır yayınlanmaz bizim çok akıllı eleştirmenlerimiz şöyle bir başlık attı: ‘Yavuz Hırsız’. Ve bu 8 sütuna manşetti. Kişiliğime hakaret var, yaptığım işe hakaret var, esere hakaret var. Kim olduğunu hatırlamıyorum, günahını almayayım ama Necati gibi kalmış aklımda.”
Altıoklar doğru hatırlıyor, o yazıyı ben yazmıştım. Sekiz sütuna manşet değildi, başlığı da tam öyle değildi, ama bunlar ayrıntı… Asıl şu konuda yanılıyor; sözkonusu yazı “Asansör”ün Belçika yapımı filmle değil (filmi henüz görmemiştim), Henri-Frederic Blanc’ın çok beğendiğim romanıyla olağanüstü benzerliği üzerineydi. O zaman kitabı okumuş “Asansör”ü de sonuna kadar izlemiş biri olarak, bugün yine hiç tereddütsüz savunacağım gibi, filmin kitaptan intihal olduğunu yazmıştım. Hoş, bu konuyu benden başka bir çok yazar/izleyici dile getirdi. Kitabı bilenler kitaptan, öteki uyarlamayı görenler ise filmden arak olduğunu yazıp çizdi. O zamanki yazılar internette mevcut değil, ama şimdi bile kitabın adıyla “asansör” kelimesini google’a girip arama yapınca, bu yönde pek çok kanaata rastlanabilir. (Bir okur mektubu: “Kitabı alıp okumaya başladığımda hayal kırıklığına uğradım. Çünkü kitap 1999’da Mustafa Altıoklar’ın çektiği ‘Asansör’ filmi ile aynı içerikteydi. Birkaç nokta hariç benzerlik cidden had safhadaydı.” Ya da bir Eksisözlük yazarının görüşü: “[roman] ‘vahşi oyunlar’ adıyla sinemaya uyarlandı. mustafa altıoklar’ın ‘asansör’ denen rezilliği de bu filmden uyarlandı ya da araklandı.”)
Mustafa Altıoklar, muhteşem bir savunma mekanizmasıyla, bu eleştirileri şöyle gerekçelendiriyor söyleşide (gramer hatalarına dokunmadan aktarıyorum): “Kendi zekâlarından biraz -megaloman da bir söylem de olsa söylemeden geçemeyeceğim- daha zeki olan bir zekânın karşısında saygı duymak yerine dayak atmak gibi bir ilkellik bu.”
Kitabı okuyan ve ortalama bir zekâya sahip olan herkes (Altıoklar gibi “zeki bir zekâ” olması gerekmiyor), filmi izlediğinde bu kitabın uyarlaması ile karşı karşıya olduğunu anlar; aradaki fark, filmin romanın yapısını aynen alıp içeriğini tamamen boşaltan çok kötü bir uyarlama olması. Hakkını yemeyelim; yönetmen ince bir zekâ kıvraklığıyla “Asansör”ün jeneriğine “falanca romandan esinlenilmiştir” diye bir not eklemişti. Ne var ki bu, senaryonun intihal olduğu gerçeğini değiştirmez. Siz kalkıp bir romanın dramatik yapısını ve hikâye örgüsünü yağmalayıp bundan bir film yapacaksınız; sonra da “esinlendim işte canım” deyip işin içinden çıkacaksınız. Senaryoya da kendi imzanızı atacaksınız. Altıoklar ne derse desin, dünyanın her yerinde bunun tek bir adı var: İntihal!
“Adaptation pirate turque!”
Kitabı okuyup filmi izlememiş olanlar, dilerse bütün bu dediklerimi yine de “iddia” olarak kabûl edebilir. Acaba ‘ev sahibi’, yani romanın yazarı bu konuda ne düşünüyor? Bunu merak edenler, lütfen internete girip şu linke tıklayıversin:
http://theatre-namur.be/press/151648660886_press.doc
Karşınıza Henri-Frederic Blanc’ın kendi yazdığı bibliyografisi çıkacak. (Üzerinde adres ve telefonları da yazıyor, meraklısı arayıp doğruluğunu teyit edebilir.) Yazarın yazdığı tüm eserler, onlardan yapılan uyarlamalar, vs ile birlikte listeleniyor. “Combat de fauves au crepuscule”ün, yani dilimize Halil Gökhan tarafından çevrilen “Yırtıcıların Alacakaranlıkta Savaşı”nın altında da, kitaptan yapılan film, tiyatro, dans, vb. uyarlamalar arasında, gelin görün ki “Asansör”ün de adı geçiyor! Ama aynen şu şekilde:
“Adaptation cinématographique pirate turque de Ozen Film (Asansör, de Mustafa Altioklar, 1999)” Türkçe meali: “Özen Film tarafından Türk korsan sinema uyarlaması (Asansör, Mustafa Altıoklar, 1999)”
Gördüğünüz gibi, Altıoklar’ı linç etmeye meraklı olan sadece bizim eleştirmenler değilmiş. Şimdi Altıoklar’a düşen, ya bu ağır “iftira”dan ötürü romanın yazarı Blanc’i dava edip kendini aklamak, ya da meslek hayatı boyunca bu gerçekle birlikte yaşamaktır. Bugün, tüzüğünde herhalde korsanla mücadele misyonu da bulunan Film Yönetmenleri Derneği gibi bir kurumun başkanı olması ayrı bir ironi tabii…
(20 Ağustos 2009)
Necati Sönmez