Ala Geyik gibi boyun büküp sallarsın
Kement atıp yollarımı bağlarsın
Bana derler niçin yüzün gülmez ağlarsın
Mevlam gül dememiş nasıl güleyim
Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Yılmaz Güney’in oynadığı Ala Geyik (1959), izlediğim ilk film olmuştu. 1969’da ikinci kez Süreyya Duru çekmiş, Cüneyt Arkın oynamıştı. Yönetmen, kameraman, senarist adlarını afiş ya da jenerikte öğrenirdik. Oyuncular, karakter oyuncuları, kavgacılar, figüranlar tanış yüzler olmuştu. Adları sesli anons edilmeyen karakter oyuncularıyla kavgacıları, birkaç filmde izleyip jenerikte aynı adları görünce, tanımaya başladık. Sinema, soframıza oturmuştu. İletişim kaynağı TRT Radyosu, günümüzün çok uzağındaydı. Magazinleşmemişti. Gazeteler, Ses Mecmuası bilgi kaynağımızdı. Yeşilçam’ı tanımaya çalışıyordum.
Atıf Yılmaz Batıbeki (9 Aralık 1926) Mersin’de doğmuş, liseyi orada bitirmiş. Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okurken, resim yapmaya ilgisi nedeniyle, Güzel Sanatlar Akademisi’nin Resim Bölümü’ne geçiş yaparak, eğitimini tamamlamış. Öğrencilik döneminde ve sonrasında Nuri İyem Atölyesi’nde resim çalışmaları yapmış. 1947’de Tavanarası Ressamlar Topluluğu’na katılmış. Beş Sanat Dergisi’nde, sinemayla ilgili yazıları yayınlanmış. Ressam, film eleştirmeni, senaryo yazarı olarak bir süre çalıştıktan sonra, Allah Kerim (1950) filmiyle, Semih Evin’in asistanı olarak sinemaya geçmiş. Kanlı Feryat (1951) filmiyle yönetmenliğe başlamış. Oyuncu Nurhan Nur’la (Elazığ doğumlu) evlenmiş (1952), tek çocuğu Kezban (1956) doğmuş. Ethem İzzet Benice’nin Beş Hasta Var (1956), Aka Gündüz’ün Bir Şoförün Gizli Defteri (1958) romanlarını film yapmış. Remzi Jöntürk, Bir Şoförün Gizli Defteri (1967) filmini, ikinci kez çekmişti. Filmdeki Çiler adından etkilenmiş, Çiloş başlıklı şiirler yazmıştım. Asistanlığını yapan Yılmaz Güney, Bu Vatanın Çocukları (1959), Ala Geyik (1959), Karacaoğlan’ın Kara Sevdası (1959), Dolandırıcılar Şahı (1960) filmlerinde çalışmış. Orhan Günşiray’la, Yerli Film Şirketi’ni (1960) kurmuş. Şoför Nebahat (1960), Ayşecik Şeytan Çekici (1960), Allah Cezanı Versin Osman Bey (1961), Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun yazdığı, Suat Yalaz’ın resimlediği Kaan adlı dergiden, Cengiz Han’ın Hazineleri (1962) bölümünü film yapmış. Karaoğlan filmlerinin ilki sayılır. Gülriz Sururi / Engin Cezzar Tiyatrosu’nda oynayan Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı’nı (1964), filme dönüştürmüş. Senaryo yazarı Ayşe Şasa’yla evlenmiş. Güneş Film’i kurmuş (1966). Ah Güzel İstanbul (1966) filminden sonra Yılmaz Güney’li, Balatlı Arif (1967), Kozanoğlu (1967) Zeyno (1970) filmlerini çekmiş. Ölüm Tarlası (1968) unutulmaz filmlerindendi. Yılmaz Güney, Halit Refiğ, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Özgentürk gibi ünlü yönetmenlerin yetişmesinde katkısı olmuştu. Vedat Türkali’nin kızı, Deniz Türkali’yle (1974) evlenmiş. Türkan Şoray’ın aracılığı sonrası, üç aylığına askere gitmiş (1974). Yılmaz Güney’in yarım bırakmak zorunda kaldığı Zavallılar (1975) filmini çekmiş. Sinemamızın, 1950’den sonraki her dönemine imza atmış, birçok meslek örgütlerinin kuruculuğunu yapmıştı. Filmlerinde ticari kaygılara rastlansa da, anlatım kolaylığı üslûp’u dikkat çekmişti. Kendi deyimiyle “sinemayı önemli bir sanat saymamakla” birlikte, filmlerinde daima belli bir kalite tutturmuş, Yeşilçam’da özel bir yere, öneme sahip olmuştu. Her dönemin moda ve ticari akımları paralelinde filmler yapmış, filmlerinde sıradanlaştırmadan tutturduğu kaliteyle de örnek olmuştu. Sinema anlayışında, ticari kaygıları gözlemlemek mümkündür. Türk sinemasının gişe yapan filmlerinde, hep onun imzası oldu. Bu anlamda bir tarz olarakta, Türk sinema tarihinde özel bir yere, öneme sahipti. Önemli kadın oyuncularla yaptığı filmlerle, kadın’ı öğrenen yönetmen olarak, sinema tarihinde yerini aldı.
1977’de, bu büyük usta’yla tanışma şansını yakalamıştım. Sıcak, samimi tavrı, dil kurmamızı kolaylaştırıyordu. Elazığ’lı olduğumu öğrenince, Palu İçesi’nde Cemo (1972) filmini çekerken, postahanede çalışan amcasının çocuklarıyla tanıştığını anlattı. Türkan Şoray, bu filmde attan düşüp, hastanelik olmuştu. Atıf abi, sigara cellâtı gibiydi. Hoş benim de, aşağı kalır yanım yoktu. 1978’de kurduğu Yeşilçam Filmcilik adına, ünlü Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov’un Selvi Boylum Al Yazmalım öyküsünü film yaptı. Kibar Feyzo (1978), Minik Serçe (1978) filmlerini çekti.
O zamanlar, her evde telefon yoktu. Yakın komşunda yoksa, bulunman zorlaşıyordu. İlyas (Salman), eşimin çalıştığı yere gidip adres bırakmış. Ertesi gün, Sıraselviler Caddesindeki adrese gittim. Atıf abi, Ömer Kavur ve Yavuz Özkan’la birlikte Adaf Film’i (1980) kurmuşlar. Talihli Amele filmini çekecekti. Leyla (Özalp) asistanıydı. Atıf abinin asistanları genelde, bayan olurdu. Yapımcı olarak, Ömer Kavur’la görüştüm. Bu görüşme, tanışmamızın adımı oldu. Alacağım para, kış için odun almamı karşılayacaktı. Filmde Osman F. Seden de oynadı. Uzman Film adına çektiği, Dolap Beygiri (1982) filminde çalıştım. Uzman Film’in sahipleri (Kadir-Ferit Turgut) hemşerilerimdi. Filmdeki işim bittiği günün gecesi alındım. Dağınık Yatak (1974), Bir Yudum Sevgi (1984) filmini çektiğini gazetede okudum.
Üç yıl sonra İstiklal Caddesinde karşılaştık. Ziyaretime gelmek istediği, soyad zorunluluğunu anlattı. Yaklaşımı içimi ısıttı. Ortağı Ömer abinin, Körebe (1985) filminde çalışmama aracı oldu. Osman F. Seden’in TRT Televizyonu’na çektiği Çalıkuşu dizisinin, laboratuar işlemlerini Sineray Stüdyoları’nda yapıyorduk. Adı Vasfiye (1985) filmi için aynı stüdyoyu kullanan Atıf abiyle, karşılaşmalarımız sıklaştı. Birbirimizi yakından tanımak, konuşmak fırsatımız oldu. Cengiz Ergun’la, Odak Film Şirketi’ni kurdu. Aaahh Belinda (1986), Kadının Adı Yok (1987), Hayallerim, Aşkım ve Sen (1987) filmini çekti.
Gece Yolculuğu (1987) filmi sonrası, Ahududu Sokaktaki Alfa Film’le ilişkim sürdü. Ofisin girişindeki, odada Atıf abi, salona açılan odada Ömer abi oturuyor, salondaki iki masayı Sadık’la paylaşıyorduk. Kültür Bakanlığı ilk kez filmlere maddi katkı verecekti. Bakanlık adına yönetmenliğini yaptığım İçimizden Biri Yunus’la, Gönüller Sultanı Mevlana (1989) filmlerinin yapımcısı Atıf abiydi. Rutkay (Aziz) abinin, İçimizden Biri Yunus filminde işi bitince, Atıf abinin çekeceği Ölü Bir Deniz (1989) filmine başladı. Filmin cast konusuna yardımcı olup, konuk oyuncu olarak katıldım. Çektiğim filmlerin stüdyo işlemlerini Fono Film’de yapıyordum. Atıf abi, Ölü Bir Deniz filminin iş kopyasını izlemek için geldi. Yanında Türkan hanımla (Şoray), bir bayan vardı. Beni de çağırdı. Dört kişi, izlemeye başladık. Alfa Film, Halep İş Hanı’na taşınınca, Atıf abi de Beyoğlu’nda bir ofise taşındı. Ortaklık ilişkileri sürüyordu. Kendi adlarına da filmler yapıyorlardı.
Atıf abi, Bekle Dedim Gölgeye (1990) filmini çekti. Esma Ocak’ın romanından uyarladığı Berdel (1990) filmiyle, Valencia Film Festivali’nde (1991) En İyi Film ödülü aldı. İstanbul Film Festivali’nden (1991) Onur Ödülü aldı. Hayallerim, Aşkım ve Ben adlı, anı kitabı basıldı (1991). Meral Oğuz’la Lale Mansur’un oynadıkları Düş Gezginleri (1992) filmi, uluslararası bir “Eşcinsel Film Şenliği”ne katılan ilk Türk filmi oldu.
1993 yılı, Ömer abi aradı. Dışarda buluştuk. Yanındaki Sibel adlı bayanı, “Bugün evlendik” diyerek tanıştırdı. Hümeyra’dan sonra ikinci evliliğini yapmıştı. ATV kurulmuş (9 Eylül 1993), yapımlara karar verici kurulunun arasında, Cüneyt Türel, Ali Taygun, Barış Pirhasan vardı. Projelerin seçimlerinde söz sahibi görünüyorlardı. Fantastik Öyküler başlığında, birbirinden bağımsız 13 bölümden oluşan, projenin hazırlıklarına başladık. On bölümü önemli yönetmenler, üç bölümü genç yönetmenler çekecekti. Garip Bir Aşk adlı ilk bölümü, Sevgi (Saygı) çekince kanal huysuzlandı. Senaryosu Ümit Ünal’ın olan Lüküs Hayalet Avcıları adlı, ikinci bölümü Atıf abi çekti. Lale Mansur, Münir Özkul, Bülent Kayabaş, Aydemir Akbaş oynuyordu. ATV bölümün parasını ödediği halde, yayınlamadı.
Sibel, Yeşim Ustaoğlu’nun İz (1993) filminde asistanlık yapmaya başladı. Ömer abi, çağın canavarına yakalandı. Sibel’in hastanede kalması gerekince, görevini devraldım. Ömer abi hastaneden çıkınca, Akrebin Yolculuğu filminin hazırlıklarına başladık. Film için, üç kör şarkıcıyı oynayacak müzisyen arkadaşlar buldum.
Maddi nedenlerle, film üç yıl ertelenmek durumunda kaldı. Üç yıl, yılbaşı ve bayramlarda, üç kör arkadaşı aradım. On yönetmen biraraya gelip Sinema Vakfı kurdular. Beşer öyküden oluşan, iki sinema filmi çekilecekti. Aşk Üzerine Söylenmemiş Herşey (1995) filminde öyküleri, Ömer Kavur, Zeki Ökten, İrfan Tözüm, Yusuf Kurçenli, Erden Kıral çekecekti. Filmin prodüksiyonunu Alfa Film yönetecekti. Yer Çekimli Aşklar (1995) filmi öykülerini, Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Orhan Oğuz, Ali Özgentürk, Barış Pirhasan çekecekti. Filmin prodüksiyonunu Yeşilçam Film yönetecekti. Gerektiğinde ayrım yapılmaksızın, yardımlaşılacaktı.
Ömer abiyle, Memduh abiye yardımcı oldum. Memduh abinin çekeceği öyküsünde, Özcan’ın (Deniz) oynamasına aracı oldum. Atıf abiyle, Orhan’ın çektiği öykünün stüdyo işlemlerini yürüttüm.
Akrebin Yolculuğu (1996) filminin hazırlıklarına başladık. İstiklal Caddeside rastladığım cüceyi filmde oynatacaktık. İrfan (Tözüm) çekeceği Mum Kokulu Kadınlar (1996) filminde, kız oyuncu bulmakta zorlandığını, yardımcı olmamı istedi. Bildiğim genç kızları aradım. Koşarak gelenler, soyunma konusunu öğrenince reddediyorlardı. Aklıma, Gizli Yüz (1990) filminde oynattığımız Fikret’in (Kuşkan), arkadaşı Hande geldi. Birkaç deneme sonrası ulaştım. Hande, senaryoyu okudu. Problem çıkmayınca rolü oynadı. O yıl Antalya’da ödül aldı. Atıf abi 33. Antalya Film Şenliği’nde (1996) Yaşam Boyu Onur Ödülü, SİYAD-Sinema Yazarları Derneği’nden (2001) Onur Ödülü aldı. Kırsal kesimde yaşayan insanların hayatlarından, siyasal içerikli filmlere kadar farklı, çarpıcı bir filmografi oluşturan Atıf abi, Türk sinemasının en çok tanınan yönetmeni olma ünvanını, her zaman korudu. Ülkemizde, uluslaraarası festivallerde ilgi gören Berdel filminde, Doğu bölgelerinde yakın zamana kadar görülen, iki tarafın karşılıklı olarak kızlarını değiş-tokuş yoluyla evlendirdikleri gelenekleri, sert bir sinema diliyle eleştirdi. İmza attığı birçok filmde, gelenek olgusunu irdeledi. Daha sonraki yıllarda, gelenek-kadın eksenli filmlere de yöneldi. Kuma (1974) filminde konu edindiği, ikinci evlilik olgusunu özgün ve çarpıcı bir anlatımla seyircisine yansıtmayı bildi. Toplumsal içerikli filmlerinde komediyi, eleştiride başarılı bir yöntem olarak kullandı. Başlık parası, beşik kertmesi, kız kaçırma, kan davası gibi konuları ustalıkla tartıştı. Adak (1979) filminde, adağını yerine getirmek için, çocuğunu kurban eden bir babanın hikâyesini anlattı. Ülkemiz de yaşanmış, gerçek bir olaydan yola çıkarak çekiği filmde, kesin inanışlar üzerine eleştirilerde bulundu. Resmi ideoloji savunuculuğu olarak da yorumlanabilecek bazı yapımlarının yanında, sol ve Marksist fraksiyonlara da göz kırptı. Bunun örneklerinden birisi olan Eylül Fırtınası (1999) filminde, çok açık bir biçimde sol dünya görüşünü, toplumsal sorunların çözümü için örnek bir alternatif olarak gösterdi. Aynı tavrı, son filmi olan Eğreti Gelin’de de (2004) sürdürdü. Sosyal içerikli filmlerde gösterdiği başarıyı, siyasal içerikli filmlerinde gösteremedi.
56 yıllık meslek yaşamında, Yeşilçam’ın en fazla üreten, Türkiye’nin en önemli yönetmenlerindendi. 119 filme imzasını attı. 51 filmin senaryosunu yazdı, 27 filmin yapımcılığını üstlendi. Devleti soyanlar elini kolunu sallayıp gezerken, unutulan bir vergi borcunun katlanarak trilyonu bulması sonucu, Atıf abi zor günler geçiriyordu. Belki de, bu borçlar nedeniyle girdiği sıkıntı, çağın hastalığı pençesine düşmesine etken oldu. Rutkay abiyle Alman Hastanesi’ne ziyarete gittik. Deniz yanındaydı. Atıf abi, her zamanki gibi jantiydi. Gözlerinde, sanki ondan saklananları bildiğini gördüm. İkinci gidişimizde, Deniz, Umur (Bugay) abi yanındaydı. Bir gece, yakın arkadaşım Musa arayıp “Bak sana kimi vereceğim” dedi. Telefondaki ses Atıf abiydi. Musa’nın Elazığ’lı olduğunu öğrenince, beni sormuş. Aramışlar. Karaköy tarafında, lokantada olduklarını söyledi. Kalkıp gitmediğime pişman oldum. On gün sonra, 5 Mayıs 2006 akşamı bizi bırakıp gittiğini öğrendim. Ömer abi gibi, Atıf abi de beni bıraktı. Film şirketi, geride kalan vergi borcunu karşılayamadı. Deniz’le, ressam kızı Kezban (Arca), mahkemeye başvurarak, mirası red için dava açmak zorunda kaldılar. Arasıra karşılıklı sigaralarımızı tüttürüyoruz. Anlatırken, araya ilginç tonlu gülüşünü ekliyor. Karşılıklı gülüyoruz.
(02 Temmuz 2009)
Arslan Kacar