Bir roman uyarlaması olan İkinci Nefes’te yönetmen Alain Corneau tam bir yazar titizliğiyle filmi beyazperdeye yansıtmış. Corneau sanki karakterlerini yazıya dökmüş. Yani bir roman okursunuz ve hayal edersiniz. Sonra romanın içindeki kahramanlar ete kemiğe bürünür. Filmde de bunun tam aksi var. Sanki görüntüler roman sayfalarına dönüşüyor ve siz hikâyeyi satır satır okuyorsunuz. Ağır, detaycı ve telâşsız bir anlatım ön plânda.
Filmin kısık ve mat ışıklarının arasında oldukça net ve parlak bir Gu betimlemesi izliyoruz. Gangster Gu’yu her açıdan belleklerimize kazıyoruz. Sonra yönetmen bizi bir ikilemde bırakıyor. Bu Gu’nun aslında iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğuna karar verme aşaması. Gu üzerinde yapılan bir gangster sorgulaması. İyi gangsterler ve kötü gangsterler… Gangsterlik onuru…
Bu aşamanın var olması filmi klâsik bir polisiye olmaktan öteye taşıyor. Çünkü İkinci Nefes çok fazla silâhların patladığı bir film değil. Heyecan ve aksiyon yerine durağanlık hakim. Gu’nun gangsterlik felsefesine odaklanıldığı açık. Bu noktada İkinci Nefes kara film türüne yatkın.
Diğer yandan bir gangster hikâyesinin anlatıldığı filmde olması gereken karakterler alışıldık. Bir baş kahraman ve onun güzel sevgilisi, bir dedektif ve bir sürü dost görünümlü düşman…
Filmin sonunda birkaç dakika boyunca izlediğimiz boş sokakta bize bir şeyler anlatılmak isteniyor gibi. Gecenin karanlığından sabahın aydınlığına kadar gözlemlediğimiz bir sokak… Yavaş yavaş uyanan insanlar, açılan pencereler, sokaktan geçen insanlar ve oyun oynayan çocuklar… Tüm bunlar belki de gangsterlerin olmadığı yeni ve temiz sayfanın açıldığına işaret ediyor.
(10 Haziran 2008)
Gizem Ertürk