Türk Yönetmenlerden Kısa Filmler Avrupa Parlamentosu’nda!

Avrupa Birliği 2008 Kültürlerarası Diyalog Yılı çerçevesinde genç Türk yönetmenlerin ödüllü kısa filmlerinden oluşan bir program Avrupa Parlamentosu’nda gösterilecek. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ve TR Plus – Centre for Turkey in Europe işbirliği ile hazırlanan etkinlik 23 Haziran Pazartesi günü gerçekleşecek. Filmleri gösterilecek yönetmenlerden bazılarının da hazır bulunacağı gösterimler sonrasında bir de panel gerçekleştirilecek. (Fotoğraf Belma Baş’ın Poyraz’ındandır.)

  • Basın Bülteni
  • Geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kung Fu Panda

    Kung Fu’su Çin’den, Pandası Amerika’dan… Çin-Amerikan ortak yapımı olan filmde iki kültür birbirine karışınca ortaya Kung Fu sever Panda Po çıkmış. Sadece çocuklara değil her yaştan animasyon sevenlere hitap edecek süper komik bir film Kung Fu Panda.

    Kahramanımız Po doğası gereği sürekli yemek yeme potansiyeli olan bir Panda. Aslında Po gece gündüz fast food tüketen Amerikalılardan da pek de farklı değil.

    Antik Çin’deki bir restoranda babası ile birlikte çalışan Po, aslında tam bir Kung Fu hayranıdır. Babasının restoranı ona devretmek istemesi ve onun üzerindeki hayalleri hiç umrunda değildir.

    Günün birinde Barış Vadisi’ni korumak için bir Ejderha Şavaşçı seçileceği haberi Po’yu sevinçten çılgına çevirir. Küçüklüğünden beri hayranı olduğu Kaplan, Turna, Peygamber Böceği, Engerek Yılanı ve Maymun’dan oluşan Öfkeli Beşli’yi görme fırsatını yakalayacaktır. Po seçmenin yapıldığı alana girmeye çalışırken bir anda kendini alanın tam ortasında bulur.

    Seçimi yapacak olan Kung Fu’nun yaratıcısı Bilge Oogway, Po’yu Ejderha Savaşçı olarak seçer. Tabii doğdukları andan bu güne Ejderha Savaşçı olarak yetiştirilen Öfkeli Beşli ve onları yetiştiren hocaları Shifu bu durum karşısında çok sinirlenir. Kung Fu’ya dair hiçbir yeteneği ve esnekliği olmayan bu koca çocuk bir zamanlar Shifu’nun eski öğrencisi olan Kar Leoparı Tai Lung’u nasıl yenecektir? İşte film Shifu’nun Po’ya dövüş sanatının inceliklerini onun dilinden öğretmeye başlamasıyla çok keyifli bir komediye dönüşüyor.

    Film bir derya deniz olan DreamWorks’un bütün avantajlarından yararlanmış. Yetenekli senaryo yazarları Jonathan Aibel, Glenn Berger, Shrek ve Madagascar gibi başarılı animasyonlara imza atan Mark Osborne, John Stevenson ikilisi de muhteşem bir iş çıkarmışlar. Seslendirme de zaten ayrı ayrı birer yıldız olan isimlerle çalışmaları işin kalitesini iyice yükseltmiş.

    Ancak bizim seslendirme kadrosunun da hakkını vermek lazım. Filmin önemli karakterlerinde Po’yu seslendiren Okan Yalabık ve Usta Shifu’yu seslendiren Köksal Engür oldukça başarılıydı. Orijinal versiyonunda Usta Shifu’yu iki Oscarlı Dustin Hoffman ve Po’yu ünlü komedyen Jack Black’in seslendirdiğini görünce Yalabık ve Engür’ün oldukça zor bir işin altından alınlarının akıyla çıktığını söyleyebiliriz.

    Bir şeyi gerçekten isterseniz ve ona bütün kalbinizle inanırsanız başaramayacağınız hiçbir engel yoktur. Koca göbekli tembeli uykucu bir panda seçilmesi de bu gerçeği doğrulamak için oldukça uç bir örnek. Bu anlamda filmin hem çocuklar hem de çocuk ruhlu büyüklere yol göstereceği kesin. Filmi izledikten sonra eminim süper bir pozitif enerjiyle salondan çıkılacağı kesin. Tabii önemli olan bunu bütün bir hayatımıza yaymak. Bunun içinde öyle çok özel şifreler, öğretiler ve sırlar aramayın. Filmde de vurgulandığı gibi “Gizli Tarif Diye Bir Şey Yok”

    (27 Haziran 2008)

    Gizem Ertürk

    45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne İlk Başvuran Film “Vesaire Vesaire” Oldu

    Tunç Başaran’ın yönettiği ve Rutkay Aziz, Roksen Lülü, Aliye Uzunatağan, Bülent Kayabaş, Taner Barlas ve Eser Ali’nin başrollerini paylaştıkları Vesaire Vesaire birçok dalda heykelciği hedefliyor. Geçtiğimiz yıl birçok filmin vizyon bulması nedeniyle festivale 20’nin üzerinde katılım olması bekleniyor. 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 10 – 19 Ekim 2008 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak.
    Vesaire Vesaire’nin konusu şöyle: Sağlığı bozulan ünlü yazar Arda Başar içinde bulunduğu koşullardan sıkılıp bir anda yaşadığı şehri değiştirme kararı alır. Nereye gideceği konusunda hiçbir fikri olmadan eşyalarını toplar ve kendisini Marmaris’te bulur. Arda’nın hayatı beklenmedik bir şekilde değişir.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Murat Erşahin tersninja.com’un Sorularını Yanıtladı

    Hayal-Et Kitap tarafından ilk öykü kitabı Adam Mutsuz ve Orta Yaşlıydı yayımlanan SİYAD üyesi sinema yazarı Murat Erşahin tersninja.com’un sorularını yanıtladı. tersninja.com, Erşahin’le yalnızca kitabı değil, sinema yazarlığı müessesesi üstüne de konuştu. ‘Evde’, ‘Sokakta’, ‘Hem Evde Hem Sokakta’, ‘Yersiz’ ve ‘Sinema Öyküleri’ adlı bölümlerden oluşan kitapta 43 öykü yer alıyor. Gündelik hayata dair ayrıntılardan oluşan öyküler, 1987 – 2000 tarihleri arasında yazılmış. Yayımlanmaya hazır birçok öykü ve roman dosyası arasından ‘insan acemiliği’ kokan bu ‘ilk öyküleri’ seçtiği için çok mutlu. Çünkü bu, onun ilk kitabı.

  • Röportaj için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafı için haberin devamından üzerine tıklayınız.
  • Murat Erşahin tersninja.com’un Sorularını Yanıtladı yazısına devam et

    Üç Maymun, Türk Sinemasını Kurtarır mı?

    Geçen yıl Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü kim kazandı? Bu yönetmenin ülkesi ülkemizde ne kadar tanındı? Nuri Bilge Ceylan’ın filmi Üç Maymun bu yılki Cannes’da öne çıkan filmlerden biri idi. Önemli bir ödül alması bekleniyordu, Festival politikasının her filme bir ödül verme uygulamasının sonucu, bizim filmimize En İyi Yönetmen ödülü verildi. Cannes küçümsenecek bir festival değil, bizdeki Oscar meraklılarına Cannes veya Venedik’de ödül almanın Oscar almaktan çok daha önemli olduğunu birilerinin söylemesi gerekir. Öncelikle bu.

    Sonra, bu ödülü almanın yurt içinde ve dışında filme ne olanaklar sağlayacağı. Bu olanakların yurt dışında daha fazla olacağı kendisini şimdiden belli ediyor. İçerde ise Ceylan’ın meraklıları zaten filme gideceklerdi, Cannes kazanımının etkileyeceği seyirci de olacaktır.

    Fatih Akın ve Ferzan Özpetek’in Almanya ve İtalya’da yaptığı çok uluslu filmlerde ülkemizin de ortak olduğu filmler var; her ikiside filmleri ile adlarını duyururken, yaptıkları filmlerde Türk unsurları (oyuncular veya “filmin kahramanı”) da kullanıyorlar. Ceylan ise oyuncular ve kahramanları ile daha “yerli” filmler yaparken ortak yapımlar yaparak filmlerine hem dış pazarları açıyor, artık adını iyice duyurmuş olması ile kabûl görmesi daha kolay olan festivallerde ödül alması da, filmlerine yeni olanaklar sağlıyor.

    Uzun süre film üretimin 100 filmin üzerinde seyrettiği Yeşilçam döneminde, komşu ülkelerle yapılanların dışında pek ortak yapım yapılmaz iken, filmlerimizinde uluslararası festivallere katılması bile pek sık olan bir olay olmazdı, ama o zamanlar da kişisel bazı arayışları içeren filmlerin buralara ulaştığı olmuştur.

    Akın ve Özpetek sadece iki kişi değil, Almanya’da Akın’ın ardından gelen daha genç yönetmenlerin filmleri ülkemize sızabiliyor, devamı da olacağa benziyor. Türk asıllı bu yönetmenlerin film ürettikleri ülke sinemaları içinde (ki yetiştikleri sinemalar da budur) o sinemaya ait Türk (kökenli) yönetmenler olmaları, sinemamız içinde önemli ama, bu filmlerin aidiyetinin ne kadarı Türk Sinemasına aittir. ABD’de film üreten yönetmenlerimiz de var. Geçtiğimiz yıllarda geldiği kökeni olan ülkesinde birkaç filmde oynadıktan sonra geri dönen Can Togay’ın da yönettiği filmi sinemamız kapsamında sayabilir miyiz.

    Üç Maymun’un başarısı önemlidir, salt bu başarı ülkemiz sinemasını dış pazar için tek başına önemli kılmaz; sinema tarihinde bir zamanlar Brezilya’nın Cinema-Nova’sı, son yıllarda İran Sineması konu ve üslûp birlikteliği ile ama kişisel sinemalarla bir ekip (dalga) olarak geliyorlar. İç piyasada bir çok yönetmenin ortaya çıktığı son yıllarda, ortak yapım olarak veya olmayarak, uluslararası piyasada kabûl görebilecek daha fazla filmin yapılması ve bunların, Üç Maymun’un açtığı yoldan gitmesi, sinemamıza dış pazar hazırlayacak, iç piyasanın -yeterince- doyurmadığı sektöre destek olacaktır. (Bu görüş, dış pazar veya festivaller için yapmak anlamına gelmez, yabancıların belli beklentilerine cevap aramak yerine iyi sinemaya (!?) ulaşmamız gerekir. Sinema içerik ve biçim olarak devamlı yeni arayışların peşinde, ama klâsik anlatımla da yeni bir şeylerin yapılması her zaman mümkündür.)

    *****

    Cengiz Aytmatov

    Beyaz Gemi, Kopar Zincirlerini Gülsarı, Cemile peşi peşine okurun karşısına çıkmışlardı, sonradan seyircinin de karşısına çıktılar, Aytmatov okunan bir yazar olmasının yanında sinemaya verdiği ürünlerle seyredilen bir yazardı da. Selvi Boylum Al Yazmalım Ali Özgentürk tarafından sinema için yazılırken usta Atıf Yılmaz eli ile de sinemamız için bir kült filme dönüşecekti. Aytmatov böylece sinemamızın elemanlarından biri olacaktır, sinemamızın seyircisi için uzun bir süre daha anımsanacak filmlerden olan Şoray’lı, İnanır’lı ve de Mekin’li Al Yazmalım hatırlandığı sürece, Aytmatov’da yaşayacaktır. İyi bir kalem aramızdan ayrıldı. Bu kalemin ülkesinde eserlerinden yapılan filmler yanında, biriside sinemamız yolu ile, perdeye yansıdığı sürece hep aramızda olacak (filme katkıda bulunanlar ile beraber.)

    (27 Haziran 2008)

    Orhan Ünser