Geçtiğimiz ay hit filmlerden nöbetçi sinema kuşağına, fantastik yapımlardan kısa filmlere dek zengin seçkisiyle sinemaseverlere keyifli bir on gün yaşatan 5. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’ni geride bırakırken pek çok yapım arasından gündelik koşuşturmacanın hızına kurban ettiğimiz fragmanlaştırılmış hayatlarımızın iki saatinde bizlere durup dinlenme ve sadece “izleme” olanağı verdiği için belki de gerçekten kaleme alınması ve üzerinde tekrar düşünülmesi gereken bir film: Stetsi/Something Like Happiness (Mutluluk Gibi Birşey).
Çek asıllı yönetmen Bohdan Sláma’nın son derece sade anlatım yollarıyla sergilediği üçüncü uzun metraj çalışması olan film, Çek Cumhuriyeti’nin kuzeyindeki endüstriyel bir şehirde, toplumsal konutlarda beraber büyümüş olan üç arkadaşın gençlikten yetişkinliğe ilerledikleri dönemlerde yeşeren umutlarını ve arayışlarını aktarıyor.
İnsan büyür ve arayış başlar…
Garden of Eden (1994) adlı kısa metraj çalışmasıyla sinemaya adım atan ve White Acacias (1996) ve Wild Bees (2002) gibi uzun metrajlarıyla tanınan Çek Sinemasının genç yönetmeni Sláma, imza attığı son filmi Stetsi’de (2005) insanın büyüdükçe geçirdiği değişime ve bu değişimin getirisi olan arayışlarına ve kendini keşfedişine filmin üç ana karakteri üzerinden odaklanıyor: Ailesiyle yaşayan Monika, bir süpermarkette çalışmakta ve bir yandan da Amerika’ya göç eden erkek arkadaşından davet beklemektedir. Monika’nın umutları ve hayalleri ve elbette ki ailesinin de geleceğe dair bekleyişleri bu davet üzerinden hiç tanımadıkları ancak bağımsızlığın ve kurtuluşun sembolü olarak uslarında canlandırdıkları o “büyük” ülkeye bağlıdır. Tonik ise tutucu aile yaşantısından kaçarak teyzesiyle birlikte bir çiftlik evinde yaşamını sürdürürken, iki çocuk annesi olan Dasha, evli bir adamla ağır aksak süren ilişkisinin yanı sıra akli dengesini yavaş yavaş kaybetmeye başlar.
Olay örgüsündeki dengenin bozuluşu Dasha’nın ruhsal sağlığını tamamen yitirerek psikiyatrik tedavi için hastaneye kaldırılması ve çocukların bakımının Monika ve Tonik’e kalmasıyla gerçekleşir. İki küçük çocuğun bakımını üstlenip Amerika’ya gitmekten vazgeçtiğini beyan ederek ailesinin de kendisine bağladığı umutları yok eden Monika evden ayrılmak zorunda kalır. Böylece Monika, Tonik ve Dasha’nın iki küçük çocuğundan oluşan ve bir tür evcilik oyunu oynuyormuş hissiyatı yaratan bu sevimli grup, şehrin ve yaşamın tüm gerçekliğinden bir süreliğine kendilerince arınarak Tonik’in özene bezene yeniden yapılandırmaya çalıştığı yıkık dökük çiftlik evinde yaşamlarını sürdürmeye başlarlar. Ancak bir tür oyunu andıran bu yaşantı yine olay örgüsündeki ikinci bir kırılma noktası olan Dasha’nın tedavisinin sonlanarak çocuklarını geri almasıyla son bulur. Bundan sonra Monika ve Tonik arayışlarını başka yerlerde sürdüreceklerdir. Tonik’in kendisine karşı beslediği gizli aşkı öğrenen Monika, bir zamanlar es geçtiği ve hayallerini bıraktığı erkek arkadaşının yanına Amerika’ya doğru yol alırken, Tonik yarı çaresizlik yarı umutlarla yüklü bir bilinmezliğe doğru yola çıkar.
Mutluluk Değil, Mutluluk “Gibi” Birşey
Montreal, Atina ve San Sebastian’da ödüllendirilen bu filmde yönetmen Sláma, insanın kendini keşfedişine doğru ilerlediği yolculuğa odaklanırken yaşama yakın bir duruş sergileyerek son derece yalın bir dil kullanıyor. Filmin doğal oyunculukları, uzun ve durağan planları, sade kurgusu ve yer yer gerçekliğin sertliğine ve acılığına eşlik eden elektro gitar tonlarıyla yüklü “minimum”a indirgenmiş müzik anlayışının yanı sıra doğal seslerin ağırlığı dikkat çekiyor. Sadeci anlatımıyla yönetmen, ele aldığı arayış ve keşif temalarının bir anlamda sona ermediğini ve insanoğlunun varoluş süreci boyunca devam edeceğini de -asla umutsuzluğa yer vermeden- vurguluyor. Filmin sonunda fırsatlar ülkesinden vazgeçerek Tonik’i aramak için ülkesine geri dönen Monika’nın önünde uzanan yola doğru umut dolu bakışları, insanın arayış sürecinde yaptığı keşiflerini mutluluğun ta kendisi olmasa da-filmin adından da anlaşıldığı gibi- “mutluluk gibi bir şey” olarak tanımlayabileceğimiz yolunda ipuçları veriyor.
“Mutluluk Gibi Birşey”, dayatılmış aksiyon sahneleriyle kıstırılmış yaşam parçaları arasında mola vererek arı bir sinema örneği seyretmek isteyenler için iyi bir fırsat!
(16 Mart 2006)
Âlâ Sivas