Serdar Akbıyık

Bir Semum Röportajı: Bu Kainat Sadece İnsanlara Ait Olamaz

“Semum” filminin başrol oyuncuları Ayça İnci, Burak Hakkı ve filmin yönetmeni Hasan Karacadağ dünyamızı başka varlıklarla paylaştığımızı iddia ettiler.

D@bbe, Türk Korku Filmleri’nin içinde ayrıcalığı olan bir yapımdı. Filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan Hasan Karacadağ korku filmlerini kendi kültürümüze uyarlayarak üretmenin önemine her röportajında dikkat çekti. Bu hafta vizyona giren “Semum” filminde ruhuna iblis giren bir kadının hikâyesini anlattı. Üstelik gerçek bir olaydan alıntı yaptığını söyleyen yönetmen başrolünde Ayça İnci ile Burak Hakkı’yı oynattı. Dünya dışı varlıklara inanan yönetmenin ve oyuncularının çarpıcı hikâyesi bu röportajda.

Semum’un öyküsünün gerçek bir olaya dayandığı söyleniyor. Bu doğru mu?

Hasan Karacadağ: Evet doğru. Ben D@bbe’yi yönettikten sonra izleyicilerden birçok mektup almaya başladım. Bu mektuplarda doğaüstü olaylar yaşadığını söyleyen insanların hikâyeleri vardı. Kimi çok basit, kimi çok abartılı, belki de yalandı ama mektuplardan bir tanesi çok fazla gerçekçiydi. Profesyonelce yazılmış ve ayrıntılar detaylar çok iyi verilmişti. Bu arada daha önce benim yazdığım bir senaryo vardı. O senaryoda da bir yaratık bir kadının bedenini ele geçiriyordu. Bu senaryo ile mektubu gönderen kadının hikâyesi o kadar uyuştu ki “Semum” filminin senaryosu ortaya çıktı.

Yüz yüze görüştünüz mü?

Hasan Karacadağ: Görüştük tabi hatta geçen gün karabasan sahnesini izledi. Çok etkilendi.

“Semum”u,Exorcist’e benzetenler var. “Exorcist”i daha önce seyrettiniz mi?

Burak Hakkı: Evet izledim. Bazı güzel sahneleri var ama bizim filmimiz başka tarzda bir film.

Ayça İnci: “Exorcist”te bir yaratık yok. Yaratığı görmüyoruz bir kadının performansı sadece.

Hasan Karacadağ: Ben filmin genelinin “Exorcist” ile karşılaştırılmasını istiyorum. Biz zaten filme “İslami Exorcist” diyoruz. Zaten “Exorcist” filmi sinema kültürüne mal olmuş bir film. Dünyada Hristiyan kültürünün “Exorcist”i varsa İslâm kültürünün de “Semum”u var densin istiyoruz. Ayrıca filmde bir yatak sahnesi var, bu sahneyi “Exorcist”e gönderme olsun diye çektik.

“Exorcist” ile “Semum” arasındaki fark nedir?

Burak Hakkı: Filmi tam olarak izlemedim ama neler çektiğimizi biliyorum. Çok farklı bir film. Bizim filmimizin içine animasyon da giriyor, çoğu korku öğesi de. Neyi nasıl çekeceğini bilen birisiyle çalıştığıma inanıyordum ve bu şekilde girdim ben bu işin içine. Yani bundan sonraki ürün tamamen biz oyuncuların dışında diğer faktörlerden oluşuyor. Ben bu filmin senaryosunu ilk okuduğumda açıkçası aklıma “Exorcist” gelmemişti. Filmi çektikten sonra birkaç eleştirmen böyle bir şey söylemiş, ondan sonra “Evet, doğru, birkaç yönü benziyor” dedim.

Hasan Karacadağ: Zaten “Exorcist”in kelime anlamı bir varlığın bedeni ele geçirmesi demek. Dolayısı ile aynı şey olmuş oluyor.

Burak Hakkı: Ayça’nın rolü çok önemliydi burada, çok güzel oynadı ama çokta zorlandı. Ayça ile çalışmakta çok keyifliydi. Bütün ekip güzeldi iyi bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? “Exorcist”i izlediğinizde ne hissettiniz?

Ayça İnci: Ben “Exorcist”i çok ufak bir yaşta izledim ve çok etkilendim. Hiç ummuyordum hayatımın bir dönemimde Exorcisizm ile ilgili bir korku filmi çekeceğimi. Hasan beyle tanıştığımızda benim ona ve onun bana güvenmesi ile böyle bir şey oldu. Ben bu işi yaparım, oynarım dedim ve Hasan Bey bana kafasının içindekini o kadar güzel anlattı ki bende kendisine güvendim. Böyle bir işin içine girdik. Benim için çok değişik ve çok etkilendiğim bir film oldu. Ama “Exorcist”ten çok farklı olduğunu düşünüyorum. Gönderme yaptığımız bir yer var, evet ama burada bir yaratık var ve o yaratığı görüyoruz. Birebir çıkışını görüyoruz.

Hasan Karacadağ: “Exorcist” filminde bedeni ele geçiren şeytandır önermesi var. Biz ise “hayır o şeytan değil Semum’dur” diyoruz. Şeytan insanın bedenini ele geçirip öyle konuşmaz.

Ayça İnci: Zaten Semum şeytanın askeri gibi bir şey.

Hasan Karacadağ: Şeytan’ı padişah gibi düşünürseniz Semum vezir oluyor çok kısa anlatımı ile.

Batıl inancınız ya da bu tarz şeyler den korkunuz var mıdır?

Ayça İnci: Hayır yok. Benim eskiden olan korkularımın hepsi bu filmi çektikten sonra yok oldu. Bir korku filmi çekerek korkularımdan kurtuldum.

Burak Hakkı: Benim var. Olmaz olur mu?

Hasan Karacadağ: Benim olmasa zaten bu tarz filmler yapmam. Siz bana galiba bu varlıklara inanıyor musunuz diye sormak istiyorsunuz? Evet inanıyorum. Zaten bu kadar büyük bir kainat sadece insanlar için yaratılmış olamaz.

Ayça İnci: Zaten Tanrıya inandığımız zaman korkular yok oluyor.

Hasan Karacadağ: Çünkü insan gözünün yapısını biliyorum, insan gözünün ve kulağının ne kadar aciz olduğunu biliyorum, tutup da bu kadar aciz iki organın duyusu ile hiçbir şey yoktur demek zaten saçma olur.

Ayça İnci: Tanrıya inanmayan, bilimsel şeylere inanan insanlar bile pozitif ve negatif enerjiye inanıyorlar zaten. Sonuçta bu “Semum” denilen varlığın olduğuna inanmasalar bile, bunun en azından negatif bir enerji olduğunu düşünebilirler.

“D@bbe”den sonra yine bir korku filmi “Semum”u yaptınız. Siz bu tür konulara odaklanan bir yönetmensiniz. Her yönetmeninde belli dertleri vardır ve o dertlerin üzerine gider. Hiç düşündünüz mü acaba? Niye bu konuya odaklanıyorsunuz?

Hasan Karacadağ: Bu konuyu bazen düşünüyorum. Ama mesela UFO‘ya inananlar var. Bunun dernekleri var. İleride dünyayı bunların istilâ edeceğine inanıyorlar falan, ben öyle değilim. Ama ben “D@bbe” filminde bir Kuran’dan ayet var onu kullanmak istedim yeterince onu kullanamadım, gerçekler bir gün ters dönecek. Şimdi sokağa baktığımda bir kuş görüyorum bu benim için doğal ama başka bir gün sokağa baktığımda bir yaratık göreceğimi söylüyor Kuran. Ben buna inanıyorum. Çok kısa bir zaman içinde insanlık için dönüm noktası olacak. Ayrıca korku sineması ile insan düşüncesini çok daha kolay anlatabiliyor.

Ayça İnci: O varlığı ne kadar çok görürsek herhalde bir süre sonra ondan da korkmamaya başlayacağız.

Korku filmlerinden korkar mısınız ya da sever misiniz?

Burak Hakkı: Hayır ben sevmem. Bunu Hasan Bey’e söyledim. Ben görüşmeye giderken aslında ayıp olmasın diye gittim. Nasıl olsa reddedeceğim diye gittim. Çünkü bundan önce de iki korku filminde teklif gelmişti. Birine gitmiştim, birine gitmemiştim çok ayıp olmuştu. Sonra Hasan Hoca ile tanışınca hem enerjisi ile âlâkalı hem de işe gerçekten hâkim olması beni etkiledi. Bazı şeyler vardır bir senaryoyu çok beğenirsiniz ama bir bakarsınız senaryo çok iyi olmasına rağmen çekecek kişi iyi çekememiş. Burada öyle değil önemli olan bizim güveneceğimiz kişilere öncelikle inanmamız. Dediğim gibi ben başta giderken korku filmi çekmeyi düşünmediğim halde hoca ile tanıştıktan sonra bir anda tamam dedim. Korku filmi bir oyuncu için risktir. Ama benim rolüm o kadar ağırlıklı değildi. Aslında Ayça’nın rolü çok zor burada. Belki Ayça’nın rolü gibi bir rol olsaydı benim rolüm ben bu işi kabul etmeyebilirdim. Çünkü o gerçekten riskli bir şey. Belli bir şeyi tutturduktan, belli bir oyunculuk kariyeri yaptıktan sonra böylesi bir rol çok tepki alabilir. Ayça’nın burada önemli bir rolü var bence. Zaten burada başrol oyuncusu Ayça. Ben ona biraz yardım ettim gibi.

Makyajla bir ifrit haline sokuluyorsunuz. Buna nasıl cesaret ettiniz? Sonuçta özellikle Türkiye’de bu tarz şeylerden kaçınılır?

Ayça İnci: Ben o Türk mantalitesinde düşünmem oyunculuğu. Bir oyuncu yeri gelince çok güzel de olabilir, çok çirkinde. Benim için hiç önemli değil. Makyajım bittikten sonra elinde aynayla gezen biri değilim. Zaten bu filmde gezsem de korkardım kendimden. O yüzden benim için önemli olan oyunculuktur ve hakkını vermektir. Güzel ya da çirkin görünmek gibi bir kaygım hiçbir zaman olmadı, hâla da yok. Ben inanılmaz keyif aldım bu filmden. Resimlerime bakınca arkadaşlarım inanamıyor, ben harika olduğunu düşünüyorum.

Burak Bey siz eskiden modeldiniz.

Ayça İnci: Ben de modeldim. Ama ben modellik yaparken Müjdat Gezen’de okuyordum. 15 yaşında modelliğe başladım. Aynı zaman da 15 yaşında kliplerde, dizilerde reklâmlarda da oynamaya başladım.

Eski Yeşilçam’da oyuncuların çoğunluğu tiyatrodan gelirdi. Günümüzde ise oyuncular ya dizi oyunculuğundan ya da modellikten gelme. Siz modellikten gelen bir oyuncu olarak bu tartışmaları nasıl karşılıyorsunuz.

D@bbe, Burak Hakkı: Benim oyunculukta 7. yılım bu sene. İlk başladığım sene de bu soru soruluyordu. O zaman modellikten oyunculuğa geçen çok az kişi vardı. Şimdi 7. seneye geldik ve bu oran neredeyse 20 kat arttı. Hâlâ bu soru soruluyor. Biz yapımcıların kapısını çalıp bizi filminizde oynatın demiyoruz ki. Bize teklif geliyor. Düşünüyoruz ve kendimize güveniyorsak çünkü bir kariyer oluşturacaksınız, bu rizikoyu alıyoruz ya da almıyoruz. Bizden sonrada çok çıkan arkadaş oldu. Başarılı olan kalıyor başarısız olan gidiyor. Ben 6-7 sene ekonomi eğitimi gördüm, isterdim ki o 7 sene oyunculuk üzerine bir eğitim alayım. Ben ne manken olacağımı ne de oyuncu olacağımı bilmiyordum. Sonuçta kısmet böyleymiş bu günlere geldik.

Ayça İnci: Ben resim heykel okuyordum. Asla oyuncu olmayı düşünmüyordum. Hatta açıkçası oyunculuktan nefret ediyordum. Bunu sevmememin nedeni de dedemdi. Ben dedem olan Bilal İnci ile hiç dede torun ilişkisi kuramadım. Onu hiç göremiyordum, sürekli setlerdeydi çünkü. Birde kötü adamı oynuyordu, arkadaşlarım hep bende dalga geçiyordu. Bu yüzden oyunculuğu sevmiyordum. Ama hayat beni öyle bir yere getirdi ki ben okulu 2. sınıfta bırakıp oyunculuk eğitimi almaya başladım. Sonra kendimi bir anda oyunculuğun içinde buldum ve fark ettim ki kendimi en iyi ifade etme şeklim buymuş. En çok bu işi yaparken huzurlu oluyorum. Evet, bende modellik yaptım, dizilerde oynadım ama eğitimimi de aldım. Yetenek bir insanda varsa vardır, yoksa 4 değil 8 sene de konservatuar okusun o insandan hiçbir şey çıkmaz. Ama bazı insanlarda bu işin eğitimini almasa da Tanrı’dan gelen bir yetenek vardır.

Hasan Karacadağ: Brad Pitt, George Clonny, Sharon Stone şu an aklıma bu isimler geliyor modellikten oyunculuğa geçen. Brad Pitt dediğiniz kişi modellikten gelme ama dünyada parmakla gösterilen biri. En son oynadığı “Babil” filmindeki oyunculuğu bence tartışılmaz bile. Charlize Theron modeldi, Sharon Stone, Martin Scorsese gibi bir yönetmenle çalıştı, Oskar’a aday oldu. Onun için modellikten sinemaya geçmek bir ayıp değil. İnsanların oyunculuk kalitesini de hiç belirlemez.

Filminizin uzun bir festival maratonu da olacakmış duyduğum kadarı ile.

Evet şu an dört festivale kabul edilmiş durumda. Montreal, Los Angeles, Brüksel ve Tokyo’da festivallere katılacak. Bununla da ayrıca övünüyoruz.

(19 Şubat 2008)

Serdar Akbıyık

    DİĞER YAZILARI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu