11 Ocak 2008 Haftası

“4 Ay, 3 Hafta, 2 Gün”, komünist rejimin ‘her anlamda’ soğuk, gri, tedirgin edici yüzünü gösterdiği son dönemde, genç bir kadın / üniversite öğrencisi olmanın ve bir de arkadaşı için fedakârlıkta bulunmanın en gerçek haliyle nabzını tutarken, bazı anlarda nefesiniz kesiliyor: Gerçek zamanlı sahnelerde, oyunculuğun en yalın – çıplak hali şaşırtıcı!

“Bana Söz Ver”, Kusturica’nın eğlenceli, çılgın, ‘saçma!’, iğrençlikle estetiği aynı sahnede barındıran filmlerinin son halkası; ona çok bayılanlar için ideal tabii: Sinemanın en uzun soluklu ve ‘geniş’ öpüşmeleri bu filmde!

“Benim Aşk Pastam”, insanın sonsuz sevgi ve aşk arayışının bu durağında, çerçevenin en sağında ya da en solunda yer alan karakterlerin yanlarındaki o ‘büyük boşluğu’ doldurma arayışları, ılık bir öyküleme biçimiyle yüreğinizi kıpır kıpır yapıyor: “Aşk Zamanı”nı anlatmış bir Uzakdoğu feylesofunun bakışıyla, Amerika’da bile düş kırıklıkları, acılar, yalnızlıklar aşılabilir, buna inanın! Not: Albümü de en az film kadar değerli.

(08 Ocak 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]

Havar

Mehmet Güleryüz’ün yönettiği ve Çiçek Tekdemir, Abdullah Tarhan, Eyüp Ağılday ile Ramazan İlten’in oynadığı Havar, 16 Ocak 2009′da Tiglon Film dağıtımıyla Güleryüz Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Batman ilinin eşsiz doğal ve tarihi güzellikleriyle dolu Hasankeyf ilçesinde çekimleri yapılan ve işlenen töre cinayetlerini kendine özgü, farklı ve özel bir üslûpla tartışan Havar’da bir baba – kızın aralarında bulunan çok güçlü sevgi bağına rağmen süreç içinde kurban – cellât ilişkisine dönüşen dokunaklı öyküsü anlatılıyor. Havar filminin  oyuncu kadrosunun neredeyse tamamı Batman ili ve çevre köylerinde yaşayan insanlardan oluşturıldu.

Havar yazısına devam et

Küresel Isınma, Kısa Film Yarışması Ödül Gecesi

Akademi İstanbul ve Cinemascope Dergisi’nin işbirliği ile Küresel Isınma konusunun ele alındığı yarışma sonuçları 24 Ocak 2008 tarihinde Fransız Kültür Merkezi’nde saat 20:00’de yapılacak ödül töreni ile açıklanıyor.
Gecede Kısa Film Yarışması’nın Kurmaca Film ve Kampanya Film dallarında birincilik ve mansiyon ödülü kazanan yarışmacıların isimleri açıklanacak.
Yarışmanın jüri üyeleri şu isimlerden oluşuyor: Turan Özdemir, Tayfun Şahin, Ege Aydan, Açelya Akkoyunlu, Mustafa Şevki Doğan, Oğuz Makal, Pelin Batu, Sonkan Damcıoğlu, Gültekin Tetik.

  • Basın Bülteni
  • Cinemascope Dergisi
  • Akademi İstanbul
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Küresel Isınma, Kısa Film Yarışması Ödül Gecesi yazısına devam et
  • Cennet’e Girişler 103 Gün Ertelendi

    2008 yılının süpriz ve iddialı filmi Cennet’in yeni vizyon tarihi 11 Nisan 2008 olarak belirlendi. İngiltere’den gelecek efektlerin gecikmesi nedeniyle vizyon tarihi değişen Cennet’te başlıca rollerde Engin Altan Düzyatan, Fahriye Evcen, Zeynep Papuççuoğlu, Tülay Bekret, Şendoğan Öksüz, Mehmet Birkiye ve Can Anamur yer alıyor. Filmin fragmanına, kamera arkasına ve filmin kliplerine www.cennetfilm.com isimli filmin resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 19. Ankara Uluslararası Film Festivali, Ulusal Kısa ve Belgesel Yarışma Ön Elemeleri Sonuçlandı

    Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından 13 – 23 Mart 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan 19. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin, Ulusal Kısa ve Belgesel Yarışma bölümlerine başvuran filmlerin ön eleme sonuçları belli oldu. Ulusal Kısa Film Yarışması’na 13 kurmaca, 10 canlandırma ve 11 deneysel, toplam 34 filmin katılmasına karar verildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    19. Ankara Uluslararası Film Festivali, Ulusal Kısa ve Belgesel Yarışma Ön Elemeleri Sonuçlandı yazısına devam et
  • Kara Şövalye

    Christopher Nolan’ın yönettiği ve Christian Bale, Heath Ledger, Aaron Eckhart ile Maggie Gyllenhaal’ın oynadığı Kara Şövalye (The Dark Knight), 25 Temmuz 2008’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
    Batman, Teğmen Jim Gordon ve Bölge Savcısı Harvey Dent’in yardımlarıyla, şehir sokaklarını sarmış olan suç örgütlerinden geriye kalanları temizlemeye girişir. Bu ortaklığın etkili olduğu açıktır, ama ekip kısa süre sonra kendilerini, Joker olarak bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş olan suç dehasının yarattığı karmaşanın ortasında bulurlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer haberlere ve basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kara Şövalye yazısına devam et
  • Ölümün Sesi (Yönetmen: Eric Valette)

    Eric Valette’in yönettiği ve Shannyn Sossamon, Ed Burns, Ana Claudia Talancón ile Ray Wise’in oynadığı Ölümün Sesi (One Missed Call), 25 Nisan 2008’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bazı insanlar ölecekleri ana ilişkin korkunç cep telefonu mesajları almaktadırlar. Beth Raymond birkaç gün arayla iki arkadaşının korkunç bir şekilde can verişlerine tanık olarak ciddi bir travma yaşar. Arkadaşları bu mesajlarda yaşayacakları dehşet dolu son anlarının kaydını dinlemişlerdir. Beth, Dedektif Jack ile birlikte bu ölümlerin üzerindeki esrar perdesini kaldırmak için çalışma içine girerler.

    Ölümün Sesi (Yönetmen: Eric Valette) yazısına devam et

    Şamar Oğlanı

    Peter Hedges’ın yönettiği ve Steve Carrel, Juliette Binoche, Dane Cook ile Alison Pill’in oynadığı Şamar Oğlanı (Dan in Real Life), 18 Ocak 2008’de 35 Milim Filmcilik dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
    Dan Ashburn, yalnız bir baba ve yazılarında sorunları olanlara öğüt veren ünlü bir köşe yazarıdır.
    Bir aile toplantısında tanıştığı Beth’e aşık olur. Beth güzel, zarif ve eğlencelidir ancak ortada bir sorun vardır: Beth, Dan’in erkek kardeşinin kız arkadaşıdır! Bu durumda acaba Dan okurlarına verdiği öğütleri kendisine uygulayabilecek midir?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Şamar Oğlanı yazısına devam et
  • Antalya Altın Portakal Jürisinin Kararıyla İlgili Zorunlu Bir Yazı

    Belirli bir emek ve genelde de acılı bir süreç gerektiren sanatsal üretimin, belgesel üretiminin ya da herhangi bir üretimin bir aşamasında filminizi, yada ürettiğiniz sanatsal ürünü DVD.lere basıp zarflara koyup hiç tanımadığınız ya da biraz tanıdığınız, kimisinin belgesel ve estetik anlayışına, etik anlayışına, cesaretine güvendiğiniz veya güvenmediğiniz veya hiç de aynı fikirde olmadığınız veya olduğunuz insanlardan oluşan bir jürinin beğenisine yolluyorsunuz.

    Geçen yıllarda jürilerin manipüle edildiğine, tehdit edildiğine ya da açık bir sübjektiflik içinde karar verdiğine tanık olduğum zamanlar oldu ancak bunlarla ilgili konuşmamayı tercih ettim. Çünkü filminizi yollarken bu sübjektiflik payını hesaba katıyor ve risk alıyorsunuz.

    Herhangi bir jüriden dürüst bir karar kadar sübjektif ve taraflı bir karar bekleyebilirsiniz. Herhangi bir jüriden ahlâki ya da estetik bir suç işlemiş, hırsızlık yapmışsanız meselâ hakaret de bekleyebilirsiniz. Bunun ötesinde ne kadar emekle çekildiği filân zerre kadar önemli değildir sanatta işiniz kötüyse olumsuz eleştiriye maruz kalabilirsiniz.

    En iyi ve olumlu bir yaklaşımla bile sanatsal uluslararası tanınırlıkları, belgesellerinin estetik ve etik duruşu hemen herkesinki kadar ve gibi olan bir jürinin, içlerinde yaptıklarının belgesel olup olmadığı bile tartışılabilecek kişiler olan bir jürinin, bugüne kadar diğer üç versiyonu olan hayır, ışık insanları ve ışık insanlarının ince yürüyüşü ile uluslararası ve ulusal festivallerde ödül almış olan belgeselimizi amatör olarak değerlendirmesi anlayışla karşılayabileceğim bir durum değil.

    Eğer bu jüriyi değerlendirirken onların benim işime gösterdikleri saygısızlığın binde biri kadar kötü niyetli olsaydım bir yukarıdaki paragrafı şöyle yazabilirdim: Benim yaptığım estetik düzeyde ve çeşitlilikte işleri olmayan, benim işlerimin gösterime girdiği coğrafyanın çok daha sınırlısında tanınırlıkları olan ve sınırlı kabûl gören, sürekli olarak belli kurumların desteğinde ve televizyonda sürekli var olma kaygısıyla hayat boyu etik ve estetik tavizler veren… Teorik ve teknik birikimleri benden çok daha geride bir jürinin gaddarlığının derecesini anlamama ve anlayışla karşılamama olanak yok.

    Bunu yapmaya hakları yok. Bunu hangi kriterlerle yaptıklarını açıklamaları gerekiyor. Bu jürinin durup dururken yalnızca bana değil ama bu kadar yönetmene böyle bir şey yapmaya hakları yok. Bunun için benden daha iyi, önemli birer yönetmen olmaları gerekiyor en azından.

    Peki biz bu kadar kinci, acı dolu ve yaralı (ki yaralı olmak ölü olmaktan beter bir durumdur) bir insan gurubuyla ülke ve toplum olarak ne yapabiliriz. Bunun yanıtını bu yazıyı okuyanlara bırakmak isterim.

    Ulusal festivallerin önemli bir kısmi ile ilgili genelde olumsuz fikirlerim var, bunları ve gerekçelerini geçmişte yazdım. Bu nedenle de çok uzun bir müddettir bir iki özel festival hariç, özel gösterimler ve toplu gösterimler hariç filmlerimi ulusal festivallerin yarışmalı bölümlerine yollamıyorum.

    Geçmişte hangi festivalleri eleştirdiğimi, ya da hangi kurumları eleştirdiğimi o kurumlar bilir çünkü ben her şeyi dolaysız ve insanların yüzüne karşı yapmak prensibinde birisiyim. Eleştirilerim ve gerekçeleri bu kurumların birer arşivi varsa duruyordur. Yazılı olarak da yolladım.

    Bu filmimizi ulusal festivallere yollama sebebimiz çok önemli bir antiemperyalist sivil itaatsizlik olan Bergama halkının ve bilim insanlarının direnişinin özellikle Kaz dağları ile tekrar gündeme gelen çok uluslu altın şirketlerinin Anadolu’yu talanı anlamında Türkiye’de halk tarafından izlenmesini önemli bulmamızdı.

    Sonuç olarak tekrar etmek gerekirse, Antalya Altın Portakal Belgesel Jürisinin kararını ve bu kararın gerekçesini hiç bir şekilde kabullenmiyorum ve içtenlikle kınıyorum.

    Diğer filmleri seyretmedim, onların içinde önemli bir kısminin belki de tümünün ön elemeyi geçtiğine göre ödüle lâyık olduğunu düşünüyorum. Ön eleme bu manaya gelir, ön elemeyi geçen her film potansiyel bir finalist ya da ödüllü filmdir. Final jürisi bunu bilerek görev alır. Bütün bu tartışmaları insanların sürekli birbirinin canını yakmaya çalışacak kadar acılı bir ruh halinde yaşadığı bu ülkede bile doğal karşılamıyorum. Bu jüri benim festivale yolladığım film için bu gerekçeyi kullanamaz. Kullanırsa bu benim baktığım noktadan saygın bir karar olmaz şeklindeki düşüncemi jüriyle ve sanat anlayışını anlamlı bulduğum çevremle paylaşıyorum. Nasıl onlar bu absürd kararlarını herkesle paylaşacak yetkiyi bulmuş ve bu kararı imzalamışlarsa ben de kendimi bunları söylemek zorunda hissediyorum.

    1995 yılında kısa bölümünü oluşturduğumuz ve başlattığımız ve bir çok kişi tarafından hâlâ hatırlanan Antalya Altın Portakal Festivali’nin bize teşekkürü de böyle olmalıydı herhalde. Halktan kopmuş, sırça bir sarayda, sanattan başka her şeyin öne çıktığı ve dedikoduları sanattan daha önde, uzun film festivali dışında hiç bir bölümü önem taşımaz görünen bir festival.

    Kültür ve sanatla uğrasan gazetecileri bu gazetelerin sahipleri bir bardak suyu bile festival yönetiminden talep etmeyecek bir maddi ve manevi güçle festivallere yollamadıkları sürece biz festivallerde neler olduğunu basından ve televizyonlardan asla tam olarak öğrenemeyeceğiz, eleştirinin bu kadar eksik ve yetersiz olduğu bir ortamda da festival yöneticileri ve festival yapan kurumlar kendilerini bir tur tanrı gibi görmeye, insanlar da içeriği son derece tartışılır olsa da sanatsal etkinlikleri gayet parlatılmış görmeye devam edecekler.

    Maalesef şimdi oturdum iki saattir bunları yazıyorum. Değer mi acaba benim başka işim yok muydu. Sessiz kalmaya olağanüstü dikkat ettiğim bir ortamda bunu mu konuşmalıydım.

    Cevap evet olmalı. İnsanların bu kadar ağır yaralı olduğu bu ülkede yaralanmadan kalmayı nasıl başaracağız.

    (04 Ocak 2008)

    Ethem Özgüven

    Yeni Bir Atıf Yılmaz Kitabı

    Gazeteci Müjde Arslan’ın (fotoğrafta sağda) Atıf Yılmaz’ın yarım asrı geçen sanat yaşamında yaptığı röportajları derlediği kitabı Rejisör / Atıf Yılmaz, Agora Kitaplığı’ndan çıktı.

    Atıf Yılmaz’ın en eski röportajı olan, 1952 yılında Orhan Kemal’in yaptığı röportajla başlayan kitap, 2006 yılında Pınar Tınaz Gürmen’in yaptığı röportajla son buluyor.

    Kitapta yer alan ve sinema eleştirmenleriyle, gazeteciler tarafından yapılmış olan bu röportajlarda samimi itiraflarda bulunan Atıf Yılmaz’ın, sanat görüşünü, filmlerini ve yaşadığı döneme ilişkin fikirlerini öğrenmek mümkün.

    Müjde Arslan Kimdir?

    1981 Mardin doğumlu. Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Bölümü’nde yaptı. 2001 – 2007 yılları arasında Gündem Gazetesi’nde kültür-sanat muhabiri, sinema yazarı ve kültür – sanat editörü olarak çalıştı. Yurtiçi ve dışında çeşitli ödüller alan ilk kısa filmi Son Oyun’dan sonra Nora adında bir kısa film ve İkinci Adres adında bir TV belgeseli çekti. Sinema filmlerinde reji asistanlığı yapan Arslan, Sinemada Ölüm kavramı üzerine akademik çalışmasını sürdürüyor. ‘Rejisör’ Atıf Yılmaz, Arslan’ın ilk kitap çalışması.

    Sizler için kitabın yazarı Müjde Arslan (fotoğrafta sağda) ile kitabıyla ve Atıf Yılmaz ile ilgili kısa bir röportaj yaptık.

    * Kitabınızın doğuş hikâyesi nedir? Neden Atıf Yılmaz’ı seçtiniz?

    Atıf Yılmaz, arşivi en dağınık yönetmenlerden biridir, kimi filmlerini bulmak bile pek olası değildir. Sinemada yüksek lisans öğrencisi olarak Türk sinemasına dair kaynakların yetersizliği, kendi kaynağını oluşturma ve başka çalışmalara yol açmasını sağlama ihtiyacı bu çalışmanın başlamasına yol açtı. Toplam bir buçuk yıllık sürece yayıldı, ancak bu süreçte bile her defasında vazgeçtim çünkü elde çok az röportaj vardı ve röportajların kalitesi günümüze yaklaştıkça düşüyordu. Bu aynı zamanda Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu kültür sanat ortamına da ayna tutuyordu. Bu çalışmanın başkalarıyla paylaşma ihtiyacı Orhan Kemal’in 1952 yılında yapılmış röportajını bulduğumda belirdi, çünkü Atıf Yılmaz sinemaya başladıktan bir yıl sonra yapılmıştı röportaj ve bugün hiç duymadığımız türden cesur, amacı net, gevelemeyen sorular soruyordu.

    * Her dönem ses getiren bir yönetmen olan Atıf Yılmaz hakkında yazılan ve yayınlanan çok fazla yazı olsa gerek. Siz bu kitap için derleme yaparken neye göre seçtiniz yazıları?

    Filmografisini esas aldık. İlk başta kaynakçalarda belirli kaynakları taramak dışında bir takım kıyıda köşede kalmış röportajları arıyorduk, kimsenin fark etmediği. Röportajlarda sanat görüşünü açıklıyor, filmleri üzerine düşünüyor, yanıtlıyor ya da yeni sorulara sürüklüyor. Ama en önemlisi o dönemki sinema ortamı hakkında, üretim tarzları, düşünce tarzları hakkında bize önemli bilgiler veriyor. Türkiye’deki kültür ortamının 1950’lerden günümüze nasıl değiştiğinin, bir film yapım sürecinin nasıl evrildiğini ortaya koyuyor. Röportajların içeriğinde çok önemli anekdotlar da gizli, bu tabi ilgilisi için, bu çalışmayı devam ettirmek isteyenler için birer ipuçları verecektir.

    * Hangi yazarların yazıları var kitabınızda?

    Kitapta bir araya getirdiğimiz röportajlar, yarım yüzyılı aşan bu süreç içinde dönemin en önemli sinema yazarları tarafından yapılmış. Bunlar arasında Orhan Kemal’in yanı sıra Engin Ayça, Attila Dorsay, Vecdi Sayar, Hilmi Etikan, Ayça Atikoğlu, Mehmet Erdem, Hızır Tüzel, Erhan Sökmen gibi isimler bulunuyor.

    * Atıf Yılmaz’ın sineması hakkında neler söyleyebilirsiniz?

    Atıf Yılmaz çeşitlemeleriyle tanınıyor. Bu yüzden sinemasına belli dönemlere ayırmak gerekir. Yarım asrı geçen sürede, bu kadar çok film çeken bir yönetmenin denemeler yapmaması, başka stiller uygulaması kaçınılmazdı, kaldı ki buna Atıf Yılmaz’ın girişimci yenilikçi ruhunu da katmak gerekir. Atıf Yılmaz’ın sinemasında ilk yıllarından itibaren piyasa filmleriyle, meselesi olan filmler birbirini izler. Gişede başarısız olan her film, olumsuz yeni bir kaç film yapımı demek. Bu sadece Atıf Yılmaz için değil, anılarında bunu dillendiren Lütfi Akad ve diğer yönetmenler için de geçerli. Her ne kadar bugün çok sevdiğimiz filmlerin yönetmeni olarak nitelesek de bu isimleri, yapımcı baskısı ve sansür korkusundan ötürü tüm sanatsal birikimlerini ortaya koyduklarına inanmıyorum. Her yıl film, kesintisiz film çekmelerine rağmen ciddi ekonomik sorunları o yıllarda, bu da onları sinemada istemedikleri başka arayışlara götürmüş. Ucuz melodramların, kokuyu tahlil edip, pazara sunulan filmlerin çoğunluğunun sebebi budur.

    * Atıf Yılmaz, hiç sinema kitabı okumadığını söylermiş bu doğru mu gerçekten? Cevabını alma şansınız oldu mu?

    Evet, bunu birkaç röportajında söylüyor, önce ti’ye mi aldığını yoksa ciddi mi olduğunu anlamaya çalıştım. Doğrusu ilk başlarda Atıf Yılmaz’a bu sözlerinden dolayı kızıyordum, hayalimi, imgemi parçalıyordu ancak sonradan düşünceleriyle mesai yaptıktan, sinemasının bu kadar içine girdikten sonra başka yüzlerini gördüm Atıf Yılmaz’ın. Evet, teori, kuram okumuyordu ama hayatla yan yana duran başka bir okuma üslûbu vardı onun.

    * Atıf Yılmaz’ın kişiliği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

    Atıf yılmaz’la birkaç kez yan yana gelme fırsatını da buldum, herkesin bildiği üzere çok samimidir, bu filmlerinde aldığımız hissin çok benzeridir, o filmleri gibidir, filmleri onun gibi. Herkes başka bir Atıf Yılmaz’ı sever, onu tanır, kimisi kadın filmlerini, kimisi kasaba filmlerini, kimi uyarlamalarını sever, onunla ilişki kurar. Benim en çok sevdiğim Atıf Yılmaz filmi Ah Güzel İstanbul’udur, bu filmin yönetmenin ruhuna en yakın duran ve en başarılı filmi olduğunu düşünüyorum. O yıllardan bugüne öyle büyük anlamlar taşır ki, bize günümüz hakkında bugün Türk sinemasının söyleyemediği sözleri söyler, önemli açılımlar sağlar. Meşhur olmak isteyen saf, naif, sevimli bir genç kız (Ayga Algan), henüz ölmeyen değerlerin temsili bir İstanbul beyefendisi Haşmet ve eski bir fotoğraf makinesi…

    * Türk sinema tarihinde Atıf Yılmaz nasıl bir yerde?

    Atıf Yılmaz, Yeşilçam’ın doğuşunda, Türk sinema tarihinde Lütfi Akad, Metin Erksan gibi birkaç isimle birlikte köşe taşlarından biridir. Üretimi de hesaba kattığında hiç durmadan film çekmiş, yılda 6 film çektiği yılların olduğu filmografisi nasıl bir öneme sahip olduğunu gösterir ancak sadece nicelik olarak değil, en kötü Atıf Yılmaz filmi bile özenlidir ve belirli bir estetik değere sahiptir. Çevre düzenlemesi, çerçeve, kalabalık kadroları yönetişindeki incelik, ekip kurmaktaki ve yetiştirmekteki başarısı onu usta yapan özelliklerindendir. Şu da atlanmamalıdır, Atıf Yılmaz Türkiye sinemasında ekip olarak çalışmasını başarmış, Türkiye’nin en önemli düşünce adamlarıyla yan yana durmuş ve Türkiye sinemasına yön verecek genç sinemacıları yetiştirmiş bir yönetmendir. Sanıyorum bizim gibi genç sinemacıların da ondan öğreneceği çok şey var.

    (04 Ocak 2008)

    Serpil Boydak

    Türkiye’nin İlk Yaratık Filmi “Semum”, 8 Şubat 2008’de Sinemalarda

    Geçen sezonun en çok tartışma yaratan filmi D@bbe’nin senarist ve yönetmeni Hasan Karacadağ, şimdi de Semum ile sinemaseverlerin karşısına çıkıyor. 08 Şubat 2008’de vizyonda olacak Semum, gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak senaryolaştırıldı. İzmir’de kendi halinde biri olarak hayatına devam eden Canan Karaca’nın aniden yaşamaya başladığı korkunç saatler, Hasan Karacadağ’ın yeni bir film çekmesi için esin kaynağı oldu.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu