Kısa Film “Ayak Altında”, La Cittadella Del Corto Kısa Film Festivali’nde

M. Cem Öztüfekçi’nin yazıp yönettiği kısa film Ayak Altında, İtalya’nın Roma şehrinde 28 Mayıs – 01 Haziran tarihleri arasında 14.sü düzenlenecek olan La Cittadella Del Corto Kısa Film Festivali’nde yarışacak.
Filmin öyküsü şöyle: İbrahim karısı ve iki çocuğuyla yaşayan bir işçidir. Her günü aynı geçer, evden çıkar, işe gider, kahveye ve birahaneye uğrar. İbrahim gündüz vardiyasında çalıştığı zaman gece uyanır, gece vardiyasında çalıştığı zaman ise gündüz vakti uyumak zorunda kalır.

  • Basın Bülteni
  • Festival Web Sayfası
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bir Film Filmleri

    Boleyn Kızı (The Other Boleyn Girl), Üç Haydut (Three Robbers), Kırmızı Balon’un Yolculuğu (Le Voyage du Ballon Rouge – Flight Of The Red Balloon), Aleksandra (Alexandra), İkiye Bölünen Kız (La Fille Coupee en Deux – The Girl Cut In Two), WΔZ (Waz), Lütfen Başa Sarın (Be Kind Rewind), Vahşi Zarafet (Savage Grace), Kapan (La Habitacion de Fermat – Fermat’s Room), Annemler Tatilde (O Ano Em Que Meus Pais Sairam De Ferias – The Year My Parents Went on Vacation), Tabanca (Revolver), Kıyamet Öyküleri (Southland Tales), Ejder Avcıları (Dragon Hunters), Ara, Hasta (Sicko), Kalbini Dinle (August Rush), Winx Club: Kayıp Krallığın Sırrı (Winx Club: The Secret of Lost Kingdom), Şeytan Duymadan Önce (Before The Devil Knows You’re Dead), Ölüm Bekçisi (Deaths of Ian Stone), Paris’te 2 Gün (2 Days in Paris), Tuya’nın Evliliği (Tuya De Hun Shi – Tuya’s Marriage), Nefes (Breath), 23 – 29 Mayıs 2008 seansları için tıklayınız.

    30 Mayıs 2008 Haftası

    “Yetimhane”, huzura kavuşamayan geçmiş zaman gölgelerinin iz sürdüğünden hareketle, hem abartısız fakat kuvvetli bir ‘kapalı mekân korkusu’ olarak koltuklara mıhlıyor, hem de dört başı mamur bir dramatik hikâye anlatıyor: Görüntü – kamera çalışmasının bütünsel olarak sofistike olduğunu, meraklıları için söyleyelim.

    “Yasak Bölge”, zengin olanın -kendi sahasına gireni avlamak da dâhil- sömürdüklerine karşı eşi benzeri görülmemiş bir üstünlük sağladığı ‘arka bahçe’ ülkelerinden birinde geçen öyküsü ve gerçekçi yaklaşımıyla, vicdanınızla yüzleşmenizi, sorular sormanızı, önemlisi de, insan olduğunuzu hissetmenizi sağlıyor: Gün geçtikçe bu tür ülkelere benzeyen Türkiye’de de koruma duvarları ve güvenlik sistemlerinin neden arttığına dair kafanız meşgûl değilse, özellikle gidiniz!

    “Shine a Light”, Rock’n Roll’un kırk beş yaşını devirmiş ‘baba’ topluluğunun, 2006’da New York’ta, bu kentle özdeşleşmiş bir başka ‘baba’ Martin Scorsese ustalığına teslim ettikleri Beacon Tiyatrosu Konseri’nin, izleyeni ‘orgazm’ eden muhteşem kaydı: IMAX versiyonu da olan yaklaşık iki saatlik filmin, arşiv ve konser öncesi (mizahi) görüntülerinin zekice seçilip kurgulanmasıyla oluşmuş bir belgesel değeri de var.

    “Sex and the City” tutkunları zaten izleyecekler bu ilk sinema uyarlamasını, yani “tereciye tere satmayayım” ama diziyi tek kare izlememiş biri olarak da, dört kadının uzun yıllara yayılan dostluk öyküsünden keyif aldığımı ve öncelikle bir senaryo başarısı olduğunu vurgulayayım: Sinemada mizah zamanlamasının nasıl yapılması gerektiğini bilemeyip ders almak isteyenler de gidebilirler.

    “Ölümcül Oyunlar”, şiddetin, kapınıza, mavi gözlü, masum / bebek yüzlü ve ‘nedensiz’ olarak dayandığında, televizyonda ya da sinemada tükettiğiniz gibi eğlenceli olmadığını, yumruk yemişsiniz gibi hissettiriyor: Bu filmde zengin ve güvende olduğunu zanneden aileye yönelse de, şiddet, her an herkes içindir!

    “Düello”, ‘spagetti western’in, Japonya’da ‘Sukiyaki Western’e dönüşmüş hali olarak, çamurlar içindeki bir kasabada sert gerçekten bir hayli gerçeküstü alana uzanan, zaman mevhumsuz, biraz ‘kafasına göre takılan’ bir çalışma: Hani haftanın tüm filmlerini izledikten sonra üzerine zevk veren bir pisboğazlık yapmak isterseniz…

    “Chiko”, içinde var olmaya çalıştıkları toplumda suçtan zengin olmaya çalışarak çıkış arayan ama Türk – İslam sentezi olan kodları da arkadaşlığın değişmez yasası olan sadakati içeren iki genç insanın yürek atışlarını hissedebileceğiniz, canlı, sarsıcı, yaman film: Sinema yönetmeninin oyunculara nasıl egemen olması gerektiğine dair de bizden (Almanya’da yaşayan Özgür Yıldırım) bir örnek olması açısından önemli.

    “88 Dakika”, bir ‘kopya katil’ koşuşturması olarak inandırıcılıktan bir hayli uzak, uzak olduğu için de etkisiz: Al Pacino’nun en kötü filmi olmaya aday!

    (29 Mayıs 2008)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com

    Özen Film Sinemaları ve Filmleri

    Suadiye Movieplex, Şişli Movieplex, Çemberlitaş Şafak, Beyoğlu Sinepop, Nişantaşı Movieplex, Kadıköy Broadway, Hep Seni Aradım (Wicker Park), Burada Olan Burada Kalır (What Happens, in Vegas), Münferit, Horton, Sokağın Kralları (Street Kings), Recep İvedik, 120, Ölümsüz Savaşçı (In the Name of the King), Don Kişot (Donkey Xote), 23 – 29 Mayıs 2008 seansları için tıklayınız.

    Hadigari Cumhur’da Bir Rol de Merve İldeniz’in

    Uzun yıllardır Bodrum’da yaşamını sürdüren Merve İldeniz, Bodrum filminde seyirci için kamera karşısında olacak. Filmin yönetmeni ve senaristi Harun Özakıncı ile 25 yıl öncesine dayanan tanışıklıkları Merve’yi sette Nihan rolüyle buluşturacak. Hazırlıkları tüm hızıyla sürmekte olan Hadigari Cumhur filmi, artık bir Bodrumlu olan Merve İldeniz’in, gerçek yaşam öyküsüyle de benzerlikler gösteriyor. Merve İldeniz, İstanbul’daki hormonlu gıdalardan, trafik sıkışıklığından, kirli havadan bunalan ve Bodrum’da yaşamak isteyen entel Nejat’ın Hippi karısını canlandıracak.

  • Basın Bülteni
  • Merve İldeniz fotoğrafları için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu