Savaş Kötüdür, Savaş Çıkaranlar Daha da Kötü…: Oppenheimer

Tarihi kronolojik sırayla anlattığınızda birçok insan sıkılır, hem geçmişten bir şeyler anlatıyorsunuzdur hem de doğrudan değil, dolaylı mesaj veriyorsunuzdur. Oysa (sözlü tarihte olduğu gibi) ilginç gelen konuları birleştirirseniz hem izleyicinin merakı artar hem bulmacayı çözmek için çaba harcar hem de araları bağlamak için düşünmeye başlar.

Önce teknik!

Sinemanın keyfini çıkaran yönetmenlerden biri Christopher Nolan; kendini yenilemesi yetmiyormuş gibi teknikte de yenilikler istiyor. Oppenheimer için, (biliyorsunuz, film kamera ve projeksiyon makinesinden dikey geçer) IMAX’a 35 mm’lik pelikül yerine 70 mm’lik bir kamera yaptırmış. Bu kameranın bir diğer özelliği de filmin yatay geçmesi, yani düzeneği tümüyle değiştirtmiş. Bu değişimle kamera hem çok ağır olmuş hem de ışığa daha çok gereksinim duymuş. Bunu düşünmek (fotoğraf filmleri de yataydır ve görüntü netliği sinema filmine oranla çok daha fazladır) ve yaptırabilmek Nolan’ın en büyük gücü… Bunun yanında (Pazarlamacı Burhan gibi oldu, hoş görün), Kodak’a yine 70 mm’lik siyah / beyaz film ürettirmiş. Akan zamanı boşa harcamayıp kur(dur)duğu platoların eksiğini tamamlamış sürekli denetimlerle…

Her ne kadar biz, sadece IMAX izlesek de, dünyada çok az şehirde ve salonda gerçek haliyle izlemek mümkün Oppenheimer filmini… bir de düşünün iki boyutlu ve sıradan salonların projeksiyonunu. Nolan’ın belki bu girişimi sinemaya yeni bir ivme kazandırır. Umudu üzmüyoruz.

Peki, orada bitiyor mu?

Hızı, kurgusu, müziği, oyuncularıyla (başroldeki Cillian Murphy, daha şimdiden Oscar adayı olarak gösteriliyor) Oppenheimer, Christopher Nolan’ın en iyi filmi… Senaryosunu da yazdığı filminde tarihin üç bölümü arasında bizi dolaştırıyor. Hem İkinci Dünya Savaşı gibi bütün ülkeleri ve insanları ilgilendiren bir dönem hem de savaş sonrasında siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişimi anlatıyor hem de bilim ile savaş arasında (tabii, bilim insanlarıyla siyasetçiler arasında da) bağlantı kuruyor. Yönetmen bizi, ülkesini sevmekle insanlığa karşı yaptıkları arasındaki etik mücadeleye götürüyor.

“Şimdi ben ölüm oldum…”

Fizikçi Oppenheimer, atom bombasının çalışmalarını sürdürürken, devletin kendisinden beklediğini verecek olmanın hazzı içerisindedir, ama bomba yüzbinlerce insanı yok edip toplumsal yaşamı bitirince içindekini dışa vurur: “Şimdi ben ölüm oldum, dünyaların yok edicisi.”

Filmin görselliğiyle anlattığı hikâyenin gücü ve etkisinin yanı sıra –bizim ülkemizle de bağlantılı olarak- devletin bakışı, siyasetçilerin tavrı ve söylenenlerle yapılanlar arasındaki farkı takip etmek gerek. Unutmadan kadın erkek ilişkisinin belirleyiciliğini vurgulamalıyım. Evliyken başka bir kadınla daha önceden kurduğu ilişkiyi sürdürüp intihar etmesine yol açması; eşiyle ilişkisinde aslında bir yanıyla eril tavrı, bir yanıyla da duyarlılığı (bomba denemelerinde kurutulan çamaşırların asılı durması veya kaldırılması) Oppenheimer’in sıradan bir insan olduğunu ifade ediyor. Yani bomba yapıyor olması, önemli bir iş başarması insani zaaflarının önüne geçemiyor.

Bizim ülkemizde siyasetçilerin büyük çoğunluğu “dün, dündür” anlayışıyla ayaküstü kırk yalan birden söylerken, İkinci Dünya Savaşının o zorlu günlerinde ve savaş sonrası mahkemelerde karşılarına çıkacağını bildikleri için daha usturuplu söylüyorlar söyleyeceklerini. Zaten filmin belirleyici anlarından birinde “esneklik” üzerine bir konuşma geçiyor; aman dikkat, dilinize mukayyet olun!

Einstein bile karşı…

Devlet (ya da devletin yönetiminde bulunanlar, hiç fark etmez) kendi çıkarı için her şeyi yapabilir, kaldı ki yalanlar masum bile kalabilir onların arasında. İkinci Dünya Savaşı bitmek üzeredir; Hitler intihar etmiş, Almanya teslim olmuştur, ama ABD yönetimi, dünyanın lideri olmak için atom bombası yap(tır)mayı kararlaştırmıştır. Komünist olarak suçlananlar, -gerçek olmasa bile- (tıpkı bizdeki gibi) işten atılırken Einstein, tepki gösterdiği ve işaret ettiği için bombayı geliştirmek amacıyla ihtiyaç duyulan Oppenheimer her türlü soruşturmadan sıyrılır kolayca. Demek ki hedefe giden her yol mubahtır devletler için. Gizli veya açıktan suçlanır Oppenheimer, bombayı üreten merkezin başında olduğundan; oysa en çok da o karşıdır bombanın insanlar üzerinde (Hiroşima ve Nagazaki’de) denenmesinden…

Filmde önemli yer tutan Trinity Test Sahası, -ki, atom bombasının denemelerinin yapıldığı, heyecanın doruğa çıktığı, sıfır değil ala sıfıra çok yakın olasılıkla da olsa dünyayı yok edebilecek bir patlama deneniyor- bir anlamda, birkaç hafta önce gösterime giren “Asteroit Şehir” filmiyle tanıdığımız bir mekân. İki filmi de izlemişseniz aradaki bağı kurmamanız için hiçbir sebep yok. Bu da sinema(cı)nın birbirine selamı olsa gerek.

Filmin en güçlü yanlarından biri kurgusu, daha da önemlisi müziği idi. Bombanın patlamasıyla sessizliğe bürünen ortalık tam da şok durumu yarattı. Yönetmen Nolan, “salondan çıkanlar konuşamayacak denli halsizdi” demiş, filmin arasında -unutmamaya çalışarak- izleyicileri de takip ettim, soluklarını tutmuş, merak içinde kıpırdamadan odaklanmışlardı beyazperdeye.

21 Temmuz’da gösterimde…

(20 Temmuz 2023)

Korkut Akın

[email protected]

Sürü

Andres Ramirez Pulido’nun yönettiği ve Jhojan Estiven Jimenez, Maicol Andres Jimenez, Miguel Viera, Diego Rincon ile Carlos Steven Blanco’nun oynadığı Sürü (La Jauria), 28 Temmuz 2023’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Eliu, arkadaşı El Mono ile işlediği bir suçtan dolayı Kolombiya ormanındaki bir çocuk merkezinde hapsedilir. Buradaki gençler rehabilite için grup terapisi ve el işleri yaparlar. Bir gün El Mono, arkadaşı Eliu’nun olduğu merkeze transfer edilir. Sürü, 2022 Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’nın en önemli iki ödülü olan En İyi Film ve En İyi Senaryo Ödülü kazandı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Sürü yazısına devam et

Tohum

2,5 milyon yıl avcı toplayıcılıkla geçinen insanoğlu neden tarım yapmaya başladı? İlk çiftçiler kimlerdi? Avrupalı çiftçilerin DNA’sı Anadolulu çiftçiler ile neden aynıdır? Göbeklitepe’yi 10.000 yıl önce inşa eden insanlar yerleşik düzende mi yaşıyorlardı? Yönetmenliğini Sevinç Baloğlu’nun üstlendiği 75 dakikalık Tohum adlı belgesel film, bu gün dünyanın yaşadığı ekonomik sistemi yaratan buğday ve arpanın, Anadolu topraklarından başlayıp, Avrupa’ya uzanan yolculuğunun hikâyesini anlatıyor. Arkeolojik kazıları adım adım izleyen bu yolculuk, karadan ve denizden 12.000 yıllık bir serüvenin bilinmeyenlerini perdeye taşıyor.

Tohum yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Askerlikte Ne Kural Vardır Ne İnsanlık: Teftiş

…ama bu film, asıl anne oğul arasındaki kabul görme öyküsüdür. Ellis’in (Jeremy Pope), eşcinsel olduğu için dini inancına göre günahkâr saydığı oğlunu reddeden zalim annesine kendisini kabûl ettirmek için yaşadıklarını izliyoruz. Biyografik film zordur, sizin için iyi olan bir başkası için kötü olabilir; otobiyografik film daha da zordur, kişisel zaafları anlatmak insanın işine pek gelmez. O zaman her erkek askerdir aslında! Bizim … Devamı… »

Illumination Sunar, Ördeklerin Göçü Filminin Teaser Afişi ve Türkçe Alt Yazılı Birinci Fragmanı Yayınlandı

Bu yılbaşı döneminde Minyonlar, Çılgın Hırsız, Şarkını Söyle ve Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı gibi gişe rekortmeni filmlerin yaratıcısı Illumination, yeni orijinal animasyon komedi filmi Ördeklerin Göçü’nde izleyicileri komik, tüylü bir aile tatiliyle bilinmeyenin heyecanına davet ediyor. Filmin altyazılı fragmanı ve teaser afişi internet ortamında yayına verildi. Yeşilbaş ailesi nin babası Mack, ailesini güvende tutmak için New England Göleti üzerinde sonsuza dek kanat çırpmaktan memnundur. Göçmen bir ördek ailesinin uzak diyarların heyecanlı hikâyeleriyle göletlerine inmesinden sonra anne Pam, Mack’i New York üzerinden tropikal Jamaika’ya gidecekleri bir aile yolculuğuna çıkmaya ikna eder.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Mucize Uğur Böceği ile Kara Kedi Filminden Yeni Görüntüler Yayınlandı

Son on yılın en büyük animasyon dizilerinden biri olan Mucize Uğur Böceği ile Kara Kedi (Ladybug & Cat Noir: Awakening) uzun metraj uyarlaması ile bu yaz seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Anime severlerin heyecanla beklediği filmin posteri yayınlanırken, filme ait yeni görüntüler paylaşıldı. Bilgisayar animasyonlu müzikal süper kahraman hikâyesi 25 Ağustos 2023 tarihinde vizyonda olacak.

Hep Sinema Festivali

Pek çok filmi dünyayla birlikte vizyona getiren Paribu Cineverse, Temmuz ayından itibaren sinemaseverleri #hepsinema Film Festivali’yle buluşturuyor. Eylül ayı sonuna kadar devam edecek film festivali kapsamında tekrar izlemek istenilen yerli ve yabancı filmler indirimli fiyatlarla yeniden gösterime girecek. İndirimli fiyatlar ve avantajlı kampanyalarla bir araya gelecek sinemaseverler, aynı zamanda fuaye alanındaki çeşitli özgün aktivitelere de katılacak.

Hep Sinema Festivali yazısına devam et

Exorcist: İnançlı

David Gordon Green’in yönettiği ve Ellen Burstyn, Jennifer Nettles, Leslie Odom Jr. ile Ann Dowd’ın oynadığı Exorcist: İnançlı (The Exorcist: Believer), 06 Ekim 2023’de UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Victor Fielding, 12 yıl önce hamile karısının Haiti’deki bir depremde ölümünden sonra kızı Angela’yı tek başına yetiştirmiştir. Ama Angela ve arkadaşı Katherine, ormanda kaybolup üç gün sonra başlarına gelen olayları hiç hatırlamayarak geri geldiklerinde bir dizi olay ortaya çıkarak Victor’u şeytanın en kötü haliyle yüzleşmeye zorlar. Victor, ümitsizlik ve dehşet içinde benzer bir olaya tanık olmuş, yaşamakta olan tek kişi, Chris MacNeil’ı arar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Exorcist: İnançlı yazısına devam et

Antalya Film Forum ve Netflix İş Birliği Güçlenerek Devam Ediyor

60. Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında 08 – 10 Ekim 2023 tarihleri arasında fiziki, 10 – 12 Ekim tarihleri arasında çevrimiçi gerçekleşecek 10. Antalya Film Forum, Netflix ile iş birliğini devam ettiriyor. Netflix, Dizi/Kısa Dizi Pitching Platformu ana ödülünün yanı sıra Kurmaca Work-in-Progress Platformu’nda seçilecek bir projeye de 150 bin TL ödül verecek.

Yeditepe Üniversitesi Sinema Kulübü ve Ay Yapım İşbirliğiyle 3. Luma Kısa Film Festivali Başvuruları Başladı

Yeditepe Üniversitesi Sinema Kulübü ve Ay Yapım, yetenekli gençleri desteklemek amacıyla, 17 – 20 Ekim 2023 tarihleri arasında, Luma Kısa Film Festivali’nin üçüncüsünü düzenliyor. Festivalde sadece öğrencilerin başvurabileceği üç yarışmalı bölüm gerçekleştirilecek. Kısa Film Yarışması, Kısa Film Senaryosu Yarışması ve Uzun Metraj Film Senaryosu Yarışması kategorilerinde düzenlenecek festival için başvurular 18 Temmuz’da başladı. Başvurular, 3 kategori için de 03 Eylül Pazar gününe kadar festivalin web sitesi üzerinden yapılabilecek. Festival kapsamında kısa film gösterimlerinin yanı sıra çeşitli söyleşiler ve atölye çalışmaları da düzenlenecek.

Yeditepe Üniversitesi Sinema Kulübü ve Ay Yapım İşbirliğiyle 3. Luma Kısa Film Festivali Başvuruları Başladı yazısına devam et

Askerlikte Ne Kural Vardır Ne İnsanlık: Teftiş

…ama bu film, asıl anne oğul arasındaki kabul görme öyküsüdür.

Ellis’in (Jeremy Pope), eşcinsel olduğu için dini inancına göre günahkâr saydığı oğlunu reddeden zalim annesine kendisini kabûl ettirmek için yaşadıklarını izliyoruz. Biyografik film zordur, sizin için iyi olan bir başkası için kötü olabilir; otobiyografik film daha da zordur, kişisel zaafları anlatmak insanın işine pek gelmez. O zaman her erkek askerdir aslında!

Asker doğanlar…

Bizim ülkemizdeki “Her Türk asker doğar” sloganı her ülke için geçerlidir. Alabildiğine milliyetçi, alabildiğine ırkçı, alabildiğine eril ve bir o kadar da şiddet yüklü bu sloganın yanlışlığını anlatıyor. Ama asıl olarak senarist / yönetmen tarafından annesine adanmışlığını da göz önüne alınca, filmin anne oğul ilişkisiyle asker ocağındaki ilişkilerin değişmesini anlattığını anlıyoruz.

Ellis’in (asker arkadaşları soyadıyla, “Fransız” diye sesleniyor, bir aşağılama sözcüğü olarak) yaşamını sürdürecek bir çıkar yol olarak askere katılma kararıyla başlıyor film. Öyle bir ikilem ki bu, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık kadar seçimi zor bir süreç. Kendisini reddetse de (öylesine iğrenir ki oğlundan, oturacağı yerin üzerine gazete serecek kadar, yemek vermekten imtina edecek kadar) anne duygusu, anneye kendini kanıtlama hevesi hiç bitmez.

Askerlik…

Eğitmek değil, ezmek amacıyla sürdürülen bir hizmettir. Eğitim çavuşu daha ilk cümlesiyle onları “ölmekten beter” edeceğini söyler. Ellis’in kendisini (tabii ki asıl annesine) kanıtlama çabasıyla öne çıkmasıyla eşcinselliğinin öğrenilmesi yepyeni baskıların ilk adımı olur. “Barışta ter dökmeyen savaşta kan döker” denirse de barışta da kan dökülür, hem de mahalle baskısıyla. Sadece eşcinsellere değil, farklı inancı olanlara da reva görülür bu baskı. Doğal olarak da ezilenlerin birlikteliği doğar. Peki, kolay mıdır bu birlikteliğin doğuşu? Asla. Tedirginlik ve korku dağları bekliyordur ve insanlar bir anda cayabilir, canavarına teslim olabilir.

Kötüden iyiye geçiyor insanlar. Kimi daha baştan gösteriyor iyiliğini, kimse anlamasa da (izleyici unutsa da), kimi ise görev gereği zorunlu olarak kötüyü oynuyor. Bir an geliyor ki, ister istemez içlerindeki iyiliği gösteriyorlar. Jeremy Pope başarılı bir performans gösteriyor.

21 Temmuz’da gösterimde…

(19 Temmuz 2023)

Korkut Akın

[email protected]

Eğlenceli Feminist Fantezi

‘Barbie’ Stanley Kubrick’in ölümsüz klasiği ‘2001: A Space Odyssey’e hınzır bir nazire ile açılıyor. Helen Mirren’ın sesinden dinlediğimiz prolog bölümünde tek boyutlu taş bebeklerden sıkılmış kız çocukları söz konusu filmdeki ‘yekpare kara taş’ misali yeryüzüne düşen klasik Barbie modeli ile yeni idollerine kavuşuyor. Richard Strauss’un ‘Also sprach Zarathustra’ senfonik şiirinin giriş bölümünün benzer biçimde eşlik ettiği Kubrick’in felsefi manifestosuna bu zıpır ithaf Amerikan bağımsızlarının saygın çiftlerinden Greta Gerwig ile gerçek hayattaki partneri Naum Baumbach’ın imzasını taşıyor.

Naumbach’ın ‘Frances Ha’da başarıyla yönettiği Gerwig’in 2019 yapımı ‘Küçük Kadınlar / Little Women’ uyarlamasının ardından bir kez daha yönetmen koltuğuna oturmuş, Amerikan Mattel firmasının dünyaya arz ettiği, daha önce animasyon formatı altında beyazperdeye gelmiş çağımız oyuncak aleminin efsanevi ikonunun kanlı canlı oyuncularla çekilen son sürümünü kotarmış. 2023 yazının muhtemel gişe hitlerinden biri olacağı varsayılan, ön satışlarıyla iddiasında haklı olduğunun sinyallerini veren yapım, tamamı stüdyoda çekilmiş Barbie’nin düş dünyası ile açılıyor. Başkan’ın kadın olduğu ve dişi cinsin herşeye hakim olduğu pembe bir evrendir burası. Hayatın her alanında faaliyet gösteren, farklı meslekleri, parlak kariyeri, parası ve toplumda liderlik gücü bulunan Barbie çeşitlemeleri bu ütopik evrende feminizmin temellerini atmış, erkeklerin ikinci sınıf vatandaş sayıldığı bir kadınlar dünyası yaratılmıştır.

Derken halinden pek memnun Barbie’nin anlam veremediği bir biçimde kapıldığı ‘ölüm düşüncesi’ ve ardından gelen fiziksel bozulmalar baş gösteriyor. Düzenin korunması için gerçek dünyaya açılan bağlantıdaki yırtığın onarılması gerektiğinde iş klasik Barbie’ye kalmıştır. Genç kız peşine takılan yapışkan Ken ile birlikte San Fransisco alemine vardığında gerçek evrende işlerin hiç de aynı şekilde yürümediğine şahit olur. Öte yandan saf Ken’in gerçek dünyaya yön veren ataerkilliğin iktidarı ile tanışması, at binen kovboy takımı, Rocky, Travolta, Don Corleone benzeri popüler Amerikan erkeklik ikonlarından feyz alması Barbie diyarında kuralları değiştirecek, erkek egemen ‘Kendom’ ile ‘Mojo Dojo Casa House’un temelleri atılacaktır. Bu durumda, bağımsızlıklarını yeniden ele geçirmek isteyen kadınların, egoları ve kıskançlıkları ile oynamak suretiyle erkekleri birbirine düşürmekten başka çaresi kalmamıştır.

Baumbach ve Gerwig ikilisinin bağımsız sinema deneyiminden ithal dokunuşlarla dayanılmaz bir taşlama olarak kotardığı, neşe ile izlenen bir film ‘Barbie’. İnce nüktelerine ve birbiri ardına patlayan esprilerine zor yetişiliyor. Erkek varlığını yücelten ve bunu iyi sakladıklarını hınzırca ifade eden eril dünyaya karşı feminizmi ve kadın haklarını savunan kıvrak metin, izlediğimiz her rolde bayıldığımız Margot Robbie ile kendisini hayli özleten Ryan Gosling’in harika performansları ve bizzat seslendirdikleri şarkılar ile desteklenmiş.

(19 Temmuz 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Oyun Bitti

Gökhan Arı’nın yönettiği ve İlker Aksum, Can Nergis, Melih Selçuk ile İlay Erkök’ün oynadığı Oyun Bitti, 27 Ekim 2023′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Yakamoz Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Airsoft oyunlarına meraklı Cenk, Cihan ve arkadaşları, bir Rus airsoft takımının kendileriyle ucunda para ödülü olan bir maç yapmak istediklerini öğrenirler. Yapılan maç teklifini kabul eden ekip, oyunun oynanacağı adaya gider. Ancak oyun başladıktan kısa bir süre sonra Cenk, Cihan ve arkadaşları yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu fark ederler. Rus takımının elindeki silahlar gerçektir. Artık Rus takımı avcı, Cenk, Cihan ve arkadaşları ise av olmuştur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Oyun Bitti yazısına devam et

Gece, Paris ve Yara İzleri

Yaşanan bir büyük trajedinin insan hayatını geri dönülmez bir biçimde değiştirmesi üzerine çok çarpıcı bir film ‘Paris Hatıraları.’ Ya da özgün adıyla ‘Revoir Paris’ yabancı dil çevirmeni Mia’nın ait olduğu kenti bambaşka gözlerle yeniden keşfetme deneyiminin öyküsü. Huzurlu akşam randevusu erkek arkadaşına gelen acil çağrı nedeni ile yarıda kalan genç kadın, gece vakti motosikleti ile eve dönerken hem ani bastıran yağmurdan kaçmak, hem de bir kadeh içki eşliğinde yalnızlığından bir süreliğine de olsa sıyrılmak üzere eğlenen insanlarla dolu bistroya uğrar. Yakın bir masada doğum günü kutlanan adamın çapkın bakışları ya da iki Japon turistin salyangoz ile imtihanını gözler ve önündeki deftere notlar alırken kalemin eline bulaşan mürekkebini temizlemek üzere lavaboya yönelir. O an herşeyin karardığı ve eğlencenin bittiği andır. Makinalı tüfekli adamlar önüne geleni tararken ‘L’Etoile d’Or’ bir ölüm kalım savaşına sahne olur.

Sonrasında ne olmuştur? Genç kadın karnından yara almıştır ancak nasıl olduğunu ve insanların patır patır düştüğünü gördükten sonrasını hatırlamaz. Annesinin kır evinde üç ay kaldıktan sonra şehre döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir artık. İnsanlar ona farklı biriymiş gibi davranırken o da meşum gecenin izinde hafızasının dağılmış parçalarını toplama derdindedir. Bir ses, bir bakış, bir imaj, arayışında ona yol gösterirken, aynı felâketten kimi daha fazla hasar görerek kurtulmuş kişilerle temas kurmayı deneyecektir.

Ağırlıklı bir gece filmi olan yapım, Aralık 2015’te Paris’te meydana gelen seri katliam olaylarından yola çıkmış. Yönetmen Alice Winocour’un erkek kardeşi Jerome o meşum Aralık gecesi 90 kişinin katledildiği Paris’in ünlü Bataclan Tiyatrosu’nda izleyiciler arasındaymış ve saklandığı alanda kurtarılmayı beklerken ablası ile telefon irtibatını sürdürmüş. Fransız sinemacı tüm bir kenti dehşete boğan olayların sonrasında yaralı ve sağ kurtulan kurbanlar ile görüşmeler yapmış. ‘Paris Hatıraları’ işte bu izlenimlerin topluca paylaşımı ve yönetmenin ifadesi ile ‘bir iyileşme filmi’.

Tam da bu yüzden saldırı anına yalnızca Mia’nın gözüyle tanık oluyoruz. Saldırganların yüzünü görmüyor, o cehennem anında kaçmaya çalışırken vurulup yere düşen insanların şok edici görüntüleri ile kısa süreliğine baş başa kalıyoruz. Sonrası malûm bir karanlık boşluk. O geceden bölük pörçük bir şeyler hatırlayabilen Mia tekrar hayata dönebilmek için mağdurlar ile iletişime geçmek sureti ile anılarını bir yapbozun parçacıkları misali bir araya getirmeye gayret ediyor. Bu süreçte restoranda çalıştıran personelin önemli kısmının Afrikalı kaçak işçilerden oluştuğunu öğreniyor. Eski hayatında ilişki kurmayacağı insanlarla temasa geçerken, toplu iyileşme güdüsü ile büyük travmaların ardından yeşeren yeni dostluklar, yeni birliktelikler ortaya çıkıyor, toplumun farklı katmanlarından farklı diller konuşan insanlar bir araya geliyor.

Derinden yaralan Paris’in de filmin ana karakterlerinden biri olduğu yapım, cehennemden çıkmak için ellerini birleştiren ölümde eşit çağımız tedirgin insanının evrensel portresini melodrama yuvarlanmadan vermeyi başarıyor. Çok dürüst ve çok etkileyici.

(18 Temmuz 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Tereddüt Çizgisi

Selman Nacar’ın yönettiği ve Tülin Özen, Oğulcan Arman Uslu, Gülçin Kültür Şahin ile Vedat Erincin’in oynadığı Tereddüt Çizgisi (Hesitation Wound), 03 Mayıs 2024′de Başka Sinema dağıtımıyla Karma Film – Kuyu Film – Fol Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İdealist bir ceza avukatı olan Canan’ın hayatı, gündüzleri adliyede, geceleri ise hastanede solunum cihazına bağlı yaşayan annesinin yanında mekik dokuyarak geçip gitmektedir. Avukat Canan, uzunca bir süredir emek vermiş olduğu bir cinayet zanlısının karar duruşması gününde annesi, hâkim ve sanığın hayatını etkileyecek ahlaki bir tercih yapmak durumunda kalır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Tereddüt Çizgisi yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu