Tokat Karizma Sinemaları, Erbaa Karizma Sinemaları, 31 Ocak – 06 Şubat 2014 seansları için tıklayınız.
Robocop
Jose Padilha’nın yönettiği ve Joel Kinnaman, Gary Oldman, Michael Keaton ile Samuel L. Jackson’un oynadığı Robocop, 14 Şubat 2014’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Yıl 2028’dir ve robot teknolojisinde dünya lideri OmniCorp, şirkete milyarlar akıtmak için altın bir fırsat görür. Detroit’teki suç dalgasının önüne geçmeye çalışan polis Alex Murphy ağır yaralanınca, OmniCorp kısmen insan, kısmen robot bir polis memuru yaratma şansını yakalar. OmniCorp her şehirde bir RoboCop hayal etmektedir ve programın başarılı olması için engel tanımayacaktır. Fakat o makinenin içinde hâlâ adalet için savaşan bir insan vardır.
İstanbul Film Festivali’nin Afiş Görseli Belli Oldu
İstanbul Kültür Sanat Vakfı gerçekleştirilecek olan İstanbul Film Festivali’nin bu yılki afişi belli oldu. 05 – 20 Nisan 2014 tarihlerinde düzenlenecek 33. İstanbul Film Festivali’nin afiş görseli İnci Eviner’den. İKSV, farklı sanat dallarının önemli isimlerinin yapıtları, desenleri veya el yazılarından İstanbul Festivalleri’nin tanıtım afişlerini oluşturmaya bu yıl da devam ediyor. Resimlerinden oluşturulan kolaj ve el yazıları, İKSV Kurumsal Kimlik Danışmanı Bülent Erkmen’in tasarımıyla 42. İstanbul Müzik Festivali’nin afişine dönüştürülen Güher ve Süher Pekinel ikilisinin ardından İnci Eviner de İstanbul Festivalleri afişlerinde imzası olan sanatçılar arasına katıldı.
Efsane İsim Ennio Morricone Geliyor
Zorlu Center PSM, Şubat ayında dünya müziğinin ustalarını sahnesinde ağırlamaya devam ediyor. 22 Şubat’ta 450’den fazla unutulmaz filmin hafızalardan çıkmayacak müziklerine imza atan kompozitör Ennio Morricone sahne alacak. Besteleri kırktan fazla ödüllü filmde yer alan Morricone altmış yılı aşkın kariyerinde, sinema tarihinin en bilinen film müziklerinin çoğuna imzasını attı. Duayen sanatçı Ennio Morricone, İstanbul’a ilk kez gelmiş olacak.
Fil’m Hafızası’ndan Eğlence Dolu Tematik Gece: Teenage Blues Etkinliği ile Ergenliğe Dönüş
Sinemaseverlere farklı ve alternatif bir sinema içeriği sunmak üzere faaliyet gösteren sosyal sinema platformu Fil’m Hafızası, yeni bir Tematik Gece etkinliği düzenliyor. Genç ve yetenekli yönetmenler İlkyaz Kocatepe ve Aksel Bonfil’in ev sahipliği yapacağı Teenage Blues by Fil’m Hafızası etkinliği 31 Ocak Cuma akşamı 21:30’da Salon İKSV’de gerçekleşecek. Hak ettiği değeri görmemiş bağımsız yapıtlara hayat vermeyi amaçlayan Fil’m Hafızası’nın teması bu kez gençlik filmleri. 2F Magazine ve Beyogluin.com etkinliğin medya sponsorluğunu üstlenirken dünyanın önde gelen dijital medya okullarından SAE de geceye proje desteği sağlıyor.
Frankofoni ve Sinema
Frankofoni kutlamaları kapsamında Fransa’nın yanı sıra birçok ülkede Fransız dili ve Frankofoni kimliğine yönelik çok sayıda etkinlik gerçekleştiriliyor. Bu çerçevede Fransız Kültür Merkezi’nde Fransa – İsviçre – Kanada ortak yapımı Laurent Nègre imzalı Kazablanka Operasyonu (Opération Casablanca) adlı komedi filminin gösterimi gerçekleştirilecek. Etkinlik programında ayrıca, Fransa – Senegal ortak yapımı Moussa Touré’nin Kayık (La Pirogue) filmi ile aralarında Jean Christophe Dessaint’in yönettiği Kuzgunların Günü (Le Jour des Corneilles) filminin de yer aldığı çok sayıda animasyon ve Michel Ocelot’nun yönettiği kısa filmler de yer alıyor.
Geçmiş ile Gelecek Arasında
Usta sinemacı Asghar Farhadi’nin 66. Cannes Film Festivali’nde beğeniyle karşılanmış olan son çalışması bu haftadan itibaren ‘Başka Sinema’ programı çerçevesinde gösteriliyor. ‘Geçmiş / Le Passé’, İranlı sinemacının Berlinale’deki Altın Ayı başarısının ardından Cesar, BAFTA, Oscar gibi prestijli ödüllere layık görülmüş 2011 yapımı bir önceki filmi ‘Bir Ayrılık / Jodaeiye Nader az Simin’ gibi aile ilişkilerine odaklanıyor.
Ülkesi dışında ilk kez film çeken Farhadi, geçmiş deyince eskiyi bütün haşmetiyle koruyan Paris’i mekân olarak seçmiş bu kez. Yine de turistik bir işe imza atmama kaygısıyla filmin büyük bir bölümünü kentin eski bir banliyö evinde çekmiş. Dört yıldır ayrı yaşadığı Fransız eşinden resmen boşanmak üzere Tahran’dan Paris’e gelen Ahmad, eski karısı Marie’nin -bir zamanlar babalık yaptığı- Belçikalı ilk eşinden olma yetişkin kızı Lucie ile yaşadığı sorunlu bir ilişki içinde bulur kendini. Marie’nin halen birlikte olduğu -eşi bir intihar girişiminin ardından komada yatmakta olan- Arap asıllı Samir ve küçük oğlunun devreye girmesiyle geçmişin sırları teker teker ortaya çıkmaya başlar.
Farhadi’nin filmi, kırık dökük hayatlarını onarmaya çabalayan bir avuç insanın hikâyesi. Bir gelecek kurmaya çalışırken geçmişten kopamayan, arada kalmış insanlar bunlar. Adam edilmeye çalışılan banliyödeki eski ev ya da Samir’in karısının koma hali bu açıdan zengin metaforlar olarak kullanılmış. Musluk tesisatını onarmak, kapıların boyasını yenilemek, süslü aydınlatma gereçleriyle eskimiş binayı sıcak bir yuva haline getirmek için çabalar Marie ile Samir. Marie’nin karnında büyümekte olan bebek gelecek için bir umut ışığıdır belki. Lakin gönül kırıklıklarıyla dolu geçmişi bir kalemde silmek mümkün müdür. Marie’nin zedelenen bileği, Samir’in yağlı boya temasıyla nükseden alerjisi vazgeçişlere bir direniş değil de nedir. Marie’nin Ahmad’a benzeyen Samir’i bulması, Lucie’nin baba bellemiş olduğu bilge İranlıyla olan bağları geçmişten kopuşun hüznü ile ilişkilidir hep.
İtiraf edilemeyenlerin sinemacısı Farhadi, ‘Bir Ayrılık’ın omuz kamerası kullanılmış tedirgin üslûbuna karşılık, bu kez daha içe dönük temalarının hizmetinde sabit kamera kullanımını yeğlemiş. Çok iyi çalışılmış senaryosuyla karakterlerin iç dünyalarını oya gibi işlemiş. Kiarostami ve Panahi gibi ustalarla da işbirliği yapmış Mahmoud Kalari’nin görüntü çalışması kusursuz. Farhadi oyuncu yönetiminde çok başarılı bir yönetmen. ‘Bir Ayrılık’ın tüm kastı ödüllendirilmişti Berlin’de üç yıl önce. ‘Geçmiş’in oyuncuları da özenle dokunmuş karakterlerini büyük bir başarıyla canlandırmış. Fransızca çekilen filmde, önceleri Marion Cotillard’ın oynaması düşünülen Marie rolünü, ‘Artist’ filmiyle ünlenen Cannes’dan ödüllü, Bérénice Bejo, Ahmad’ı İranlı aktör Ali Mosaffa canlandırıyor. ‘Yeraltı Peygamberi / Un Prophète’in Arap delikanlısı olarak gönüllere yerleşen Tahar Rahim’in çok etkileyici Samir yorumu oyunculuk alanında bir diğer doruk.
Arafta kalmışlık duygusu üzerine sarsıcı bir başyapıt ‘Geçmiş’. Mutlaka görülmeli.
(‘Geçmiş’; İstanbul, Beyoğlu Beyoğlu; Kadıköy Rexx; Altunizade Capitol Spectrum; Haramidere Cinetech Torium; Levent Metro City Cinema Pink; Ankara, Kızılay Büyülüfener; Bursa, Cinetech Korupark ve Eskişehir, Kanatlı Cinema Pink Sinemaları’nda dönüşümlü seanslarda gösterilmektedir.)
(04 Şubat 2014)
Ferhan Baran
Son 10 Yılın En İyi Aksiyon Filmi Geri Dönüyor
Pek çok kaynak tarafından 2014’ün en merakla beklenilen aksiyon filmi olarak gösterilen Baskın 2′nin (The Raid 2) fragmanı yayınlandı ve film geçtiğimiz hafta Sundance’te dünya prömiyerini yaptı. Sinema tarihinin en iyi aksiyon filmlerinden biri olduğu söylenilen ilk yorumlarda yönetmen Gareth Evans’ın Kara Şövalye, 300 Spartalı gibi epik bir film çektiği belirtiyor. Film 04 Nisan’da vizyona girecek.
Son 10 Yılın En İyi Aksiyon Filmi Geri Dönüyor yazısına devam et
Dört Dörtlük Bir Aktör
Maximilian Schell’in ölüm haberini duyunca yazısını, yaş icabı, ben yazayım istedim. Bazı şeyleri en iyi onları yaşamış olanlar hatırlıyor. Dört dörtlük bir sinemacıyı, perde-sahne-ekran oyuncusu ve yönetmenini, bir konser piyanistini kaybetmek, sanki onu gençliğimde görüp tanışmışım gibi derin bir kayıp hissi vermişti bana. Sonra Philip Seymour Hoffman’ın halen hazmedemediğim ölüm haberi geldi. O emsalsiz yetenekle, tam yeni bir film yönetmeye hazırlanırken, 46 yaşında ölmek… Üstelik de, kendi eliyle. Çok yazık, çok anlamsız… Gene derin bir kayıp hissi duydum. Bu seferkinin nedeni başka ama: Hoffman’ın adım adım bugüne gelişini, oyuncu olarak olgunlaşmasını izlemiştik hep birlikte, bu yüzden biraz da bize aitti.
Ama ben Maximilian Schell’i yazacağım, çünkü o gençlik arkadaşım. Şahsen ya da sanatın kanatlarını ödünç almak suretiyle tanıdığımız, çok eskiden tanıdığımız insanları kaybettiğimiz zaman, gençliğimizin bir parçası da onlarla gidiyor.
Yıllar, yıllar önce, çok yetenekli ablalarının biraz gölgesinde kalmış iki yakışıklı kardeşi birbirine karıştırma eğilimi gösterirdim. Shirley McLaine’in kardeşi Warren Beatty ile Maria Schell’in kardeşi Maximilian Schell. İkisi de yakışıklıydı, yetenekliydi, biraz da çapkındılar. Özellikle Beatty. Aralarında yedi yaş da fark vardı, Maximilian daha büyüktü. Ablası Maria Schell, sinemanın gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biridir. Çok sayıdaki ödüllerinin arasında Venedik ve Cannes Festivalleri’nden aldığı ödüller de vardır. Oysa kardeşinin arkasından yazılan yazılarda, bahsi geçse bile, bir dönem sinemada adı duyulmuş biri muamelesi görüyor nedense.
Ona bakarsanız, ben Maximilian Schell buraları bırakıp gidince, bir zamanlar dillere destan olmuş bir beraberliğiyle de hatırlanır sanmıştım. Bir baktım ki, onun da hiç bahsi edilmiyor. Belki de şaşmamak gerek. O kişi, yani sabık İran İmparatoriçesi, sonra Prenses Süreyya İsfendiyari de artık hiç yaşamamış gibi silinip gitmiş. Oysa bir devrin en çok kıskanılan kadını, Batı ülkelerinde okumuş genç İran Şahı’nın sevgili karısıydı. Kısır olduğu ve tahta veliaht veremeyeceği anlaşılınca, Şah, genç Farah Diba ile evlenmişti. Güzel gözlü, “mahzun bakışlı” Prenses de jet sosyetenin aranılan bir şahsı olmuştu. Maximilian Schell’le uzun süren bir birlikteliği oldu, arkadaşlık mıydı, daha ileri mi gidiyordu, bilemiyoruz. Basın, bir aşk masalı yazmıştı, tabii. Nereden mi biliyorum? Eh, yaşadık sayılır. En azından, İran Şahı ile Süreyya Beşiktaş’tan geçip Dolmabahçe’ye gidecek diye, şakır şakır yağmur altında, Camlı Köşk’ün karşısında üç saat beklemişliğimiz vardır. Öyle hızlı geçtiler ki, yüzlerini bile göremedik. İlkokul üçüncü sınıftaydım.
Ne var ki Maximilian Schell mazinin cafcaflı dedrikodularından çok daha fazlasını hak eden iyi bir oyuncu, yönetmen ve konser piyanistiydi. Bu yakınlarda ölen Claudio Abbado, Berlin Filarmoni, Viyana Senfoni orkestraları ve Leonard Bernstein ile de birlikte çalışmış, hatta ikincisi ile 1980’lerin başında PBS televizyonunda bir klasik müzik dizisinin sunuculuğunu yapmıştı. Üniversite yıllarında iyi bir kürekçi ve futbolcu olduğu da söylenir.anlaşılınca, Şah, genç Farah Diba ile evlenmişti. Güzel gözlü, “mahzun bakışlı” Prenses de jet sosyetenin aranılan bir şahsı olmuştu. Maximilian Schell’le uzun süren bir birlikteliği oldu, arkadaşlık mıydı, daha ileri mi gidiyordu, bilemiyoruz. Basın, bir aşk masalı yazmıştı, tabii. Nereden mi biliyorum? Eh, yaşadık sayılır. En azından, İran Şahı ile Süreyya Beşiktaş’tan geçip Dolmabahçe’ye gidecek diye, şakır şakır yağmur altında, Camlı Köşk’ün karşısında üç saat beklemişliğimiz vardır. Öyle hızlı geçtiler ki, yüzlerini bile göremedik. İlkokul üçüncü sınıftaydım.
Viyana doğumlu Schell, İsviçreli şair ve oyun yazarı Hermann Ferdinand Schell’in oğluydu. Dört kardeş de Avusturyalı aktris anneleri Margarethe’nin mesleğine heves etmişti. Maximilian için her şey tiyatroyla başladı, on yaşındayken ilk oyununu yazdı. Avusturya Hitler tarafından istila edilince, babası Naziler’in kara listesinde olduğu için Zürih’e göçtüler. İsviçre uyruğuna girdi, sahneye ilk kez Schiller’in “Giyom Tell”iyle çıktı. Avrupa’nın çeşitli tiyatrolarında oynadıktan sonra, 1958’de İra Levin’in “Interlock”unda Celeste Holm ile Broadway sahnesine çıktı, çok beğenildi.
1959’lerin pek çok Alman filminde rol almıştı. Hollywood ile, Marlon Brando ve Montgomery Clift ‘in oynadığı “The Young Lions” ile tanıştı. İkinci filmi “Judgment at Nuremberg”in (1961) silik savunma avukatı Hans Rolfe rolüyle En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını aldı. Aslında Rolfe yakını sayılır. İki yıl önce onu TV yapımında da oynamıştı. 2000’de ise, bu kez “Judgment at Nuremberg”in baş yargıcı olarak Broadway’e çıktı. Bu filmiyle Oscar, “Stalin” mini dizisinin Lenin’i olarak da Altın Küre alışını internette izleyebilirsiniz. ABD’ye girerken bir gümrükçü niye geldiğini sormuş. “Filmde oynayacağım,” deyince, “Talihin açık olsun, oğlum,” demiş. Kendisine uğur getirdiğini söylüyor. Aslında, filmle ilk Altın Küre’sini de almıştı.
İkinci Dünya Savaşı filmlerinde çeşit çeşit Almanlar’ı oynamama mücadelesi verdiyse de, kurtulduğu söylenemez. Bu arada televizyonu da ihmal etmedi. 1959’da Münih’te çekilmiş üç saatlik TV yapımı “Hamlet”i efsane olmuştur. Emmy ve Altın Küre adaylıkları var. Oscar’a da gene bir İkinci Dünya Savaşı hikâyesi olan “The Man in the Glass Booth” ile En İyi Aktör, 1977’de ise “Julia” ile En İyi Yardımcı Aktör dallarında aday oldu. İkincisini, kendisiyle aynı filmde oynayan Jason Robards’a kaptırdı.
Pek çok filmde oynadı ama Jules Dassin’in “Topkapı”sı hemen akla gelenlerden biridir. Frant Kafka’nın “Şato”sunun film versiyonunun yapımcılığını üstlendi ve baş rolünde oynadı. “The Freshman” onu Brando ile 1990’da yeniden bir araya getirdi. 1984’te Oscar adayı belgeseli “Marlene”, yönetmen yanını gösteren filmlerden biridir. Marlene Dietrich, yıllarca onunla konuşmayı reddettikten sonra nihayet “evet” demişti. Ama görüntü vermediği için, filmde Schell ile ikisinin seslerini duysak da aktrisi görmeyiz. Ancak fotoğraf ve kupürlerle Schell, etkileyici bir hikâye anlatmıştı. 2002’de de ablası için “My Sister Maria” belgeselini çekti. Son yılları sorunlu geçen Maria Schell, bu filmin galasında son kez halk karşısına çıktı. Emmy’ye “Miss Rose White” ile ve ona Altın Küre getiren “Stalin” ile (Robert Duvall oynuyordu) aday oldu. Schell’i belki “Wiseguy” ve “The Thorn Birds: The Missing Years”den de hatırlarsınız. Alman televizyonunda ise üç sezon devam eden ZDF dizisi “Der Fuerst und das Maedchen” (Prens ve Kız) ile 2003-2007 arasında yeniden meşhur olmuştu. Son yıllarında düzenli olarak Avrupa sahnelerine çıktı. En yeni filmi “Les Brigands” ise bu yıl gösterime girecek. Maximilian Schell oyunculuğunu bizimle paylaşmayı sürdürüyor.
(03 Şubat 2014)
Sevin Okyay
Kayseri Onay Cinelux Sinemaları 31 Ocak – 06 Şubat 2014 Seansları
Kayseri Onay Cinelux Sinemaları, 31 Ocak – 06 Şubat 2014 seansları için tıklayınız.
Başka Sinema, Variety Dergisi’nde
Salon bulamayan bağımsız filmlerin dağıtımını amaçlayarak M3 Film ve Kariyo & Ababay Vakfı işbirliğiyle geçtiğimiz aylarda hayata geçirilen Başka Sinema dağıtım ağı, 1905 yılından beri varlığını sürdüren, dünya film, müzik ve eğlence sektörünün en bilinen ve prestijli dergilerinden olan Variety’de yer aldı. Başka Sinema, gösterimlerine İstanbul Altunizade Capitol Spectrum, Beyoğlu Beyoğlu, Beyoğlu Pera, Haramidere Cinetech Torium, Kadıköy Moda Sahnesi, Kadıköy Rexx, Levent Metro City Cinema Pink; Ankara Büyülüfener Kızılay, Ankara Büyülü Fener Kızılay, Bursa Cinetech Korupark ve Eskişehir Kanatlı Cinema Pink salonlarında devam ediyor.
Van CineVAN Sinemaları 31 Ocak – 06 Şubat 2014 Seansları
Turkuaz AVM Salonları, Artos AVM Salonları, 31 Ocak – 06 Şubat 2014 seansları için tıklayınız.
Vizyon Sinemaları 31 Ocak – 06 Şubat 2014 Seansları
Rize Vizyon, İzmir Torbalı Vizyon Sinemaları, 31 Ocak – 06 Şubat 2014 seansları için tıklayınız.
Ankara Kızılırmak Sinemaları 31 Ocak – 06 Şubat 2014 Seansları
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 31 Ocak – 06 Şubat 2014 seansları için tıklayınız.
24 – 26 Ocak 2014 İFP Hafta Sonu Box Office Listesi
24 – 26 Ocak 2014 İFP Hafta Sonu Box Office listesi için tıklayınız.