A

Ahmet Hamdi Tanpınar

Genç kız, bu program dışı rağbetten memnun, ayak ayak üstünde, kendi repertuarından ziyade seyrettiği filmlerin hatırında kalan büyük flört sahnelerindeki kadınları taklide çalışıyor, kâh kitabına dalıyor, kâh pencereden yağmurun boğduğu manzarayı seyrediyor, ara sıra onlara tek kelime ile cevap veriyor, hülâsa bu tesadüfü tam mânasiyle tadıyordu. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Hikâyelerinden Seçmeler / Bir Tren Yolculuğu, Fide Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2007, Sayfa 13)
*****
Sonra sinema merakı, ağabeysi iş bulup onu sık sık şuraya buraya götürünce tiyatro hevesi başlamış. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Hikâyelerinden Seçmeler / Bir Tren Yolculuğu, Fide Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2007, Sayfa 14)
*****
İşte o sıralarda ağabeysinin arkadaşlarından ikisi Holivuta kaçmağa karar verirler. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Hikâyelerinden Seçmeler / Bir Tren Yolculuğu, Fide Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2007, Sayfa 15)
*****
Hattâ birinin adı Holivudun Zeki kaldı. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Hikâyelerinden Seçmeler / Bir Tren Yolculuğu, Fide Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2007, Sayfa 16)

Amanda Sthers

“Tanrı var mı bilmiyorum ama eğer varsa, umarım iyi bir mazereti vardır.” – Woody Allen. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Giriş Bölümü Sayfa 7)
*****
On üç yıl sonra film bittiğinde hepsini birden bastıracağım ve boydan alınmış yirmi dört kovboy çizmeli fotoğrafım olacak. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 5)
*****
“sonra da kalkmış bize süper kahramanlarının filmlerini satıyorlar! Daha hamile bıraktıkları bir kadını kurtarmaktan acizler. Şu Süpermen’de büyülediği kadınlardan hiç bahsedilmez, sanki cinsiyetsiz şaşı şey.” (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 37)
*****
John bir suarede ona gülümsemişti. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 56)
*****
Naema, yüzlerce adam tarafından açılıp, kafeslerin üzerine asılan video filmlerini hatırlıyordu. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 58)
*****
Onunki Afganistan üzerine bir film hazırlıyordu.

Obez prodüktörle evlenebilmesi, her gece o herifin üzerine çıkabilmesi ve adamın ona boktan filmler vermesi için imzalıyorum.

Adam Farah’ı bir azize gibi gösteren bir film yaptı ve bir çocuğu evlat edindiler. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 62)
*****
Yönetmen olmak istiyordu.

Her anı senaryolaştırıyordu. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 67)
*****
Manhattan’ın ortasında büyük film sahnelerini daha fazla ister oldu. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 68)
*****
Yine de her an, ayağa fırlayıp boynuzlandığını, türbanlı bir kadını öpen bir aile babasının iyi bir film konusu olacağını haykırmak istemişti.

Sonuç olarak Peter, Yahudilerin kesinlikle sinemaya damgasını vurduğunda karar kıldı -ya da buna benzer anlamlı ve olumlu bir başka düşünceye vardı. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 70)
*****
Alfred’e, diyaloglarını ezbere bildiğim -özellikle western- filmlerden bölümler oynuyordum.

Benim western filmimden sonra, Alfred, kimya bilgisi sayesinde uydurduğu sihirbazlıkları yapmaya girişiyordu ve bunların hep başarısızlıkla sonuçlandığını görmek en büyük zevkimdi. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 77)
*****
Ayağımda Ronald Reagan kovboy çizmelerim… (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 85)
*****
Çocukken, Mısır yapımı bir film izlemişti. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 88)
*****
“Woody Allen’ı tanır mısınız?”

“New York’ta film yapıyor.”

“Parlak kovboy çizmeleriyle kovboy filmleri yapıyor olmalı,” dedi, go Johnny go go çizmelerime kuşkulu bir bakış fırlatarak.

“Hayır. Kafelerde ya da doktorda sorunlarını sıralayan aşkenazilerin filmlerini…”

Kız kardeşimin bana göndermiş olduğu bir filmi yirmi defa izlemiştim. Ve daha sonra manyeteskopumla birlikte onu, köktenci bir İslamcı olan ve sakallı vaizlerin filmlerini satan manava satmıştım. Kocalar ve Karılar’ı ile ne işi olabilirdi ki? (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 106)
*****
“Peki kadınlar bu Woody Allen’dan hoşlanıyor mu?”

Günün peraşası, Kutsal Kitabın çalışmamız gereken pasajı üzerine tartıştık: “Tobit ve melek Rafael.” Woody Allen’ın bir filminin ismine benziyordu. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 107)
*****
Filmlerde olduğu gibi dizleri üzerine çökmedi. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 121)
*****
Öyle ki Tom DiCillo filmimizi çekmek istemişti.

“… Neden Woody Allen yapmıyor? …” (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 125)
*****
Woody Allen’ın izlediğim o tek filminin çekildiği yerleri hatırlamak isterdim ama Pakistanlı taksicinin dikiz aynasından gördüğüm kendi yüzüm de dahil hiçbir şeyi tanıyamıyordum. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 127)
*****
Woody Allen’ın tüm filmlerini izledim.

Gidip Tom DiCillo ile görüşmeyi düşündüm ama o sahte bulutların altında elma yiyen cücelerle film yapıyor. Bizim hikâyemiz onu neden ilgilendirsin ki? Spielberg? (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 132)
*****
Bundan asla kimseye bahsetmemiştim, ne kız kardeşime, ne mezardaki babama, ne de Woody Allen’ın filmlerindeki doktorlardan birine… (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 134)
*****
Bir Woody Allen filminde gazeteci ancak tali bir rolde olabilir: başarısız yazar kahramanın eski karısının yeni kocası ya da kahramanın iyi anlaştığı bir çocukluk arkadaşı. Woody’e göre bir gazeteci yeterince depresif değil. (Amanda Sthers, Chicken Street, Everest Yayınları, 1. baskı, Nisan 2006, Sayfa 135)

Arslan Kacar

Aynı yıl Muzafferüddin Şah’ın emriyle, film kamerasını ilk olarak İran’a getiren Mirza İbrahim Han Akkasbaş’ı, İran’da sinemanın kurucusu ünvanını aldı. Böylece İran’da filme alınan ilk görüntüler, Mirza İbrahim Han’ın, şah ve saray halkını eğlendirmek için hazırladığı görüntülerdi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa:8)
*****
Abdulkadir o akşam Kel İdris’i, Nasır’ı, Abbas Mirza’yı, Hülya’yı yazlık sinemaya götürdü. Sinema etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş büyük bahçe içindeydi. Duvar boyunca ağaçlar sıralıydı. Girişin sağında büyük bir beyaz perde vardı. Perdenin karşısına sıralanmış tahta iskemlelerde seyirciler oturuyordu. Her taraf ampullerle ışıl ışıldı. Abdulkadir kapının yakınındaki büfeden çocuklara gazoz, leblebi aldı. Büfenin uzağındaki tuvalet yerinden girip çıkanlar oluyordu. Nasır, Abbas Mirza, Hülya büyülenmiş gibi çevrelerine bakınıyordu. Gong üç kez çaldı. Işıklar söndü.
Herkesin gözü aydınlık perdede. Nasır, Abbas Mirza, Hülya nefesleri kesilecek gibi heyecanlandılar. Film başladı. Açık bir arazide iki atlı kaçıyor, peşlerinde çığlıklar atarak Kızılderililer at koşturuyordu. Kaçan iki atlı arada bir dönüp Kızılderililere ateş ediyor, bir Kızılderili atından düşüyordu. Bilmedikleri bir dünyanın öyküsünü seyrettiler yürekleri sevinçten uçar gibi. Filmin yarısında ara oldu. Işıklar yandı yeniden. Büfeye, tuvalete gidenler oldu. Üç gong sonrasi filmin ikinci yarısı başladı. Filmin sonunda beyaz adamlar Kızılderilileri katlettiler. Nasır, “Keşke orda olsaydık, düşen okları, mızrakları alırdık” diye Abbas Mirza’ya fısıldadı. Sinemadan çıktıktan sonra, yol boyu Nasır’la filmi konuştular. Anlamadıklarını Abdulkadir’e sordular. Sinema büyülemişti Abbas Mirza’yı, gece bir türlü uyku tutmadı. Hiç tanımadığı Kızılderililere üzüldü durdu yatağında. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 86-87)
*****
Film artistlerine benzeyen Şevket amcasını sevdiği kadar getirdiklerini de sevdi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 91)
*****
Yazlık sinemaya Alageyik filmi geldi. Münevver’i, Senem’i, Nasır’ı, Abbas Mirza’yı, Hülya’yı sinemaya götürdü. Abbas Mirza sinemanın girişine asılı afişte, yönetmen Atıf Yılmaz’ın adıyla Yılmaz Güney adlarını okudu. İçeri girdiler, ışıltılı bahçedeki tahta iskemleli sıraların en arkasında oturdular. Münevver’le Senem, ilk kez geldikleri sinemada şaşkına dönmüş gibiydiler. Abdulkadir gazoz, kabakçekirdeği aldı. Filmin başlayacağını bildiren üç gong sesiyle ürken Münevver’le Senem’in, film başlayınca şaşkınlıkları daha da büyüdü. Büyük beyaz perdeye yansıyan görüntüler, akıllarını allak bullak etmişti. Müzikli jenerik sonrası film başladı. Yılmaz Güney, geyik avına meraklı birini oynuyordu. Filmdeki adı Halil’di. Filmdeki kahramanın adının Halil olması, daha bir sevdirmişti Yılmaz Güney’i. Münevver’le Senem film boyunca kıpırtısız izlediler. Filmde olanlara üzülüp ağladılar.

Akılları sinemada, eve döndüler. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 117)
*****
Abbas Mirza’nın yüreğine sinema sevdası düştü. Gelen her sinema filmini izlemek için annesini sıkıştırmaya başladı. Münevver, oğlunu kırmamak için Abdulkadir’den izin istiyordu. Abdulkadir filmin oynadığı sinemaya, Abbas Mirza’yla Nasır’ı götürüp sinemanın müdürüyle tanıştırdı. Müdüre, “Sana geldikleri zaman, içeri alırsın” dedi.
Abbas Mirza’yla Nasır, film değiştikçe müdürün yanına uğrayıp biletleri alıyorlardı. Çocukta olsalar, büyük adam gibi karşılanıyorlardı. Atıf Yılmaz’ın, Beş Hasta Var, filmini izlediler. Sonraki hafta 32 kısım tekmili birden Tarzan filmini izlediler. Film hayli uzundu. Hava kararmaya başlamış, film bitmemişti. Abbas Mirza salondan çıkıp, dış kapıdan caddeye bakıp döndü. Nasır’ın kulağına, “Hava kararmış” diye fısıldadı. Akılları filmde, korkudan dış kapıya kadar çıktılar. Nasır, dış kapı önünde, “Geç gittiğimiz için evde dayak yer miyiz?” diye sordu. Abbas Mirza başını salladı. Nasır, “Eee, nasılsa dayak yiyeceğiz, bari filmi bitirelim” diyerek, aklını çeldi. Salona dönüp filmi izlemeye başladılar. Akılları yiyecekleri dayakta, rahat edemediler. Nasır’la Abbas Mirza tekrar salondan çıkıp, dış kapıya geldiler. “Yav dayak yemeyecek miyiz?” diye sordu. Abbas Mirza başına salladı. Nasır, “O zaman nasılsa dayak yiyeceksek bari filmi bitirelim” deyince, akılları filmde salona döndüler. Film bitip çıktığında eve doğru hızlandılar. Sonraları, dini film oynuyor diye yalan söyleyip başka sinemalara da gittiler. Tahta iskemleli yazlık sinemaların serin geceleri, tuzlu kabak çekirdekleriyle içilen gazozun tadı kaldı yalnızca geriye. Bir de adlarını unutmadıkları filmler… (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 118)
*****
Sinema, Abbas Mirza için tutkuya dönüşmüştü. Sınıf arkadaşlarından biriyle, yabancı film oynatan sinemaya gittiler. Sinemanın büfecisi Topal Sezayi, film başlayınca arkadaşının yanındaki boş iskemleye gelip oturdu. Topal Sezayi’den huylandığı için gözü perdede olsa da, arada bir Sezayi’ye bakıyordu. Sezayi’nin elinin, arkadaşının önünde kıpırdadığını farkedince, elindeki gazoz şişesiyle kafasına vurdu. Sezayi hiçbir şey olmamışcasına kalkıp gitti. Abbas Mirza, arkadaşının tepkisizliğinden rahatsız oldu, “Ben çıkıyorum” dedi. Arkadaşı da gönülsüz peşinden yürüdü. Büfenin önünden geçerken Topal Sezayi’ye, sen görürsün dercesine başını salladı. Topal Sezayi tepkisiz baktı sadece.
Abbas Mirza, babasının kulağına gider korkusuyla, o günden sonra o sinemaya gitmedi. Yazlık sinemalar başlayınca keyfi yerine geldi. Bir türlü tutkusunu söyleyemediği saçları iki bölük örgülü kızın eviyle yazlık sinema bitişikti. Arka pencerelerinin biri sinemanın perdesini görüyordu. Film izleme bahanesiyle sık sık kızın evine gidiyordu. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 130)
*****
Çıkışta Erhan’la sinemaya, otuziki kısım tekmili birden Tarzan filmine gittiler. Tarzan’dan kaçan karaderili yerlilerin geride bıraktıkları, kalkanlara mızraklara içleri gitti. “Keşke orda olsaydık, alırdık” diye birbirlerine fısıldadılar. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 131)
*****
Karanlık odada Erol’un içtiği sigaranın ışığında, türkü söyleyerek film yıkadılar. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 158)
*****
Abbas Mirza gelen her sinema filmini izliyordu. Sinemada, makinist olarak çalışan Abdullah’la tanıştı. Makina dairesinde Abdullah’a yardım etti. Film bobinlerini makaralı masada başa aldı, kömür sıktı. Zaman içinde film bobinlerini makinaya takarak şanjıman geçmeyi becerdi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 159)
*****
Ev sineması gibi geldi.

Ailelerin gidebildiği iki pastane, bir de sinemalar vardı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 160)
*****
Abbas Mirza filmlerdeki İstanbul’un daha güzel olduğunu anımsadı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 164)
*****
Türkan Şoray’ın Harput’ta Cemo filmini çevirirken attan düşerek boynunu sakatlamasını, “Arap Baba Türkan Şoray’ı çarptı” diye yorumladılar. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 222)
*****
Tanıştığı sinema oyuncusu Umman’la aşk yaşamaya başladı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 236)
*****
1984 yılında Paris’te mülteci olarak yaşayan Yılmaz Güney öldü (9 Eylül). (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 316)
*****
Antalya Altın Portakal Film Festivalinde Gece Yolculuğu en iyi film, Ömer Kavur en iyi yönetmen, Aytaç Arman en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı (20 Ekim). (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 339)
*****
Abbas Mirza tanıdığı yapımevinden, “Güneydoğu Belgeseli” çekme teklifini aldı. Yapımevinden çıkınca, taksiye bindi. … Ülke, otuziki kısım tekmili birden büyük abinin güdümündeydi yine. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 348)
*****
Video kamerayla boş kasetleri kamera çantasına, birkaç parça eşyasını küçük sırt çantasına yerleştirdi.

Bagaj bölmesinden küçük sırt çantasıyla, video kamera çantasını aldı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 350)
*****
Saçlarını tarayıp, kamera çantasını alıp çıktı.

Video kamerasıyla hanın içinde, seyyar tablalarında tütün satanları, satın alanları, kaçak kâğıda sigara sarıp içenlerin tasalı yüzlerini, yöresel giysili insanları görüntüledi. … Bakırcı dükkânlarının önünde çalışan ustaları, çıraklarını, alışverişe çıkmış insanları, köylü giysili kadınları görüntülerken, kameranın önünden biri oldukça şişman, diğeri ince dal gibi iki kız geçti. Abbas Mirza bir süre giden kızları görüntüledi. Kamerasını kapatıp çevresine bakındı, sonra çarşıdan dar bir sokağa açılan kapıdan çıktı. … Çevreyi görüntülerken sarkık bıyıklı, asker polis karışımı giysili bir çevik kuvvet görevlisi objektife takıldı. Bir süre kasılarak yürüyen görevliyi vizöründen takip etti. Kamerasını çantasına koyup, tezgâhların arasından yürüyerek caddeye çıktı. … Kamera çantasından çıkardığı ajandaya notlar aldı. … Kentin bir kısmını çevreleyen bol kapılı surları görüntüleyerek kamerasına hapsetti.

Kamerasını çıkarıp köyü görüntülemeye başladı. … Taksinin camından yol görüntülerde akıp durdu, köy evleri yakınlaştı. Taksi köyün girişinde durdu. Abbas Mirza inip çevreyi tarayarak görüntüleyip, tekrar bindi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 351-352)
*****
Abbas Mirza kamerasını çıkarıp, ön camdan ilerde görünen kıl çadırı görüntülemeye başladı. Birden görüntüye, kendilerine doğru koşarak gelen iri çoban köpeği girdi. … Abbas Mirza bir süre daha köpeği görüntüledi. … Şehmuz bir iki adım atıp, “Bu arkadaş filimci amca” dedi. … Abbas Mirza, yaşlı köylünün filmcilikten anlamadığını anladı. “Hoşbulduk amca. Ben de buralı sayılırım. Buraları tanıtan, yani sizlerin dertlerini anlatan bir film çekimi için araştırma yapıyorum” dedi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 354)
*****
Kamerasını yatağın üstüne bırakıp, küçük buzdolabından soğuk bir bira çıkarıp açtı. Uzun uzun yudumladı. Kamerayı televizyona bağlayıp, kameranın play tuşuna bastı. Görüntüler ekranda akmaya başladı. Bakırcılar çarşısı görüntüleri, ardından dükkândan çıkan ince dal gibi kızın görüntüsü, ekranı doldurdu. Kız susmanın kıyısında duru yüzü, yeşile çalan gözleriyle akıp gitti. Görüntüyü geri alıp, kızı tekrar izledi. Kameradan gelen sesler sustu, koca kent sustu sanki. Kamerayı çantasına yerleştirip, aküleri şarj aletine bağladı.

Malabadi köprüsünün altından akıp giden nehirde yıkanan çocukları, sonra asfalt yola çıkıp yan yana duran, eskiyle yeni köprüyü kamerasıyla görüntüledi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 355)
*****
Kamerasıyla uzun uzun dua edenleri görüntüledi. Kentin sokaklarını, halıcıları görüntüleyip kamerasını çantasına koyarken, dükkânlardan birinden daha önce kamerasına takılan ince dal gibi kız tek başına çıktı. Gün gibi ışıyan yüzü, sanki yıllar öncesinin tanışı gibiydi. Abbas Mirza çevreyi çekiyormuş gibi, kızı görüntülemeye başladı.

Oyun oynayan çocukları görüntüledi. … Sıradan bir ev gibi görünen kiliseyi görüntülemeye başladı. “Merhaba” sesine kamerasıyla döndü. Gün gibi ışıyan aydınlık yüzüyle, bir çift göz doldu objektife. Onüç yaşlarındaki kız, utancını gizleyerek küçük bir çocuğun meraklı bakışlarıyla, “Ne çekiyorsunuz?” diye sordu. Abbas Mirza ne diyeceğinin ikirciliğiyle sustu. Kamerasını çantasına yerleştirerek, zaman kazanma suskunluğuyla sustu. Taş evleri, dar sokaklarıyla kent sustu. Sır saklı sesiyle, “Çevreyi, insanları” dedi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 356)
*****
Abbas Mirza adını bile soramadığı kızın ardından, iki elinin işaretle baş parmak uçlarını uc uca getirip bir dikdörtgen yaparak gidişine baktı.

Yatağın birinin üstündeki günlük gazetelere, küçük masanın üstündeki video kamerayla kasetlerine, şarja bağlı akülere baktı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 357)
*****
Abbas Mirza kamerasıyla merdivenleri göğe tırmanan bir apartmanın damından, kale kapılarını görüntüledi. … “Kameranın ışığını kullanmadan, burdan çekim yapabilirsin” dedi. Mirza yarı karanlıkta, sarhoş ağızlardan yayılan deforme olmuş şarkıları, türküleri görüntüledi. … Odasına girip kamera çantasını bıraktı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 358)
*****
Düştü yeniden kamerasıyla kentin sokaklarına. Pazar meydanında, yaşanmışlık dolu acılı yüzleri görüntüleyip durdu. … Odaya girip kameranın kablosunu acele televizyona bağladı. Aysel’in görüntülerinin olduğu kaseti video kamerasına taktı. İlk görüntüleri hızla geçip, Aysel’in görüntüsüne gelince durdurup seyretti. Geri alıp tekrar tekrar seyretti. Aysel’in en yakın görüntüsünde, görüntüyü dondurdu, Aysel’e baktı uzun uzun. Aysel yakın görüntüsüyle bir süre durdu sonra kamera kendiliğinden harekete geçti. Donan görüntü akmaya başladı. Geri alıp Aysel’in görüntüsünü yeniden dondurdu. Bir süre sonra kamera tekrar harekete geçti, donan görüntü akmaya başladı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 360)
*****
Abbas Mirza video kamerasıyla, barajın köpüklenerek akan suyunu, çevresinde çalışan büyük iş makinalarını görüntüledi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 361)
*****
Video kameraya hapsettiği görüntüsünün dışında, geriye bir şey kalmamıştı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 362)
*****
“… Son görüntüleri de hapset, git” dedi kendi kendine. Kalkıp hazırlandı. Kamerasıyla yeniden ‘Surlu Kent’in sokaklarına düştü. … Abbas Mirza kamerasıyla, yolun kenarındaki kavak ağaçlarını soyan kadınlı kızlı kalabalığı görüntüledi. Taksiden inip kamerasıyla yüzleri döğmeli kadınları görüntülerken, kadınlar altın kaplama dişleriyle güldüler. Meydana doluşan çocukları görüntülerken, çocuklar parmaklarıyla zafer işareti yapıyordu. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 383)
*****
Abbas Mirza yedi metrelik sandukayı, kamerasıyla görüntülemeye çalıştı. Yeterli açı olmadığından, ancak kaydırma haraketiyle bütününü görüntüleyebildi. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 364)
*****
Kamerasını, kasetlerle birlikte çantasına yerleştirip hazırlandı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 365)
*****
Komiser kendilerinden olan Abbas Mirza’nın kamera çantasını uçağa kadar taşıyarak yardım etti. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 367)
*****
Sinemaların önünden geçerken, film afişlerine baktı. “Sinemaya mı gitsem?” diye geçti içinden. Sonra, “Boş ver, biz sinema olduk” diyerek, kendini yanıtladı. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 368)
*****
Kalabalıktan sıkıldım, sinemaya gittim. Konuşmalar gavurcaydı ama film güzeldi. Kibar karılarla film seyretmek de hani hoş oluyor. Sinemadan çıkınca Maçka parkına gittim. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 394)
*****
Hayat film gibi değil ki. Filmdeki gibi, sonunda kötüler cezalarını çekmiyor. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 407)
*****
Yönetenler yönetilenler filmi başladı, otuziki kısım tekmili birden. (Arslan Kacar, Pepo Kuşu, Berfin Yayınları, 1. baskı, Kasım 2008, Sayfa: 419)

Attilâ İlhan

saplanıp hançer misâli bir hilâl
sokaklar serseri biz serseri
yüksekkaldırım da
bir cezayir şarkısını dile getirdi plâklar
cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir
sinemalar neredeyse boşalacaklar
(Attilâ İlhan, Kirli Yüzlü Melekler)

Ayla Kutlu

– … Babasıyla sinemaya gittiler.
– Biz de sinemaya gidiyoruz. Mapusta da var sinema.
İşte bu iyi. Cevo’ya sinemayı anlatmaktan kurtuldum. Sinema, özgürlüğünün sağlandığı bir olanak değil. Su içmek gibi, soluk almak gibi, yatmak gibi, gövdenin gereksinme duymadığı artıkları atması gibi… Aynı olan şeylerden biri sinema. (Ayla Kutlu, Türk Hikâyelerinden Seçmeler / İzin, Fide Yayınları, 2. baskı, Ağustos 2007, Sayfa 51)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu