Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Ömrü uzun olsun Hakkı Bulut, Müslüm Gürses’in başka bir versiyonudur. Aynen Müslüm Gürses gibi, Mehmet, Heey Mehmet ve Mehmet Efendi tarafından sevildiği gibi Mehmet Bey tarafından da, yani herkes tarafından sevilir. Yıl 1975, Sarıkamış’ta askerim, her gün yer gök “İkimiz Bir Fidanız” diye inliyor. Bulut besteyi yeni yapmış, çok tutulmuş. Asker milletinin de malûm aklı fikri fidanın diğer dalında olduğundan etrafta sürekli o şarkı çalınıyor. (Tempolu koşularda Edip Akbayram’ın “Aha Mehmed Emmi, deha Mehmed Emmi”si de çalınırdı, ancak sonradan yasaklandı. Kimsenin günahını almayayım ama yasaklanma sebebinin hep “Aç insanlar yatar mı?” dizesi olduğu aklıma takılı kalmıştır.) Hakkı’ya dönersek az önce TRT Müzik kanalını açtığımda yine karşıma “İkimiz Bir Fidanız”la çıkınca kendisini andım. Bulut’un sinemamıza katkıda bulunduğu bazı filmleri şunlardır: “Dokunmayın Dünyama”, “Seven Unutmaz”, “Seven Kıskanır”, “Ah İstanbul”, “Güzel Alsın Canımı.” (01 Nisan 2017)
Sadi Bey’in Beyazperde Yazıları: Herhangi bir şey fark ederse her şey fark eder. (Baraka-The Shack, Yön: Stuart Hazeldine) (05 Nisan 2017)
Sinemamızdan çok güzel iki film: “Üç Arkadaş” (Salih Tozan – Semih Sezerli – Fikret Hakan) ve “Canım Kardeşim” (Halit Akçatepe – Kahraman Kıral – Tarık Akan). İki fotoğrafın birlikteliği “Üç Arkadaş”ı, “Canım Kardeşim”; “Canım Kardeşim”i de “Üç Arkadaş” olarak hatırlayabileceğimizi gösteriyor. Medyada dolaşan bu iki fotoğraftan birincisi doğru fotoğraf, çünkü Memduh Ün’ün yönettiği ilk “Üç Arkadaş” siyah-beyazdı. İkincisi yanlış fotoğraf, çünkü Ertem Eğilmez’in yönettiği “Canım Kardeşim” renkliydi. Soldaki fotoğrafa bakarak “Ahh ne kadar güzeldi o eski siyah-beyaz filmlerimiz” diyerek geçmişe özlem duyabiliriz. Ancak bendeniz sağdaki fotoğrafa baktığımda aklıma ilk olarak filmin renkli olduğu geliyor ve özlem duygum zedelenmiş oluyor. Yanlış algı yaratılmaması açısından renkli filmlerin siyah-beyaz fotoğraflarla tanıtılmaması gerekir. (06 Nisan 2017)
Senelerdir süren alışkanlıkların değişmesi insanı hüzünlendirmiyor desem yalan olur. Çalışma sahamızdan misal vereyim: Yıllardır Lütfi Kırdar’da yapılan açılışları İstanbul sinemaseverleri için klasikleşmiş olan İstanbul Film Festivali’nin bu yılki açılışının Maslak TİM Show Center’da yapılması; keza yıllardır Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılan SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin Türk Sineması Ödülleri töreninin 2 yıldır Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde yapılması; 7. Malatya Film Festivali organizasyonunun Valilikten, Büyükşehir Belediye Başkanlığına geçmesi; keza İstanbul Film Festivali basın gösterimlerinin Beyoğlu SOHO House ile Fransız Kültür Merkezi’nde yapılması. Elimde değil kafam karışıyor, bendeniz bunlara da hüzünleniyorum, eski durumları özlüyorum. Hani İngiltere’ye yolum düşse ve ne bileyim 36. Londra Film Festivali’nin basın gösterimlerine gidesim gelse Londra’nın Covent Gardene semtinde Beyoğlu Evi’ni veya İtalyan Kültür Merkezi’ni arayasım gelecek. O derece yani. (06 Nisan 2017)
Mekânları cennet olsun, vefat eden sanatçılarımızla ilgili haberleri yazarken çoğu zaman sinematurk.com’a başvuruyorum. Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Karagöz ustası Orhan Kurt’u sitede bulamayınca sanatçı hakkında “Yaşayan İnsan Hazinelerimiz: Hayali Orhan Kurt” (Sanatçının vefatından sonra belgeselin adı Karagöz Ustası Orhan Kurt olarak değiştirilmiş ve 06 Nisan’da yeniden youtube’a yüklenmiş. “Hayali Orhan Kurt” adı ise başlangıç jeneriğinin içinde yazıyor) adında bir belgesel olduğunu siteye bildirdim. Belgeseli kayıtlarına “Yaşayan İnsan Hazineleri” olarak kaydettiler ancak birkaç kez bildirdiğim halde Orhan Kurt kişi olarak arandığında sitede hâlâ bulunamıyor. Hadi ondan vazgeçtim, Kurt’tan hareketle nasıl olduysa “Külhanbeyler Kralı” adlı filmin künyesine ulaştım. Künyede Turan Kurt adlı oyuncunun adını okuyunca filmin afişine bakayım dedim. Afişte görüleceği gibi bu oyuncunun adı “h” harfi eklemesiyle Turhan Kurt olarak geçiyor. Bu ismin düzeltilmesi için hilâfsız 10 kez yazdığım halde düzelttiremedim. Buradan hareketle bazı sanatçılarımızın ad ve soyadlarının yazılımlarındaki muhtelif hatalardan bahsedeyim. İlk akla geleni Attila Özdemiroğlu’dur. Özdemiroğlu adının Atilla (tek t, çift l) olarak yazılmasına son derece sinirlenirmiş, bunu öğrendikten sonra kayıtlarımda bulabildiğim tüm Atilla’ları düzelttim. Değerli yönetmenimiz Erden Kıral’ın soyadının da zaman zaman Kral olarak yazıldığını görürüz. Sonunda nerede okuduysam soyadının “Kır al” mânâsına geldiğini okudum, doğrusunu öğrenmiş oldum. Tam burada yazının daldan dala atlama bölümüne geçiyorum. Geçen hafta kaybettiğimiz Halit Akçatepe’nin en ünlü filmlerinden “Canım Kardeşim”de oynayan küçük oyuncu Kahraman Kıral’ın soyadı da afişteki düzenlemede Kral şeklinde algılanır. Kahraman Kıral’ın oynadığı başka bir filmin, “Gelin”in afişine bakayım dedim. Sinemalarda gösterildiğinde dikkatimi çekmişti ama unutmuşum, “Gelin”in afişinde filmin adıyla birlikte sadece yapımcı firma Erman Film’in adı yazar, yönetmen dahil başka hiçbir sanatçının adı yazmaz. “Gelin”den Erman Film ve Hülya Koçyiğit üzerinden “Gökçeçiçek” filmini hatırladım. “Gökçeçiçek”in başka hiçbir filmimizde bulunmayan bir özelliği vardır. Filmin sonunda “Son” yazısı yerine “Türk Malı” yazar ve film sona erer. Oradan, daldan dala bölümünün sonuna gelirsek, Yılmaz Güney’in ünlü “Umut” filminin sonunda da “Son” yazısı yoktur. Yılmaz Güney umutsuzca dönerken karenin sağ alt köşesinde “Umut” kelimesi yazar ve film biter. Vizyona çıktığında sinemada izlediğimde öyle bitiyordu, DVD kopyalarında nasıl bittiğini bilmiyorum. Eski filmlerimizin yıpranma nedeniyle başlarından ve sonlarından giden parçalardaki bu kabil hoşlukların yok olması da sinemamız için bir kayıptır diye düşünüyorum. (06 Nisan 2017)
(08 Nisan 2017)
Sadi Çilingir