Güzelleme – Koçaklama: GİDENLER – GELENLER

Yeşilçam’ı, Yeşilçam yapanlar bir bir aramızdan ayrılıyorlar…
Filmleri, Yeşilçam’ın sonunu getiren televizyon kanallarında seyircilerle buluşmayı, yeni seyirciler kazanmayı sürdürüyor.
Celladı, yaşatanı da oluyor…
Mahalle ve sokaktaki sinema salonlarında soluk alıp veren bir dönemin Türk Sineması, Yeşilçam filmleri şimdilerde elektronik ortamlardan evlerimize servis ediliyor.
Ocakbaşı lokantaları artık evlerde, ekranda kuruluyor.
Aynı şey mi? Değil. Başka bir şey. Film gene aynı film. Ortam farklı. Yeni bir yaşam ortamı…
Seyretme de, algı da farklı…
Aramızda olmayanları hüzünle anıyoruz, onları yeniden kucaklıyoruz…
50’lerde gencecik insanlar olarak sinema dünyasının içine girdiler.
Seyirciyken birden sinemacı olmaya kalktılar. Sinema konusunda bildikleri, seyirci halindeyken bildiklerinden fazla değildi.
Cesaretliydiler…
Hele bir yola çıkalım bakarız dediler… Baktılar. Yaparak öğrendiler. Ustaları var mıydı, paraları var mıydı, yol gösterenleri var mıydı, seyircileri var mıydı? Hem vardı, hem yoktu.
“Göç yolda düzülür” örneği… Yola çıktılar…
El yordamıyla, deneyerek… Yapa yapa…
Öğrendiler…
Bir destan yazdılar… Yeşilçam destanı.
Destan sürüyor…

Şimdilerde, gene gencecik insanlar yine sinema dünyamıza giriyorlar…
Dalga dalga geliyorlar, gümbür gümbür geliyorlar…
Türk Sineması’nda yeni bir dönem başlıyor…
Gene para yok, gene yol gösteren yok… Ustaları var mı? Hem var, hem yok.
Seyircileri var mı? Çoğunun yok.
Bu kez yalnız iç deniz değil, okyanuslara da açılmak isteniyor. Hedef büyük, cesaret de… Don Kişot gibi…
Adı da daha yok…
Ama tarih bir gün adını da koyacak.
Yolları açık olsun…

(25 Aralık 2015)

Engin Ayça