Keşke vizyona yetişecek diye The İmam filminin negatif kurgusunun seyircinin bilinçaltına işleyen teknik kusurlarına göz yummasaydım.
Keşke; yapımcımın, “110 kopya bastırdım, batarım… VCD, DVD ve televizyon kopyalarını doğru kurgudan yaparız” sözüne inanmasaydım.
Keşke; dört ay uğraşarak kusurlarından arındırdığım kopyayı Adana Altın Koza’dan alıp mahkemeye, bilirkişilere kendi elimle teslim etseydim. Çünkü yapımcılar kusursuz kopyanın kendilerinde olduğunu inkâr ettiler.
Manevi eser sahibi olarak verdiğim hukuk savaşı sonunda mahkemeden kusurlu kopyanın oynatılmama kararını çıkartmıştım. Keşke; bütün kusurlu kopyaların toplatılıp yok edilme-yakılma kararını da çıkartmış olsaydım.
Keşke; filmin yapımcısının uymasa da devlet kurumu olan TRT’nin ve yöneticilerinin mahkeme kararlarını uygulayacaklarına, kusurlu kopyaları oynatmayacaklarına güvenmeseydim.
Keşke; eser sahipliğinden, filmin yönetmenliğinden doğan haklarımı yapımcıya, yayıncıya çiğnetmeseydim.
Keşke; Mahkemenin TRT’de doğru kopyanın oynatılması yönünde verdiği tedbir kararına karşın kusurlu kopyanın oynatılacağı ihtimaline karşı uyanık dursaydım.
Keşke; kamuoyunu, sinema seyircisini, sanatseverleri bilgilendirmek için daha fazla haykırsaydım… Yazılar yazsaydım, duvar ilânları assaydım…
Sinema perdesinde, VCD- DVD kopyalarında, televizyon ekranında yönetmenine, yapımcısına, TRT yayıncısına iyi niyetiyle güvenen, teknik olarak kusursuz bir eser zanneden seyirciye doğru kopyayı ulaştıramadığım için özür dilerim…
Mahkeme kararlarını dinlemeyenlerden, tedbir kararlarına aldırış etmeyenlerden daha güçlü olamadığım için özür diliyorum…
Anlamadıklarım:
Neden bir yapımcı filmin doğru kopyası varken kusurlu kopyasını seyirciye ulaştırmak için sürekli SUÇ işleme ihtiyacı hisseder.
Anlamıyorum.
Neden bir devlet televizyonu olan TRT bütün uyarılarımıza ve mahkeme kararlarına rağmen kusurlu bir kopyayı oynatmak konusunda SUÇ işlemeyi kendine vazife kılar.
Anlamıyorum.
Mahkemenin birinci aldığı karar “kusurlu kopya yayınlanmasın” diyor. İkinci karar da ise “kusursuz kopya yayınlanabilir” diyor. Bu iki kararın da aslında aynı cümleyi kurduğunu, bünyesinde binlerce kişi barındıran bir kurumda bu iki cümlenin aslında aynı olduğunu anlayacak kadar Türkçe bilen biri bulunamadı mı?
Anlayamadım.
Neden TRT bu iki kararı yorumlarken Yönetmenin söyledikleri yerine Yapımcının söylediklerini esas aldı? Yapımcının doğru söylemek için menfaati var: Sözleşme şartları ve alacağı gösterim ücreti. Yönetmenin buradaki tek menfaati kusursuz bir kopyanın yayınlanmasıydı. Kusurlu bir kopyanın yayınlanmasında TRT’nin ne menfaati vardı?
Anlayamıyorum.
Neden uygulanmayacaksa, eser sahiplerinin manevi haklarını koruyan yasa maddeleri Fikir ve Sanat Eserleri Yasası’nın içinde yer alır.
Anlamıyorum.
Neden TRT Kurumu bütün sözleşmelerinde adı geçen “yasa”ya atıfta bulunur da aynı yasanın çok güçlü olarak tarif edilen manevi haklar konusundaki maddelerini görmemezlikten gelir.
Anlamıyorum.
Neden bir devletin meclisinin çıkardığı yasaları bir devlet kurumu olan TRT uygulamaz, uygulamamak için bir takım hukuki hüllelere başvurur.
Anlamıyorum.
Bir kopyanın kusurlu olup olmadığına kim karar verebilir? Para kazanmak derdinde olan yapımcı (işlerini düzgün yapanları kastetmiyorum) mı? Yoksa eserini en iyi ve doğru şekilde seyircisiyle buluşturmak isteyen yönetmen mi?
Anlayamadım.
Örnek:
Bir mimar çizdiği ve uygulamaya geçirdiği projesinin yapımı sırasında çalışanların dikkatsizliklerinden oluşan bir kusuru Belediyeye bildiriyor. “Bu bina çöker” diyor. Belediye de “Bizim muhatabımız müteahhittir mimar değil.” diyor. Bina çöktüğünde sorumlusu kim? Kusurlu bir binayı teslim etmek isteyen müteahhit mi? Bütün uyarıları göz ardı eden Belediye mi?
Sonuç:
Ama her şey rağmen ben İsmail Güneş… The İmam filminin yönetmeni… Filmimin doğru kopyasını seyrettirmek için sanat, hukuk, vicdani mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğime söz veriyorum… Kendilerini vazgeçilmez ve güçlü sananlara karşı bile olsa.
(05 Ekim 2009)
İsmail Güneş
Yönetmen
Helâl olsun, emeğine sahip çıkma kavgasında bizde seni destekliyoruz İsmail Bey…