“Anadolu’yum ben tanıyor musun” diye soruyordu Ahmed Arif, şiirce. Hepimiz bir tarafından tanıyoruz, az buçuk. Tümüyle tanımak pek kolay olmuyor; baktığınız yer, sizin kültürel, ekonomik, siyasal, ideolojik bakışınız belirleyici olabiliyor. En tam da o nedenle işte, şair soruyor haklı olarak.
Emin Alper de, “Kurak Günler”de, bu gerçeklikten el alıp alabildiğine geniş, alabildiğine yoğun anlatmaya çalışmış kendi tanıdığı Anadolu’yu.
Erkek egemen bir Anadolu kasabasına, aslında biraz tutucu (hep düzgün giyimli, hep tıraşlı, hep meraklı), biraz da idealist (ailesinden ve aldığı eğitimden kaynaklı), kendini var etmeye çalışan (ama gizlice, yüzmeye herkesin gittiği yerlere değil de “bakın kendi başıma da çekinmeden, korkmadan yaşayabiliyorum” diyerek) bir savcı atanır. Kasaba ileri gelenleri hem kendilerini tanıtmak ama bu arada ne denli güçlü olduklarını göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Dar bir çevre, dışarıdan gelen bir memur (ne kadar üst düzey olursa olsun) ve yerel siyasi yapılanma içerisinde kanaat önderi niteliğiyle her şeyi diledikleri gibi taşımayı başaran taşra yereli…
Bir filmin taşıyıcısı çelişkilerse -ki, hep o sürülür öne- Kurak Günler’de çelişkiler yumağı var… Filmin adından da belli, susuzluk temel çelişki. Susuzluktan yararlanarak siyasi rant elde eden, yasa ve toplumsal davranışlara bile uymayan ama kimsenin de ses çıkarmaya kalkışmadığı yerel yöneticinin ailesi ve arkadaşlarının yaptıkları bir diğer çelişki. Örtbas edilen taciz, tecavüz gibi konuları aslında alttan alta destekleyen (bunun için para da giriyordur devreye muhakkak, birilerinin diyet borcu vardır ve ondan da yararlanılır her zaman) ahalinin tavrı. Bu arada susuzluğa kimse ses çıkarmaz ama iş erkek egemen yapının, milliyetçi muhafazakâr kışkırtmalarına sokağa dökülür insanlar… Emin Alper gerçekten bize Anadolu’da yaşanması olası (aslında büyük şehirlerde de benzer bir durum mahalle, semt çerçevesinde yaşanıyor; bakın çevrenize, sokağınıza…) hemen tüm çelişkileri getiriyor beyazperdeye.
Kim ne derse desin…
Emin Alper senaryosunu iyi kurmuş, iyi oyuncular bulmuş, iyi mekânlarda çekmiş, müziğini dozunda ve gerçekten etkili kullanmış, iyi montajlamış, iyi sunuyor biz izleyicilere…
Tabii ki kolay değil arı kovanına çomak sokmak. Kararlılık gerekir, dik durmak gerekir, anlatılanların dozunun iyi dengelenmesi gerekir. Filmin içerdikleri arasında yer alan “eşcinsel yaklaşım”, “zekâ özürlü” dans eden kıza tecavüz (babasının tepkileri yerel yöneticinin parasıyla mı tersine döndü), susuzluğa tepki göstermeyen ahali gibi kasap çengeli örneği soru işaretleri kalıyor insanın aklında. Yönetmenin, bu kocaman soru işaretlerini bilinçli olarak öyle bıraktığını düşünmüyor değilim. “İzleyici tartışsın, hiç değilse sorunların kaynağına kendisi insin ve kendi çözümünü bulsun” yönetmenin talebi gibi geldi ve hak veriyorum. Filmin etkisini sürdürmesi çok güzel bir şey.
Filmin iki ana karakteri savcı ile gazeteci; ancak diğer yanda belediye başkanı, oğlu ve arkadaşları var. Arada kalan ise hâkime hanım. Her ne kadar Dünya Kupası maçları sürüyorsa da, buradaki karşılaşmanın sonucunu birkaç ay sonra yapılacak seçimler belirleyecek. Siyasi açıdan bakılınca bir başka sonuç çıkarılabilir, ama film zaten baştan aşağı siyasi. Gösterime girdiği tarih itibarıyla seçime yönelik bir mesaj aranabilirse de, filmin tasarlanıp yapılması en az beş yılı kapsıyor. Yine de izleyicinin ağzı torba değil ki büzesiniz.
Kurak Günler, duygu, gerçeklik, Yönetmen ve Senaryo: Emin Alper, Oyuncular: Selahattin Paşalı, Ekin Koç, Erol Babaoğlu… 09 Aralık 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…
(07 Aralık 2022)
Korkut Akın
korkut@gmail.com
Anadolu konulu film programa alınmıştır. İzleyeceğim.